Alev Coşkun

1921 Anayasası’nın 102. Yıldönümü

05 Şubat 2023 Pazar

23 Nisan 1920’de Ankara’da Meclis açıldığında, İstanbul’da padişah ve ona bağlı hükümet görevini sürdürüyordu. Ancak Ankara’da da Milli Mücadele’yi yürütmek için oluşan Kuvayı Milliye Meclisi’nde Osmanlı’nın 1876 Anayasası yürürlükteydi. Meclis’in ilk işi bir hükümet kurmak oldu. Böylece biri İstanbul’da diğeri Ankara’da iki siyasal otorite ortaya çıkmıştı.

Meclis’in açılışından 9 ay sonra, 20 Ocak 1921’de Meclis yeni bir anayasa kabul etti. 1921 Anayasası adı ile anılan bu “kendine özgü” anayasanın kabul edilişinin 102. yılına ulaştık.

Ankara’da Meclis’in toplanmasından önce Anadolu’nun her köşesinde yerel kongreler yapılmış, daha sonra da Erzurum ve Sivas kongreleri gerçekleşmişti.

Anayasa hukukçusu Prof. Dr. Bülent Tanör, Ankara’da Meclis’in toplanmasından önce Anadolu ve Türkiye’de Kasım 1918’le, Ekim 1920 arasında 29 kongrenin yapıldığını belirtir. (B. Tanör, Yerel Kongre İktidarları, s. 22.) Bu kongreler Kars, Ardahan, İzmir, Balıkesir, Nazilli, Alaşehir, Muğla, Edirne, Oltu, Lüleburgaz, Afyon ve Pozantı’da yapıldı.

23 Nisan 1920’de seçimle oluşan Millet Meclisi’nin açılışı başlı başına önemli bir devrimdir. Açılışın ikinci günü, 24 Nisan 1920’de Mustafa Kemal uzun bir konuşma yaptı. Bu tarihi konuşma, aynı zamanda Ankara Meclisi’nin temel kuruluş esaslarını ortaya koyuyordu. 

Mustafa Kemal’in 24 Nisan tarihli konuşmasının ışığında kabul edilen önerge, aslında bir tür “geçici anayasa” niteliğindeydi ve “Meclis üstünlüğü” kuvvetler birliği ilkesini kabul etmişti. Bütün güç; yasama, yürütme ve bir ölçüde yargı, Meclis’te toplanmıştı.

Atatürk Nutuk’ta şöyle diyor:

“Efendiler, bu ilkelere dayanan bir hükümetin niteliği kolaylıkla anlaşılabilir. Böyle bir hükümet milli egemenlik temeline dayanan halk hükümetidir. Cumhuriyettir.”

(Mustafa Kemal Atatürk ve Birinci Meclis üyeleri Büyük Millet Meclisi’nde.)

YENİ ANAYASA

Meclis’te yeni bir anayasa yapmak için bir komisyon kuruldu. Bu konuda tartışmalar sürüyor, iki görüş çekişiyordu. Birinci görüş: “Padişah ve halife vardır ve var olacaktır. O var olunca, bugünkü durum, yani Meclis geçicidir. Padişah ve halife kurtuluncaya kadar, Ankara’ya toplanmış olan kişiler geçici olarak çalışmalarını sürdürmelidirler.”

Buna karşı olan ikinci görüş ise şöyleydi: “Saltanat yani egemenlik ulusa geçmiştir. Saltanat kalmamıştır.” Ancak bu görüş açıkça savunulamıyordu. I. İnönü Savaşı’nın başarısı, yeni anayasanın 20 Ocak 1921’de TBMM’de kabul edilmesinde etkili olmuştur. 

En sonunda 20 Ocak 1921 tarihli ve 85 sayılı yasayla Teşkilat-ı Esasiye Kanunu (TEK), 1921 Anayasası kabul edildi. 1921 Anayasası toplam 23 maddelik bir çerçeve anayasa niteliğindedir. Bunun başlıca nedenleri, 1876 tarihli Kanun-ı Esasi’nin 1921 Anayasası ile çelişmeyen hükümlerinin yürürlükte sayılmasıdır. Ayrıca çeşitli eğilimlerin yarıştığı, zaman zaman birbiriyle çatıştığı I. Meclis’te bir “geçiş dönemi”nin temel ortak noktalarının saptanmasıyla yetinme isteğidir.

Bir geçiş döneminin temel gereksinimleri için hazırlanan kısa bir anayasa olmasına karşın 1921 Anayasası, Cumhuriyet anayasacılığı açısından kalıcı izler bırakmış, daha sonraki anayasaları da etkilemiştir. Bunların başında, devlet konusundaki devrimci değişim gelir. Bunu yeni egemenlik anlayışı izler. İktidarın düzenlenişi açısından da kuvvetler birliği ve meclis hükümeti sistemi 1960’lara kadar etkili olmuştur. 

Bu anayasasının getirdiği yenilikler şöyle sıralanabilir:

1. YENİ BİR DEVLET: TÜRKİYE DEVLETİ

Osmanlı İmparatorluğu’nun henüz ayakta olduğu bir zaman diliminde kabul edilen 1921 Anayasası, “Türkiye Devleti Büyük Millet Meclisi tarafından idare olunur” (md. 3) derken yeni bir devletten “Türkiye Devleti”nden söz etmektedir.

Bu anayasanın 3. maddesinde devletin adı açıklanmıştır. Anayasaya göre “Devletin adı Türk Devleti değil Türkiye Devleti”dir. Türkiye Devleti etnik kökeni, dili ve kültürü ne olursa olsun Türkiye’de yaşayan insanların siyasal birleşmesini ifade ediyordu.

2. EGEMENLİK

1876 Anayasası’nda egemenlik monarşik bir sisteme padişaha dayanıyordu. (1. md.)

1921 Anayasası’nda “Hâkimiyet bilâkaydü şart milletindir” (Egemenlik kayıtsız-koşulsuz milletindir) deniliyordu.

Egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğunun belirtilmesi Osmanlı soyuna ait monarşik saltanat ile egemenliğin ve saltanat haklarının reddi anlamındaydı. Bu temel ilke, Amasya Bildirisi, Erzurum ve Sivas kongrelerinin kararlarından geliyordu.

Anayasanın 2. maddesinde ise “BMM milletin yegâne ve gerçek mümessilidir” ve “Türkiye Devleti Büyük Millet Meclisi tarafından idare olunur” (md. 3.) deniliyordu.

1921 Anayasası kısa bir anayasadır. Devlet sistemini temelden değiştiren hukuki dönüşlerin başlangıcı ve ilk temel adımıdır. 1921 Anayasası, Cumhuriyetin ilanına giden yolun taşlarını döşemiştir.

YEREL YÖNETİMLER 

1921 Anayasası’nın önemli bir özelliği vilayet ve nahiye şûraları öngörülmesidir. Bunlar yerel demokrasiye güç veren olgulardı.

Bunların muhtariyeti (özerklik) tanınmış olmakla birlikte doğrudan demokrasi değil, temsili (yerel) demokrasi kurumlarıdır. Bu özerklik idari alanla sınırlıdır, “halkın mukadderatı”nı ilgilendiren siyasi bir yönü yoktur. Gerçek şudur ki 1921 Anayasası, doğrudan ya da yarı doğrudan demokrasiyi değil, temsili demokrasiyi benimsemiştir.

“Büyük Millet Meclisi milletin yegâne ve hakiki mümessilidir” (md. 2.); “Türkiye Devleti Büyük Millet Meclisi tarafından idare olunur” (md. 3.) temel ilkelerdir. 

“Anayasa görüşmeleri sırasında önerilen referandum ve halkın kanun teklifi yapması kurumları kabul görmemiştir. Meclis’in feshi sistemine yer verilmemesi de sadece kuvvetler birliği ve meclis hükümeti sisteminin seçilmiş olmasından değil, aynı zamanda saf temsil anlayışından dolayıdır.” (B. Tanör, Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri, YKY, s. 257-258) 

“Halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi BMM eliyle yapması anlamına geliyordu.”

Görüldüğü gibi 1921 Anayasası, diğer ilginç özelliklerinin yanı sıra Türk anayasa tarihinin, yerel yönetimlere ve yerinden yönetim ilkesine en fazla ağırlık vermiş olan anayasasıdır. Yerinden yönetime verilen bu önem, Birinci TBMM’ye hâkim olan halkçılık ilkesiyle açıklanabilir.

(Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışı.)

(1921) TEŞKİLATI ESASİYE KANUNU TEMEL MADDELERİ

Kanun No: 85          

Tarih: 20 Kanunusani 1337 (1921)

MADDE 1. Hâkimiyet bilâkaydü şart milletindir. İdare usulü, halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir.

MADDE 2. İcra kudreti ve teşri salahiyeti milletin yegâne ve hakiki mümessili olan Büyük Millet Meclisi’nde tecelli ve temerküz eder.

MADDE 3. Türkiye Devleti, Büyük Millet Meclis’i tarafından idare olunur ve hükümeti “Büyük Millet Meclisi Hükümeti” unvanını taşır. (…)

MADDE 4. 1921 Anayasası’nın 8. maddesi yine Meclis hükümetinin (bakanlıkların) Meclis’in seçtiği vekiller aracılığıyla yönetileceğini, bu vekillere Meclis’in yön vereceğini ve keza gerektiğinde bu vekillerin Meclis tarafından görevden alınacağını öngörmektedir. Dokuzuncu bölümde gördüğümüz gibi, Meclis’in doğrudan icra vekili (bakan) seçmesi, onları kendi arzusuna göre istediğinde değiştirebilmesi ve onlara yön verebilmesi meclis hükümeti sisteminin tipik özelliklerindendir.

MADDE 5. Meclis hükümeti sistemine uygun olarak 1921 Anayasası’nda bir devlet başkanlığı makamı yoktur. 1921 Anayasası, normal olarak devlet başkanına ait olması gereken birtakım görev ve yetkileri “Büyük Millet Meclisi Reisi”ne vermektedir.

MADDE 6. Meclis hükümeti sistemine uygun olarak 1921 Anayasası uygulamasında icra vekilleri Meclis tarafından teker teker seçilmişlerdir. 

CUMHURİYET: DURUMUN AÇIKLIĞA KAVUŞMASI

1921 Anayasası 3 yıl yaşadı ve 20 Nisan 1924’te “1924 Anayasası” kabul edildi. Bu anayasa 1961 yılına kadar tam 37 yıl yürürlükte kalmıştır.

CUMHURİYETİN İLANI

1923 Ağustosu’nda başlayan ikinci yasama döneminde, 1921 Anayasası’nda önemli bir değişiklik yapıldı. 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edildi.

Egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait ve BMM’nin milletin tek ve gerçek “mümessili” olduğunun kabulünden ve saltanatın da kaldırılmasından sonraki yönetim biçimi, geniş anlamıyla Cumhuriyetten başka bir şey değildi. Cumhuriyetin ilanını gerçekleştiren 29 Ekim 1923 tarih ve 364 sayılı yasanın başlığı şöyledir. “Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun Bazı Mevaddının Tavzihan Tadiline Dair Kanun”, buradaki kilit sözcük “tavzihan”dır. Tavzihan kelimesi “açıklığa kavuşturmaktır”. Anayasanın bazı maddelerinin açıklığa kavuşturularak değiştirilmesine dair kanun deniliyordu.

Yasa, “Cumhuriyet modelini” kurduğunu söylemiyor, hatta “Cumhuriyeti ilan ettiğini” belirtmiyor, zaten var olan durumun açıklığa kavuşturulduğunu belirtiyordu. (B. Tanör, Kurtuluş-Kuruluş, s. 197.)

Bunun anlamı şudur: Meclis’in açıldığı 23 Nisan 1920’den, 29 Ekim 1923 tarihine kadar yaşanan ve adı konmamış olan model Cumhuriyettir. 29 Ekim 1923’te bu durum “vuzuha” (açıklığa) kavuşturulmaktadır.

KAYNAKLAR

  • Nutuk.
  • Bülent Tanör, Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri, YKY, 2004.
  • Kemal Gözler, Anayasa Hukukuna Giriş, Ekin, 2015.
  • Ergun Özbudun, 1921 Anayasası, 3. Baskı, Atatürk Araştırma Merkezi, 2021.
  • Erdoğan Teziç, Anayasa Hukuku, Beta, 1998.

 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Atatürk ve karşıdevrim 10 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları