Ahmet İnsel

Joseph Goebbels’in tavsiyeleri

14 Kasım 2017 Salı

Diktatörlükler, totaliter rejimler sadece baskı yönetimleri değildir.
Aynı zamanda gerçeğin sistemli biçimde çarpıtıldığı, yalan üretiminin zirve yaptığı yönetimlerdir. Bu işler için, tarihi veya aktüel gerçeğin tam tersini söylemekten korkmayan, çok büyük yalanları hemen ortaya atacak kişilere ihtiyaç vardır. Çok büyük iddialar, akla hayale gelmeyecek bağlantılar, kimsenin görmediği büyük resimler ve hemen hepsi hayal mahsulü gerçeklerle bezeli bir söz sağanağıdır bu.
Toplumda iktidarın düşman olarak işaret ettiği çevrelere karşı olumsuz algı yaratma, iktidarın kendisi için uygun gördüğü temalarda gerçekle bağını bütünüyle kopararak propaganda yapma işini herkes iyi yapamaz. Göründüğü gibi kolay değildir. Özel yetenek gerekir.
AKP milletvekili Metin Külünk, birkaç yıl önce Haber7.com’da şöyle diyordu: “Türk Devleti’nin bekası Medine’den geçmektedir. Ne gariptir ki, Türkçülük yapanların hiçbiri Türk değil. Ve ne gariptir ki Türkçülük yapanların hepsi ‘Medine ve Osmanlı Düşmanı’ jakobenlerdir.” Ardından, birdenbire “Atatürk’ün Abdülhamid Han çizgisinin devamı” olduğunu iddia edip, “ama problem şudur”, diyordu: “Mustafa Kemal Atatürk, yedi asırlık bir geçmişi reddederek, yeni bir tarih anlayışı üretip, bu tarih anlayışında 1071 ile 1923 arasını, hatta Selçuklu’yu da yok sayarak, İslam ile bütünleşen Türklerin ürettiği barış sürecini görmezlikten gelmiştir. Yeni bir tarih yorumuyla Cumhuriyet sonrasının tarihini oluşturmaya çalışmıştır. Bugünkü çatışmaların, sorunun temelinde de bu anlayış var.
Hem Atatürk’ün Abdülhamid’in politikasının takipçisi olduğunu söylemek, hem Türkçülük yapanların hiçbirinin Türk olmadığını iddia etmek, ardından bugünkü çatışmaların temelinde Atatürk’ün tarih yorumunun olduğunu söylemek ve geçerken barış sürecine selam çakmak, gerçekten büyük maharet isteyen bir işti. Ama daha büyük mahareti, geçen günlerde reisinin yaptığı ani manevraya hızla ayak uydurarak gösterdi AKP milletvekili. 10 Kasım’dan on gün önce, kendi türünün mükemmel örneklerinden birini sergileyerek işe başladı. “Bana göre, dedi, Mustafa Kemal, I5 Temmuz’un arkasındaki akıl tarafından, FETÖ’nün arkasındaki güç tarafından zehirlenerek öldürüldü.” Atatürk’ün ölümüyle ilgili Külünk’e göre tarihi gerçek şimdi buydu. Çünkü “Mustafa Kemal’in Kuvayı Milliye çizgisi ciddi anlamda 15 Temmuz’un arkasındaki küresel aklı rahatsız ediyordu.” Görünen
o ki, devran dönmüş, Atatürk’ün “yedi asırlık geçmişi reddeden” tarih anlayışının neden olduğu vahim sorunlar konusunu kapatmak gerekmişti. Külünk işareti almıştı.
Bunun devamı 11 Kasım’da geldi. “Artık dindarlar sadece 11 Kasım 1938 sonrasına kafa yormalıydılar”. Bu tarihin öncesi, “Atatürk’ün milli istiklal çizgisi” idi, sonrası ise “tek parti şeflik dönemi çizgisi, Türkiye’yi sömürgeleştirme çizgisi.” Batı ittifakı “Gazi’yi zehirleyerek” Türkiye’yi teslim almıştı.
Külünk’ten o meşum zehri tarif etmesini, 1938 öncesi çok partili hayatı anlatmasını istemek nafiledir. Bugünkü çatışmaların kaynağı olduğunu iddia ettiği yeni tarih yorumunun 1939’da nasıl oluşturulduğunu anlatmasını istemek de gereksizdir. Bu, “bana göre” gerçeklerinin arkasında, bu mesleğin en büyük ustası Goebbels’in ünlü tavsiyeleri yatıyor: “Yalan söyleyin, mutlaka inanan çıkacaktır. Olmazsa, yalana devam edin (…) Söylediğiniz yalan ne kadar büyük olursa o kadar etkili olur ve inanılması o kadar kolaylaşır”.
Teslim etmek gerekir ki, Atatürk’ü 15 Temmuz’u yaptıran akıl zehirleyip, öldürdü iddiası, Goebbels’in bile takdir edeceği bir üründür. Ayrıca Goebbels yalnız yalan söylemeyi tavsiye etmiyordu. “Halkı her zaman ateşleyin, asla soğumasına ve düşünmesine izin vermeyin” diye öğütlemişti. Bu propaganda ustasının kıymetli öğüdünü Türkiye’de ustalık dönemi reislik rejimi başarıyla uyguluyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bir otokrat prototipi 1 Eylül 2018
Kayırma ekonomisinin bedeli 28 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları