İçimizden biri, Cemil…

Bu hafta vizyona giren “Cemil Şov” yılın dikkat çeken yerli yapımlarından biri. Başroldeki Ozan Çelik’in çarpıcı bir performansla yıldızlaştığı filmin yönetmeni ise Barış Sarhan

Yayınlanma: 08.11.2021 - 00:00
İçimizden biri, Cemil…
Abone Ol google-news

Ne yalan söylemeli, yılın güzel sürprizlerinden biri oldu “Cemil Şov” benim için. Barış Sarhan’ın ilk uzun metrajlı yönetmenlik çalışması olan “Cemil Şov” aslında yanılmıyorsam ilk olarak İstanbul Film Festivali’nde gösterilmişti ama orada kaçırdığım film ilginç bir şekilde jüri tarafından büyük ölçüde görmezden gelinmiş, sadece En İyi Kurgu (Evren Luş) ödülünü almıştı. Şimdi izleyince düşünüyorum da, fazlasını alsa hiç şaşırmazmışım.

Reklam kökenli bir yönetmen Barış Sarhan ama o sektörden gelen birçok yönetmeninin aksine filminde reklam estetiğine yenik düşmemiş, aksine yer yer bir hayli karanlık çektiği filminde daha çok eski Yeşilçam filmlerinin ve özellikle de 60’lı yılların siyah beyaz estetiğine yaklaşmaya çalışmış. Kısaca anlatacak olursak, bir AVM’de güvenlik görevlisi olarak çalışan ama içinde oyunculuk ateşi yanan Cemil günün birinde 60’lı yılların kültleşmiş filmlerinden “Kabus”un yeniden çevrileceğini öğrenir ve buradaki kötü adam rolünü oynamak için denemelere katılır. Bahsi geçen kötü adam rolü bir zamanlar kötü adam rollerinin efsane aktörü Turgay Göral (burada biraz da Önder Somer gibi oyuncuyu anımsadım ben) tarafından canlandırılmıştır ve tesadüfe bakın ki (her filmde bir tesadüfe izin vermek adettendir, ama sadece bir tesadüf) artık çok zor günler geçiren, bir ayağı çukurda aktör, bizim Cemil ile aynı AVM’de çalışan güzel Burcu’nun (Nesrin Cavadzade) babasıdır. Hikayeyi az çok anladığınızı sanıyorum, gerisini salonda izlemeniz tavsiye edilir.

YEŞİLÇAM AVANTÜRLERİNE SAYGI DURUŞU

Öncelikle “Cemil Şov” bana geçen aylarda izlediğim “Censor” adlı filmi anımsattı, uzaktan da olsa. Sadece o da değil aslında, tıpkı “Censor”ın aklıma getirdiği gibi yine sinemaya dair bir film olan (bu kez İtalyanların ünlü Giallo’su) “Berberian Sound Studio” adlı filmi de anımsattı. Her iki film de hem özel bir döneme ve özel bir film türüne (bu örnekte her ikisi de kanlı korku filmleriydi) atıf yapan ve baş karakterinin bir noktada gerçekle hayal dünyasını ayırt edemediği bir noktaya sürüklenen hikayeler anlatıyordu ve yine atıf yaptıkları döneme ve türe saygı gösteren bir estetik anlayışla çekilmişlerdi. “Cemil Şov” da bence adını zikrettiğim bu iki filmle benzer bir havaya sahip ama bu sefer korku filmlerine değil de Yeşilçam’ın bir dönem seyirciyi salonlara bağlayan avantür türdeki filmlerine yapılan bir atıf söz konusu. Kimileri bu filmlere bugün (hatta belki o zamanlarda da) burun kıvırıyor olabilir ama ben o dönemin avantürlerinde biraz 40’lı yıllarda Hollywood’da çekilen kara filmlerdeki gibi bir büyü olduğuna inanıyorum. Sanat kaygısını belki ön plana koymayan ama tutkuyla ve sinemaya büyük bir bağlılıkla yapılan filmlerdi onlar… Elbette o Yeşilçam’ın çok ciddi yapısal ve fikirsel (ve tabii ki ekonomik ve emek odaklı) sorunları vardı ama yapılan filmlerin bir benzeri daha gelmez, kıymetini teslim etmek gerek. Bu arada filmin afişlerinde ve tanıtım görsellerinde çokça kullanılan elinde Turgay Göral portresiyle İstanbul’u turlayan Cemil imgesi akla hemen “Sevmek Zamanı”nı getiriyor, ki Metin Erksan her daim sinemamızın ayrık otu olarak güzel bir referans Yeşilçam’da. Üstelik Sarhan’ın filmi her ne kadar Yeşilçam avantürlerine bir saygı duruşu gibi dursa da karakterin yalnızlığı, gerçekle olan bağının kopuşu gibi unsurlar aslında tam da Erksan’ın sinemamızda başlattığı damarlardan.

KISADAN UZUNA GEÇİŞ

Barış Sarhan’ın birkaç yıl önce çektiği ve şu sıralar Gain’de izlenebilen “Cemil Şov” adlı bir de kısa filmi var, ben onu da çok geç izledim açıkçası. belki önce kısasını sonra uzununu izlesem daha anlamlı olurdu ama tersten izlemiş oldum ve öncelikle karakterin, yani Cemil’in nüvelerini orada net bir şekilde görebildim. O filmde Cemil yine bir AVM’de çalışıyor (ki filmin çıkış noktasının aslında bir AVM’de müşterilerin giremediği, sadece personelin kullandığı bir kapı ve o kapının ardındaki karanlık dünya olduğunu söylemişti Sarhan bir söyleşide) ama Yeşilçam’a dair herhangi bir açı yok.  Kısa filmde Cemil ayın elemanı olmaya kafayı takmış ama bir yandan da ses taklitleri konusunda bir hayli maharetli bir genç olarak çıkıyor karşımıza. AVM’de amir olarak çalışan ve genel müdür olma sevdasındaki yöneticiyi yine Alican Yücesoy canlandırmış ve danışma görevlisi Burcu ile olan ilişkisine dair kimi belirgin işaretler olsa da uzun filmdeki kadar açık bir şekilde işlenmemiş bu durum. Her iki filmde de kara komedi unsurları var (uzun olanı bu anlamda daha yoğun) ve kısadan uzuna geçişte Sarhan senaryoyu çok zorlamadan (absürt ve kontrolden çıkmış bir komediye dönüştürmeden yani, bence en önemli tuzak buydu) ama maharetle genişletmiş bana sorarsanız. Velhasıl izlemek isteyenler için her iki film de erişime açık, biri salonlarda, diğeri Gain’de.

Gelelim filmin bence en güçlü kozuna… İtiraf edeyim Ozan Çelik’in bu denli şaşırtıcı bir performans çıkarmasını beklemiyordum. Ona yakıştıramadığımdan değil, zaten Gain’de yayınlanan Hamlet’teki küçük polis rolü dışında pek anımsamıyorum onu izlediğimi ve o polis rolünde de akılda kalıcı bir iş çıkarmıştı doğrusu ama Cemil karakterini ele alışındaki cesur yaklaşımıyla yılın en çarpıcı performanslarından birine imza atmış bence. Rolü hem çok tanıdığımız, neredeyse her gün gördüğümüz birine yaklaştırmış hem de alabildiğine ayrıksı bir karaktere dönüştürmüş. Nitekim Adana’da En İyi Erkek Oyuncu ödülünün ona gitmesiyle bir nebze de olsa taltif edildi Ozan Çelik. Bir sonraki işini merakla bekliyorum doğrusu. Öte yandan özellikle “Kabus” filminde Turgay Göral karakterini canlandıran Başar Alemdar’ın da akılda kalıcı bir pertre çizdiğini, ona eşlik eden Mehtap Parlak karakterinde Ülkünur Arslan’ın da buğulu bakışlarıyla filme ayrı bir hava kattığını ekleyelim. Elbette Nesrin Cavadzade ve Alican Yücesoy’u da anmadan olmaz, her ikisi de filmin yan hikayelerini büyük bir maharetle sırtlanıyorlar ve Cemil karakterinin dönüşümüne önemli bir katkı sunuyorlar. 

Barış Sarhan sinemamızda son dönemde izlediğimiz en iyi karakter çalışmalarından birini kotarmış şüphesiz. Ozan Çelik ile kimyalarının tutması da “Cemil Şov”u bağımsız sinemamız adına yüksek bir noktaya taşımış. Tıpkı Çelik gibi Sarhan’ın da bir sonraki filmini merakla bekliyorum ve film vizyondan kalkmadan bir zahmet salonlarda “Cemil Şov”u izleyin diyorum. Tabii bu filmi bir AVM’de izlemenin ironisini de takdir edersiniz diye umuyorum.    

FİLMİ NOTU: 8/10


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler