Canan Arın: Sıradaki hedef Medeni Kanun

Kadın hakları savunucusu, avukat Canan Arın, Türkiye'deki feminist mücadeleye dair soruları Cumhuriyet'e yanıtladı.

Canan Arın: Sıradaki hedef Medeni Kanun
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 11.10.2021 - 04:00

Fotoğraf: Kurtuluş Arı

Ömrünün 40 yılı aşkın süresini feminist mücadeleye adayan ve son olarak 13. Uluslararası Hrant Dink Ödülü’ne layık görülen  kadın hakları savunucusu, avukat Canan Arın’ı evinde ziyaret ettik. 79 yaşındaki Arın, feminist bir yaşam sürmenin zorlukları olduğunu söylese de “Dünyaya bir kere daha gelsem yine aynı şekilde yaşardım. Mutluyum” diyor. Kadınlara mesajı ise; “Bıkmayın, yılmayın, korkmayın ve mutlaka örgütlü mücadele edin” oluyor.

Canan Arın, 1942 yılının sonunda Ankara’da doğdu. 1952’de anne ve babası boşanınca annesiyle birlikte İstanbul’a geldi. İstanbul Kız Lisesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mezunu. London School of Economics and Political Science’da anayasa hukuku üzerine çalıştı.

Canan Arın ve Tuğba Özer.

1990 yılında kurulan Türkiye'nin ilk bağımsız kadın sığınmaevi Mor Çatı’nın ve 2007’de kurulan İstanbul Barosu Kadın Hakları Uygulama Merkezi kurucuları arasında.

Şirin Tekeli’den gelen telefon...

- Feminist mücadeleyle nasıl tanıştınız? 

1980’li yıllarda Türkiye feminist hareketinin en önemli figürlerinden Şirin Tekeli beni arayarak, kadın haklarını konuşmak üzere toplanacağız gelir misin dedi. Hemen koşarak gittim. Daha sonra bilinç yükseltme toplantıları yaptık. Her yerde söylediğim gibi ben kadın ve erkeğin eşit olduğu yanılsamasıyla yetişmiş bir kuşaktan geliyorum. Birden bire fark ettim ki; kadın ve erkek hiçbir zaman eşit olmamış. Eşitliği bozan en önemli unsurlar Medeni Kanun ve Ceza Kanunu’ydu. Biz de onların değiştirilmesi için çalışmaya başladık ve bunu yaptık. 

- Mor Çatı’yı kurma fikri nasıl çıktı peki?

Araştırmalarımız sonucunda diğer ülkelerdeki sığınmaevi fikrini öğrendik. 1988’de sığınakları incelemek üzere Şirin Almanya’ya ben de İsveç’e gittim. Türkiye’de henüz hiç sığınmaevi yoktu. Döndüğümüzde de Mor Çatı’yı kurduk. İlk sığınamızda 19 kadın ve 20 çocuk vardı. Çok kadının hayatına dokunduk. Mor Çatı’nın en önemli özelliği toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda politikalar üretmesidir.

Rutgers Üniversitesi’ndeki bir eğitimde aralarında Canan Arın’ın da bulunduğu kadınların ortaya attığı ‘kadın hakları insan haklarıdır’ sloganı daha sonra Viyana’daki Dünya İnsan Hakları Konferansı’nda kabul edildi. Çerçevede de Arın’ın el yazısıyla ‘kadın hakları insan haklarıdır’ yazısı bulunuyor.

‘FEMİNİST MÜCADELE ZOR AMA BUNU YAPMAK ZORUNDAYIZ’

- Feminist bir kadın olmak hem de sizin gibi tüm hayatını buna adayan bir kadın olmak nasıl bir duygu? Zorlu bir yolculuk oldu mu hayatınız bu anlamda? 

Zorlukları oldu elbette. Çok fazla saldırıya maruz kaldım. Ama tekrar doğsam yine aynı hayatı yaşardım diye düşünüyorum. Hiçbir karşılık beklemeden sadece inandığım için çalıştım. Ben sıradan bir kadınım. Kahramanlık gibi bir derdim de yoktu. Adaletsizliğe tahammülüm olmadığı için hukuku ve kadın haklarını savunmayı seçtim. 

İçinize kadar işletilen ataerkiyle mücadele etmek kendi kendinizle de mücadele etmek anlamına geliyor. Zor bir yol ama bunu yapmak zorundayız. Feminist bir yaşantı sürdüğüm için mutluyum. Kendisini vekil olarak temsil ettiğim bir kadın bana kart atarak, “Benim ve kızımın hayatını olumlu yönde değiştirdiniz. Size çok teşekkür ederiz” yazmış. Bu milyarlarca vekalet ücretinden çok daha değerli. Çok daha lüks bir hayatım olabilirdi ama bu benim seçimimdi. Ve bundan pişman değilim.

‘BASKI PATLAMAYA YOL AÇACAK’

- Türkiye’de yargının durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye’de hukuk kalmadı, varmış gibi yapılıyor. Sadece benim bildiğim İstanbul Çağlayan Adliyesi’ndeki asliye ceza mahkemelerindeki davaların yüzde 90’ı Cumhurbaşkanına hakaret. Yani ağzınızı açtınız Cumhurbaşkanına hakaret. Son zamanlarda mesleğimi sorduklarında boş gezenin baş kalfası diyordum. Çünkü hukuk diye bir şey kalmadı. Baskının, düdüklü tencerede olduğu gibi en sonunda patlamaya yol açacağını fark etmiyorlar. AKP’nin gitmesinin ardından bir takım yargıçlar hukukçu olduklarını hatırlayacaklar. Ama geçmiş olsun.

‘HEDEFTE ŞİMDİ MEDENİ KANUN VAR’

- İktidar İstanbul Sözleşmesi’nden çekildi. Sonuçları neler olacak?

İstanbul Sözleşmesi’nden çekilerek;

1- GREVİO’nun denetiminden kurtuldular. 

2- Yapmaları gereken veri toplama meselesinden kurtuldular. 

3- Kendi partileri içerisindeki çocuk istismarcısı olan tarikat şeyhlerine oy için taviz verdiler. 

İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının yürütmesinin durdurulması amacı ile açılan dâvâlara iş işten geçtikten sonra özel olarak bekletip ret kararı verdiler. Bu karar hukuka aykırı bir karar, nitekim iki  üye aykırılığı belirterek  muhalefet şerhi vermiş. Diyorlar ki; cumhurbaşkanı sıfatını taşıyan kişinin yani yürütme organının başının verdiği bir kararlar uluslararası bir sözleşmeden çekilemezsiniz. Uluslararası sözleşmeler kabul edildikleri yöntemlerle kaldırılabilirler. Bu çok doğru.  İstanbul Sözleşmesi’ni kaldırdılar ve aynı şeriatçı kesim 6284’ü saldırıyor. Hedefte şimdi Medeni Kanun var. Onu da dile getirmeye başladılar. 

Kadın cinayetleri gün geçtikçe artıyor. Ben; hukuka aykırı karar vererek kadın cinayetleri ve tecavüzlere yeşil ışık yakan yargıçların teşhir edilmesi gerektiği kanısındayım.

‘DİYANET BAŞKANI PAPA İLE YARIŞIYOR’

- Son dönemde konu dönüyor dolaşıyor yine laiklik tartışmalarına geliyor...

Yargının açılışında Diyanet İşleri başkanının ne işi var? Diyanet İşleri başkanı Papa ile yarışıyor. Yarın onun da parmaklarında dünya kadar yüzükler görebiliriz. Diyanet İşleri başkanının görevleri yasa ile belirlenmiştir ve o yasa sürekli olarak ihlâl edilmektedir. Diyanet İşleri başkanı  her konuda fetva vermeye yetkili şeyhülislâm değildir, Türkiye  Cumhuriyeti de Suudi Arabistan veya herhangi bir İslam devleti değildir. Laik bir Cumhuriyettir. Dolayısı ile herkesin sınırlarını bilmesi gerekir. Türkiye hala laik bir ülke ama AKP’nin şöyle bir politikası var; ya yasaları tamamen değiştiriyor ya da  kendi bildiğini okuyor. Örneğin Medeni Kanun’da evlenme yaşı 17’dir. Ancak bakıyorsunuz 13 yaşında bir çocuk gebe kalmış! Açıkça çocuğu cinsel istismardır bu. Dâvâ açıyorsunuz, Mecliste  bunların  evlilik olduğu, dâvâların düşürülmesi ve bir kereye mahsus af çıkartılması yolunda dilekçe veriliyor. Medeni Kanuna dokunmadan onu fiilen hükümsüzleştiriyorlar.

Cumhurbaşkanı Taliban’la arasında görüş ayrılığı olmadığını ifade etti. Biz de Taliban’la onun arasında bir görüş ayrılığı olmadığını biliyoruz ama Türkiye Cumhuriyeti  yasalarının ve  Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan  milyonlarca kadının Taliban ile aralarında hiçbir görüş birliği yoktur, olamaz.

Kadını tamamen toplumdan silmek, eve kapatmak, kuluçka makinası olarak kullanmak ve mümkün olduğu kadar boşanmaları engellemek istiyorlar. Eskiden boşanmak isteyen kadın öldürülmezdi. Sen bana ‘hayır’ mı dedin öldürüyor!

‘EŞİTLİĞİ SAĞLAMADAN CİNAYETLER BİTMEZ’

- Siz sayısız kadına şiddet davasında avukatlık yaptınız. Şiddeti durdurmanın çözüme nedir size göre?

Kadını insan olarak kabul etmediğiniz, kadının insan haklarını da kabul etmediğiniz bir bakış açısında cinayetleri önleyemezsiniz. Çünkü erkek egemenliğini sarsmamak için elden gelen her şey yapılıyor. 

Kadına yönelik şiddet davalarında ya intihar diyerek üstünü örtmeye çalışıyorlar, ya da davayı süründürerek uzatıyorlar, en sonunda bir şey çıkmıyor. 

Eğer gerçekten kadına yönelik şiddeti önlemek istiyorsanız; çocukluktan itibaren toplumsal cinsiyet eşitliğini öğretmeniz gerekiyor. Ama iktidar bu tabiri kaldırdı. Hatta üniversitelerde yasakladılar. Toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamadığınız sürece kadına yönelik şiddeti engelleyemezsiniz. Çünkü sırf erkek doğduğu için kendisini kadından üstün zannetmek gafletinde bulunuyorlar. Ben hükümetin kadına yönelik erkek şiddetini engelleme konusunda herhangi bir siyasi iradesinin olduğunu düşünmüyorum. Önceki hükümetlerde var mıydı diyeceksiniz, belki yoktu ama iyi niyetli bir takım çalışmalar vardı.

‘KADINLARA BENİ BEN YAPTIKLARI İÇİN TEŞEKKÜR EDERİM’

- Siz hemen her yıl çok önemli ödüllere layık görülüyorsunuz. Son olarak da yine kıymetli bir ödül aldınız. Hrant Dink ödülü. Bu kadar ödüle layık görülmek size ne hissettiriyor?

Ben sıradan bir kadınım, beni var eden kadın hareketidir. Bu ödüllerin hepsi benim şahsımda Türkiye’deki kadın hareketine verilmiştir. Ödüller bana, ‘yalnız değilsiniz, biz sizin yanınızdayız, yaptıklarınızı görüyoruz’ hisleri veriyor. Kadınlara beni ben yaptıkları için çok teşekkür ederim. 

- Biliyorum tablo karanlık. Ama Türkiye'deki kadın hareketi rengarenk ve direngen. Umutlu bir mesajla bitirelim bu röportajı. Kadınlara ne söylemek istersiniz?

Dayanışsınlar ve mutlaka örgütlü olarak çalışsınlar. Bıkmasınlar, yılmasınlar, korkmasınlar. Bir de şunu söylemek istiyorum; evlilik hayatın amacı değildir. Evleneceğim diye kariyerlerinden asla vazgeçmesinler. Kendilerine ait bir bütçeleri olsun. Bütün varlıklarını erkeklerin varlığına armağan etmesinler. Hayat ortaktır. Erkekler de ‘feministler beni eşimden ayırıyor’ edebiyatından vazgeçip beraber oldukları kadına saygı göstermeyi öğrensinler. 

ARIN’DAN KİTAP TAVSİYELERİ

Marilyn Yalom: Evliliğin Tarihi, Memenin Tarihi

Diana Russel: Rape İn Marriage

Kolektif: Canımı Yakma!

Büşra Sanay: Kardeşini Doğurmak

Mor Çatı Derneği: Kadınların Adalete Erişimi kitapçığı


İlgili Haberler

Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler