Enfes kurabiyeler ve her köşeye sinmiş samimiyet: Anılarımdaki Pembe Köşk

Pembe Köşk, âdeta Cumhuriyetin hafızası gibi duvarlarında bir asrın hikâyelerini saklıyor. Gülsün Bilgehan ile bu tarih kokan atmosferde buluşmak, bir zaman tünelinden geçip Cumhuriyetin ilk yıllarına yeniden şahitlik etmek gibiydi...

Enfes kurabiyeler ve her köşeye sinmiş samimiyet: Anılarımdaki Pembe Köşk
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 29.12.2024 - 04:00

Ankara’nın sembol yapılarından biri olan Pembe Köşk, âdeta Cumhuriyetin hafızası gibi duvarlarında bir asrın hikâyelerini saklıyor. Gülsün Bilgehan ile bu tarih kokan atmosferde buluşmak, bir zaman tünelinden geçip Cumhuriyetin ilk yıllarına yeniden şahitlik etmek gibiydi. Köşkün her ayrıntısı, o döneme dair yaşanmış anıları ve ince bir zevki içinde barındıran, yaşanmışlığın kokusunu taşıyordu. Burası yalnızca bir bina değil, tarihin yankılarını günümüze taşıyan ve anıların canlılığını koruyan bir zaman tüneliydi.

Pembe Köşk’te büyümek sizin için ne ifade ediyor?

Pembe Köşk, benim çocukluğumun merkezi, anılarımın mihenk taşı. Anneannem Mevhibe Hanım, köşkün ruhuydu. O her zaman zarafeti, tevazusu ve insanlara olan hoşgörüsüyle bu evin atmosferini şekillendirdi. Mevhibe Hanım, yaşadığı çalkantılı tarihi dönemi hep sükûnetle karşıladı. Kendini asla öne çıkarmayan, yaşamını eşi İsmet Paşa’ya ve çocuklarına adayan bir kadındı. Onunla büyümek, sadece bir anneanne-torun ilişkisi değil, aynı zamanda bir yaşam dersi gibiydi. Çocukluğumuzda Pembe Köşk’ün her köşesi anılarla doluydu. Doğum günleri, anneannemin hazırladığı enfes kurabiyeler ve her köşeye sinmiş samimiyet. Bize anlatılan hikâyeler ve köşkün nostaljik dokusu, düş gücümüzü besleyen en büyük unsurdu. Fakat bu köşk, yalnızca bizim ailemiz için değil, Türkiye Cumhuriyeti tarihi için de önemli bir simgeydi. Devlet meselelerinin konuşulduğu, geleceğin şekillendiği bu mekân, çocukluğumdan itibaren Cumhuriyetin değerlerini ve mirasını anlamama büyük katkı sağladı.

BÜYÜK ZARAFETLE YAŞADI

Anneanneniz Mevhibe İnönü’nün yaşamını yazmak sizin için nasıl bir sorumluluktu?

Annem Özden Toker kendi annesinden duyduğu anıları bana aktarmıştı, onun zarif, sade ve tevazu dolu kişiliği, böyle bir eserin kahramanı olmayı istemezdi, bundan eminim. Ama bu kitabı yazmak zorundaydım. Onu tanımayanlar için, ülkemde yaşayanların Mevhibe Hanım gibi bir Cumhuriyet kadınının yaşamını bilmesi gerektiğini düşündüm.

Anneannem, yaşadığı tarihi dönemin içinde, o dönemin tüm zorluklarını ve güzelliklerini büyük bir zarafetle yaşamış  biriydi. Kendisi hiçbir zaman rol talep etmedi, yaşamından ve kim olduğundan memnun biriydi. Bu, onun kimliğini şekillendiren en önemli özelliklerinden biriydi.

Mevhibe İnönü’nün Osmanlı’dan Cumhuriyete geçiş sürecindeki dönüşümünde sizi en çok etkileyen ayrıntılar nelerdi?

Mevhibe Hanım’ın muhafazakâr bir Osmanlı ailesinde yetişmiş bir kadın olarak Cumhuriyet’in çağdaş kadın figürüne dönüşümü, onun yaşama bakışındaki esnekliğin ve öğrenmeye açık ruhunun bir yansımasıdır. Osmanlı geleneğinin içinde yetişmesine rağmen Cumhuriyetin getirdiği yenilikleri ve devrimleri benimseyip uygulayabilmiş bir figür olarak o dönemin kadınlarına büyük bir örnek teşkil ediyordu. Cumhuriyet değerlerini benimserken asla geçmişine sırtını dönmedi; aksine, köklerinden güç alarak çağdaşlaşmayı benimsedi. 

ÇOCUKLUĞUMUZA YOLCULUK

Pembe Köşk’ten Masallar kitabınız çocukluk anılarınızı ve masalları birleştiriyor. Bu kitabın alt metninde ne var?

Pembe Köşk’ten Masallar, mesaj verme kaygısından uzak, çocukluğumuzun renkli dünyasına bir yolculuk. Pembe Köşk’te büyüyen üç kardeş olarak yoğun devlet meselelerinin konuşulduğu bir evde bile kendimize ait bir çocukluk dünyası yarattık. Bu dünya, aile bireylerinin, dostlarımızın ve köşk çalışanlarının anlattığı masallarla şekillendi.

Gazeteci Olan Adamın Hikâyesi kitabını babanızın 100. doğum yılına ithaf ettiniz. Onun yarım kalan anılarını tamamlamak sizin için nasıl bir süreçti?

Babam, yaşamını yazmaya başlamış, fakat ne yazık ki bir hastalık nedeniyle bu projeyi tamamlayamadan aramızdan ayrılmıştı. Yazdıklarını bir dosya içinde bana emanet ettiğinde, bu görevi devralmam gerektiğini anlamıştım.

Kitabın yazımına başlamak kolay olmadı. Babamın bu hikâyesini yazmak, onun kişisel mirasını bir sonraki kuşaklara taşımak anlamına geliyordu. Sonunda çalışmaya başladığımda, babamın gazetecilik anlayışı beni bir kez daha derinden etkiledi. 1943 yılında Cumhuriyet gazetesinde muhabir olarak başlayan ve 1954’te kurduğu Akis dergisiyle basın tarihinde iz bırakan kariyeri, gazeteciliğe olan tutkuyu ve adanmışlığı temsil ediyordu. 

Metin Toker’in “Gazeteciyim, propaganda memuru değilim” sözü günümüz gazeteciliğine nasıl ışık tutuyor?

Bu söz, babamın meslek yaşamında izlediği yolu ve gazetecilikteki etik anlayışını özetleyen bir ilke niteliğindedir. Babam hiçbir zaman yazılarında bir başkasının müdahalesine izin vermedi. Onun için gazetecilik, yalnızca doğruyu yazmak ve halkı bilgilendirmek anlamına geliyordu. Bu duruşu nedeniyle iki yıl hapis yatmayı bile göze aldı. 

Babanızın hikâyesini tamamlamak size ne öğretti?

Bana öğrettiği en önemli şey, bir yaşamın iz bırakmasının dürüstlük, cesaret ve adanmışlıkla mümkün olduğudur. Babamın hikâyesi, yalnızca bir gazetecinin yaşamını değil, aynı zamanda bir dönemin mücadelesini ve değerlerini de yansıtıyor. Bu kitabı tamamlamak, onun gazetecilik ilkelerini anlamama, mesleğine olan sevgisini daha derin kavramama ve bu mirası daha geniş kitlelere ulaştırmama olanak sağladı. Gazeteci Olan Adamın Hikâyesi kitabı, yalnızca Metin Toker’in yaşamını değil, Cumhuriyetin ve Cumhuriyet gazetesinin basın özgürlüğüne olan katkısını da anlatıyor. 

Metin Toker ile İsmet İnönü arasındaki ilişki nasıldı?

Babam, dedemi 1945 yılında tanıdığında 21 yaşında genç bir muhabirdi. Dedemle yaptığı röportajlarda onun kararlılığını ve vizyonunu gördü. Daha sonra, annem Özden Toker’i istemek için Pembe Köşk’e yalnız gittiğinde dedem ona yaşamın zorluklarına dair ciddi bir uyarıda bulunmuştu: “Benim damadım olarak sana kötülük yapmak isteyenler olacaktır. Buna dayanabilir misin?” Babamın bu soruya verdiği “Dayanırım paşam” yanıtı, onun yaşamı boyunca sürecek olan kararlılığının bir yansımasıydı.

Pembe Köşk’te düzenlediğiniz “İnönü ve Gazetecilik” sergisinde hangi mesajları vurguladınız?

Pembe Köşk’te düzenlediğimiz “İnönü ve Gazetecilik” sergisi, gazetecilik mesleğinin etik değerlerini ve Cumhuriyet dönemi gazetecilerinin mücadelelerini öne çıkarmayı amaçladı. Sergide, Cumhuriyet tarihine damga vurmuş gazetecilerin hikâyeleriyle birlikte İsmet İnönü’nün basına verdiği önem de ele alındı. 

METİN TOKER’İN GAZETECİLİĞİ

Bu sergide Metin Toker’in gazetecilik anlayışını nasıl öne çıkardınız?

Babam Metin Toker’in gazetecilik anlayışı, dürüst bilgi verme üzerine kuruluydu. Yazdığı yazılar için bedeller ödedi; sansüre ve baskıya karşı durdu. Hatta bu yüzden iki yıl hapis yattı. Ancak bu durum, onun gazetecilikten ödün vermesine neden olmadı. Babam için gazetecilik, yalnızca bir meslek değil, aynı zamanda bir duruş ve bir mücadeleydi. Sergide, babamın yazılarını, dergi ve gazete arşivlerini, İsmet İnönü ile röportajlarını ve onun gazetecilik mesleği için verdiği mücadeleyi gösteren belgeleri paylaştık.

Pembe Köşk, hem bir aile yuvası hem de devletin yönetildiği bir yerdi. Bu denge nasıl sağlanıyordu?

Pembe Köşk, bir liderin evi olmanın ötesinde, bir çocuk yuvası olarak da işlev görüyordu. İsmet İnönü gibi bir devlet adamının yoğun iş temposuyla dolu yaşamında, aile sıcaklığını da barındırabilmesi, bu evin en belirgin özelliğiydi. Köşkte bir yanda çocukların kahkahaları yankılanırken, diğer yanda ciddi devlet meseleleri konuşulurdu. Bu zıtlıkların olağanüstü bir uyum içinde bir araya gelmesi, Pembe Köşk’ün eşsiz atmosferini oluşturuyordu.

Bir anıyı hiç unutmam: Şevket Süreyya Aydemir, İkinci Adam kitabını yazmak için dedem İsmet Paşa ile görüşmek üzere köşkteydi. Sohbetleri oldukça ciddi ve resmi bir havada sürerken, küçük kardeşim Güçlü odaya girmiş, Şevket Süreyya Aydemir: Merhaba küçük! diye seslenince Güçlü, “Beş yaşına girdik, hâlâ küçük diyorlar!” diye söylenmiş. Bu anı, resmi bir ortam ile aile sıcaklığı arasındaki dengenin ne kadar doğal bir şekilde sağlandığını gösteren en güzel örneklerden biridir.

OKULA GİTMEDEN DEDEMİN ELİNİ ÖPMEK RİTÜELDİ

İsmet İnönü’nün Cumhuriyet değerlerini koruma ve sürdürme konusundaki çabalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ülkenin kurtuluşu ve yeniden kuruluşu, Atatürk’ün dehası ve liderliği sayesinde mümkün oldu. Ancak bu büyük mucizenin arkasında, Atatürk’ün yanında her an bulunan, onunla birlikte her türlü zorluğu omuzlayan bir isim daha vardı: İsmet İnönü.

İsmet Paşa’nın rolü, Atatürk’ün yaşamı boyunca onun en yakın destekçisi ve uygulayıcısı olmaktan ibaret değildi. Atatürk’ün ölümünden sonra da Cumhuriyetin temel değerlerini koruma ve sürdürme sorumluluğunu üstlendi. 

Bu süreçte İsmet İnönü, çok partili yaşama geçişten uluslararası ilişkilerdeki dengelere kadar birçok kritik konuda ülkeyi yönlendirdi. İkinci Dünya Savaşı gibi büyük bir küresel kriz döneminde Türkiye’yi savaştan uzak tutarak halkını korumayı başardı. Ancak esas büyük görevi, Cumhuriyetin çağcıllaşma ve ilerleme hedeflerini, Atatürk’ün izinden ayrılmadan sürdürebilmekti. Bu konuda elinden gelenin en iyisini yaptığına inanıyorum.

Pembe Köşk’te büyümek, çocuklar için nasıl bir deneyimdi?

Pembe Köşk’teki yaşam, bizim için hem sıradan bir aile ortamını hem de çok özel bir atmosferi bir araya getiriyordu. Ben ve kardeşlerim, şu karşıdaki Çankaya İlkokulu’na yürüyerek giderdik. Okula gitmeden önce, her sabah dedemizin yanına uğrar, elini öperek evden ayrılırdık. Bu ritüel bizim için bir alışkanlık olduğu kadar, dedemin sıcak ve sevgi dolu karakterini de yansıtırdı.  Dedemin o anki ilgisi, bir devlet adamının ciddiyetiyle bir büyükbabanın sıcaklığını aynı anda hissettirirdi.

Okuldan döndüğümüzde, “Tahtaya kalktın mı bugün?” ya da “Ne yaptın, ne yazdın?” gibi sorularla o gün okulda olanları öğrenmek isterdi. İlgisi ve merakı, sadece sohbetle sınırlı kalmazdı; pek çok karne törenine bizzat bizim velimiz olarak katıldı. Fotoğraflarda da görülebilir, dedem karne törenlerinde gururla bizim yanımızda dururdu. Bu, onun biz torunlarına olan sevgisinin ve eğitimimize verdiği önemin bir göstergesiydi.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler