Dr. Gülay Ertürk, sokak hayvanları konusunun bilimsel tartışılmadığını söyledi: 'Yaklaşım fanatikçe'

“Sahipsiz hayvanlar, isteyenin istediği şekilde baktığı hayvanlar olmamalı. Sahipsiz hayvanlar için para toplanması engellenmeli. Suistimallere hiçbir şekilde izin verilmeyecek yasal önlemler alınmalı.” “Hayvan ticaretinin yapıldığı yerde rant vardır. Sağlık ve ihtiyaç malzemeleri satılıyor. Önemli olan, işlemlerin vergilendirilmesi. İşlemler legalse mama satmakla şeker satmanın arasında fark yok.” “2004’te Hayvanları Koruma Kanunu çıkıncaya kadar belediyelerin özel itlaf ekipleri vardı. Uyutma, çözüm olsaydı bugün bu problemi konuşmuyor olurduk. Bu işin tek çözümü kısırlaştırmadır.” “Ne yazık ki bir kutuplaşma var. Konuya bilimsel ve rasyonel değil duygusal ve fanatikçe yaklaşılıyor. Aklın bilimin ve vicdanın ışığıyla bakılınca, “çocuklar da köpekler de ölmesin” diyoruz.”

Dr. Gülay Ertürk, sokak hayvanları konusunun bilimsel tartışılmadığını söyledi: 'Yaklaşım fanatikçe'
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 04.06.2024 - 04:00

Veteriner Hekimler Derneği Başkanı Dr Gülay Ertürk Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı. 

- Mevcut yasada olan kısırlaştırma neden uygulanamadı?

Aslında uygulanamadı demek çok doğru değil. Ancak siz problemi çözmek için doğru formülü uygulamazsanız, doğru sonuca ulaşamazsınız. Örneğin, bakanlığın yaptığı açıklamaya göre son 5 yılda ortalama 260 bin, yılda en fazla 350 bin köpek kısırlaştırılabilmiş. Bir belediye başkanı bu işi çözmek istiyorsa gerekeni yapıyor. Ayırması gereken bütçeyi ayırıyor. İstihdam etmesi gereken veteriner hekimi istihdam ediyor. Veteriner işleri Müdürlüğü’nü oluşturuyor. Kısacası gerekli teşkilatı oluşturup sorunu çözmek için çalışan belediyeler elbetteki var. Ancak aynı duyarlılığı göstermeyen belediyeler de var. Ve bir belediye kendi sınırları içerisinde gereken önlemi alırken, bir başka belediye aynı duyarlılığı göstermediğinde sorun çözülemiyor. Çünkü bir köpek bir günde rahatlıkla 20 km yol kat edebilir. Köpekler doğal hayatta sürekli gezerler. Bir belediye kendi sınırları içerisindeki köpekleri kısırlaştırsa bile, çevre belediyelerden gelecek köpekleri engelleyemez. O yüzden diyoruz ki eş zamanlı olarak tüm belediyeler bir seferberlik hareketiyle bu kısırlaştırma ameliyatlarını yapacaklar. Tabi bu arada denetim mekanizması da işleyecek. Sorumluluğunu yerine getirmeyen kurumlar saptanacak ve bunlara bir yaptırım uygulanacak. Aksi taktirde iyi niyetle bu işi çözmek isteyenlerin de başarısızlığa mahkum olması kaçınılmaz. Nitekim öyle de oluyor.

- Türkiye’de sokak hayvanları sayısı bazı ülke nüfuslarının bile üzerinde. Bunun için tek sorumlu belediyeler gibi gösteriliyor, katılıyor musunuz?

Türkiye’de sokak hayvanları sayısı bazı ülke nüfuslarının bile üzerine çıktıysa bunun sebebi sorunun çözümünde yetkili olan kuruluşların görevlerini yerine getirmemesi ve ayrıca bu sorunun çözümünü sadece yerel yönetimlerin üzerine yıkmalarıdır. Siyasi irade ve toplum birlikteliği buluşmadığı sürece sorunu çözmek mümkün değildir.

- Sayının artısında kontrolsüz üremeden başka ne sebepler var?

Sokak hayvanlarının sayısal olarak fazlalığı bir sorun, ancak bunun nedeni bugüne kadar hayvanları koruma kanununda belirtilen görev ve sorumlulukları yerine getirmeyen kurum ve kuruluşlar. Ayrıca sokaktaki hayvan sayısının artışına neden olan sadece sokak köpeklerinin kontrolsüzce üremeleri de değil, sorumsuz hayvan sahiplenmeler, sahipli evcil hayvanların kayıt altına alınmamış olması, yurtdışından kaçak köpek girişleri, merdivenaltı üretimler nedeniyle köpeklerin sokağa terk edilmelerinin kolay olması ve yaptırımının olmamasıdır.

- Ne gibi yaptırımlar söz ettiğiniz artış nedenlerini engeller?

Öncelikle sorumsuz hayvan sahiplenmeler engellenmeli. İnsanlar çocuklarına oyuncak alır gibi hayvan alıyor sonra kendilerince buldukları bir mazeret ya da bahaneyle başlarından atıyorlar. O zaman hayvan sahiplenmenin de bir eğitimi olmalı. İnsanlar araba kullanmak için ehliyet almak zorundaysalar köpek sahiplenmek için de önceden bir bilgi ve beceri gerektirdiğine ilişkin bir eğitim almalılar. Ayrıca sokağa terk etmenin, bunu önleyici düzeyde ciddi bir  parasal cezası ya da engelleyici düzeyde hapis cezası olmalı. Kamuda  hayvan refahı denetim birimleri hem sokaktaki hem de evlerde bakılan hayvanlar için denetimler yapmalı.

Örneğin, hayvanlara karşı işlenen suçların önüne geçmek, için Emniyet Genel Müdürlüğünün  HAYDİ ( Polis Hayvan Durum İzleme) adlı bir mobil ihbar uygulaması var. Bu uygulama, hayvan davranışlarını, hayvan refahını bilen kişilerle desteklenmeli ve daha aktif ve işlevsel hale getirilmeli. Kötü, sorumsuz bakımın, terk etmenin caydırıcı  parasal ve hapis cezaları olmalı. Bu cezalar kesinlikle uygulanmalı.

- Ölümle sonuçlanan bir olay meydana geldiğinde sorumlu köpek midir? 

Elbetteki ki hayır. Çünkü köpek açısından bir canlının öldürülmesinin ahlaki, hukuksal, vicdani olarak hiçbir değeri yoktur. Yasalarımıza göre bu tip olaylarda köpek sahipli ise sahibi, sahipsiz ise belediyeler sorumludur.

‘VİCDANIN IŞIĞI İLE BAKILMALI’

- Kamuoyunda “çocuklar mı ölsün, köpekler mi” kutuplaşması görüyor musunuz, bu konu sizce ne kadar doğru ve sağlıklı tartışılıyor?

Ne yazık ki hemen her konuda olduğu gibi bu konuda da bir kutuplaşma var. Üzülerek görüyorum ki bu konu bilimsel ve rasyonel olarak tartışılamıyor. Bu konuya duygusal ve fanatikçe yaklaşılıyor. Aklın bilimin ve vicdanın ışığıyla bakılınca şöyle diyoruz; çocuklar da ölmesin köpekler de. 

- “Uyutma”dan söz ediliyor, her sokak hayvanı potansiyel suçlu mudur?

Hayır. Hayvan niye suçlu olsun? Suç, insanlar için belirlenmiş bir değerdir. Hayvanlar yaşamlarında yaptıkları şeyleri içgüdüleri ile hayatta kalmak amacıyla ve neslini devam ettirmek için yaparlar. Ve bu yaptıkları her şey onlar için normaldir, doğaldır. Böyle olunca da onların dünyasında suç diye bir kavram yoktur.

- Sizce kamuoyu baskısıyla iktidar “uyutma” konusunda geri adım mı atar mı?

Kamuoyu vicdanı refleks ortaya koyduğu için uyutma konusunda ısrarcı söylemlerden vazgeçilmiş gibi görünüyor, ancak ikinci bir adımdan söz edildiği için bu olasılık halen var.

‘İTLAF EKİPLERİ VARDI’

Peki “uyutma” seçenekler arasında olmalı mı?

Asla. Dünya 200 yıl boyunca bu sorunu hayvanları öldürerek çözememiş ve kısırlaştırmanın tek çözüm olduğuna karar vermiş. Kaldı ki ülkemizde de 2004 yılına, yani hayvanları koruma kanunu çıkıncaya kadar belediyelerin özel itlaf ekipleri vardı. Çözüm olsaydı bugün bu problemi konuşmuyor olurduk. Bu işin tek çözümü kısırlaştırmadır. 

- Ulusal bir fon kurulması sorunun çözümüne ne kadar yardımcı olur, kısırlaştırma seferberliği nasıl sağlanır?

Sorun bütçe ise ulusal bir fon kurulması elbette ki sorunun çözümünde kaynak oluşturacaktır. Ama, belediyelerin kısırlaştırma için hayvan hastaneleri kurmalarına gerek bile yok. Bugün Türkiye’de 10 bine yakın veteriner muayenehanesi, 100’ün üzerinde poliklinik, 100 civarında hayvan hastanesi ve 29 tane veteriner fakültesi varken meslek örgütlerinin belediyeler ile yapacağı protokoller neticesinde buralardan faydalanılabilinir. Bu anlamda belediyelerin başka bir organizasyona bile girmelerine gerek yok. İstenirse yarından tezi yok başlanabilir.

- Kısırlaştırılan bir köpek daha sonra bulunduğu yere mi bırakılmalı, barınakta mı kalmalı, nedir doğrusu?

Bu sorunun yanıtını şöyle vereyim. Bazısına sokakta bakacağız bazısına  barınakta. Hayvan sokakta kendi yaşamını sürdürmeyecek kadar yetersiz ise barınakta bakılacak. Ancak bunlar zaten sayıca çok olmaz. Alındıkları yere geri bırakılanlar ise eğer çevre güvenliği açısından sorun oluşturacak davranışlar gösteriyorlarsa  bunlar da barınaklara alınacak. Geri kalanlar bulunduğu yerde yaşamayı sürdürecek. Hayvan koruma gönüllüleri bunların takibini sürdürecek. Bu arada barınaklar  da “Semt barınakları”  şeklinde herkesin kolayca ulaşabileceği  ve sahiplenmek adına bu hayvanları görüp, ziyaret edebileceği mesafelerde olmalı.

- Barınak kapasitesi ne olmalı, burada köpekler ne kadar tutulmalı?

Burada barınak kapasitesindeki sayıdan daha önemli olan barınakta bulunan hayvanların refah koşullarının sağlanıp sağlanmadığıdır. Hayvanların yeterli gıda ve taze suya erişimi sağlanıyorsa, uygun koşullarda barındırılması, doğal davranışlar sergileyebilmesi, korku ve sıkıntıdan uzakta ve hastalıklardan korunarak yaşaması sağlanıyorsa yani hayvanın fiziksel ve ruhsal bakımdan iyi olma durumu sağlanıyorsa sayı ve süre sorun olmaz. Ancak bu koşullardan herhangi birisinin karşılanmaması durumunda bir hafta bile çok uzun bir süredir.

- CHP lideri Özgür Özel'in, "sorunun sınıfsal olduğu" yönündeki söylemine katılıyor musunuz?

Her problemde olduğu gibi varsıl kesimler, sorunlardan daha az etkilenen kesimlerdir. Sosyal ve ekonomik anlamdaki eşitsizlik bu sorundan etkilenme payını arttırır. Düşük gelirli bölgelerde eğitim ve farkındalık seviyesi de düşüktür. Ülkemizde toplumsal  eşitsizlik yadsınamaz bir gerçek. Sosyal ve ekonomik faktörler sokak hayvanları sorununa yaklaşımı ve çözümü önemli ölçüde etkiler. Sorunun çözümü için toplumsallaştırmamız gerekir. Bu sorunun çözümü için okuldaki öğretmeninden camideki imamına, mahalledeki bakkalından üst düzey kamu yöneticisine kadar, bu konuda herkes çözümün bir parçası olmalı. Köpek sahibi olmak ya da hayvanları sevmek zengin işi diyerek küçümsemek bu sorunu çözmez. Sorun hepimizin sorunu.

‘SUİİSTİMALLER VE SAHTEKÂRLAR VAR’

- Gönüllüler sokak hayvanları için yardım yaparken nelere dikkat etmeli?

Aslına bakarsanız bu konuda da suistimaller, bilinçsiz yaklaşımlar var. Hayvanlara yardım eden, ancak bunu yaparken sosyal refaha engel olan tutumlar içerisine girenler var. Örneğin yanlış yerlere kulübeler koyanlar, besleme noktaları için yanlış yerleri seçenler ya da zor durumdaki bir hayvana yardım adı altında para toplayıp sahtekarlık yapanlar…

- Nasıl olmalı?

Sahipsiz hayvanlar, isteyenin istediği şekilde baktığı hayvanlar olmamalı. Sahipsiz hayvanlar için para toplanması engellenmeli. Suistimallere hiçbir şekilde izin verilmeyecek yasal önlemler alınmalı.

- Gönüllülerin yardımlarının tek bir merkezden koordine edilmesi çözüme katkı sunar mı?

Aslında yasalarda bu da var. Hayvanların korunmasına dair uygulama yönetmeliği, yerel  hayvan koruma gönüllülerinin görev, yetki ve sorumluluklarını açıklıyor. İl hayvan koruma kurulunca yetkilendirilen gönüllü kişiler, mahalledeki köpeklerin kaydının tutulması, kısırlaştırılması, sahiplendirilmesi gibi tüm faaliyetlerde belediye veteriner hekimleri ile koordinasyonlu bir şekilde çalışmalı. Belediye bu gönüllülerden kendilerine yardımcı olmasını bekler. Belediyenin düzenlediği eğitimlere katılarak yerel hayvan koruma görevlisi olunur. Yani belediye önce onları eğitir, sonra onlarla birlikte çalışır. Gönüllüler, hayvanın beslenmesine yardımcı olurlar. Belediye çevredeki fabrika lokanta gibi kuruluşlardan beslenme için faydalanır. Kısacası kanunda yazan ve olması gereken bu. Ancak yasada yazan ne yazık ki uygulamada yok. Çünkü dünyanın en iyi yasasını da yapsanız toplum hazır olmadığında işe yaramıyor. Bu yönetmelik hayata geçirilmiş olsaydı hem hayvanların korunmasına hem sosyal refaha dair rolü olan herkes işini bilinçli yapmış olurdu. Suistimaller olmaz, hayvan koruma gönüllülerinin yardımları tek bir merkezden koordine edilmiş olurdu. 

- “Petshop lobisi”, “mama lobisi” tanımları yapılıyor, bu sorunda bir rant var mı, varsa nerede?

Hayvan ticaretinin yapıldığı yerde rant vardır. Evde baktığınız hayvanlar için de sokak hayvanları için de  gerek sağlık malzemeleri gerek ise diğer ihtiyaç malzemeleri için ürünler üretiliyor ve satılıyor. Pet sektörü bütün dünyada hızla gelişen bir sektör. Burada önemli olan, yapılan işlemlerin kayıt altına alınmış olması yani yasal olması ve vergilendirilmesi. Şayet yapılan işlemler legal yapılıyorsa köpek maması satmakla şeker satmanın arasında bir fark yok. Burada  yine devletin kontrol ve denetim mekanizması önem taşıyor.

- Çözüm için olmazsa olmaz diyeceğiniz, 5 madde nedir?

1- Sahipli ve sahipsiz olmak üzere hayvan sayılarının tam olarak tespit edilmesi ve kayıt altına alınmaları

2 - Sahipli köpek  üremelerinin, köpek satışlarının denetlenmesi  ve köpek sahiplenmenin kurala bağlanması ve terk etmenin caydırıcı cezasının olması. 

3 - Sokak  hayvanları popülasyonunun kontrolü için, en az Genel Müdürlük düzeyinde bir çatı organizasyon ve buna bağlı alt birimler oluşturulması, Yerel yönetimlerde mutlaka Veteriner  Halk Sağlığı Daire Başkanlıklarının olması ve hayvan refahına uygun semt barınaklarının oluşturulması. 

4 - Sokak köpeklerinin  eş zamanlı olarak kısırlaştırma ameliyatlarının yapılıp, antiparaziter ilaçlama ve kuduz aşılarının  yapılması ve kayıt altına alınmaları 

5 - Toplumun, köpeklerle kurulacak ilişkilerinin nasıl olacağı konusunda eğitilmeleri, köpek beden dilinin öğretilmesi hatta buna ana okulundan öğretilmeye başlanması.

PORTRE: DR. GÜLAY ERTÜRK

Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi’nden mezun oldu. Aynı fakültede reprodüksiyon ve Suni Tohumlama alanında doktora çalışmalarını tamamladı. İngiliz Homeopati Enstitüsü’nden veteriner homeopati eğitimi aldı. Ertürk’ün, “Kediniz Konuşuyor”, “Köpeğiniz Konuşuyor” isimlerinde yayımlanmış iki kitabı bulunuyor. Ertürk, ayrıca Veteriner Hekimler Derneği Genel Başkanlığı görevini yürütüyor.


İlgili Haberler

Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler