Deprem bölgesinde suya erişim ne durumda?

Türkiye'yi sarsan 6 Şubat depremleri, artçı depremler ve selden sonra deprem bölgesinin ihtiyaçlarının başında temiz su geliyor. Türkiye'de 11 ili ve yaklaşık 14 milyon insanın hayatını etkileyen depremler sonrası, şebeke suyu bölgede birçok yere verilmeye başlasa da hem belediyeler hem de uzmanlar henüz bu suyun kullanıma uygun temizlik değerlerini taşımadığını belirtiyor.

Deprem bölgesinde suya erişim ne durumda?
Abone Ol google-news
BBC Türkçe
Yayınlanma: 22.03.2023 - 16:20
Tankerden su alan insanlar
Getty Images
İçme suyu bölgeye tankerlerle ya da şişelenmiş sularla tedarik ediliyor

Bugün Dünya Su Günü. Türkiye'yi sarsan 6 Şubat depremleri, artçı depremler ve selden sonra deprem bölgesinin ihtiyaçlarının başında temiz su geliyor.

Birleşmiş Milletler (BM) kararıyla1993’ten bu yana her yıl 22 Mart, yeryüzündeki su sorununa dikkat çekmek için Dünya Su Günü olarak kutlanıyor.

Türkiye'de 11 ili ve yaklaşık 14 milyon insanın hayatını etkileyen depremler sonrası, şebeke suyu bölgede birçok yere verilmeye başlasa da hem belediyeler hem de uzmanlar henüz bu suyun kullanıma uygun temizlik değerlerini taşımadığını belirtiyor.

Bunun yanında yeraltı sularının da, altyapının depremde zarar görmüş olması ve enkaz dökme işlemleri nedeniyle kirlenme ihtimali bulunuyor.

Bölgedeki su sorununu sivil toplumla, çevre mühendisleri ve hekimlerle konuştuk.

YETERLİ İÇME SUYU VAR MI?

Mart ayı başında özellikle Hatay'da içme suyu sıkıntısı yaşandığına dair "Hatay'da su yok" etiketiyle paylaşımlar yapılmıştı.

Hatay Büyükşehir Belediyesi de 3 Mart'ta sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımlarda kentteki acil içme suyu probleminin artarak sürdüğünü duyurmuş, "İlimizde Sağlık Bakanlığı ve HATSU tarafından şehir şebekesi suyunun tahliller sonuçlanıncaya kadar içilmemesi önerildi" demişti.

Hatay Valiliği'nin 18 Mart'ta yaptığı açıklamada ise Hatay genelinde yaşam alanlarının tamamına su verildiği belirtildi:

"Şebekeye verilen sularda şok klorlama işlemleri düzenli olarak yapılmaktadır. Ayrıca enkaz alanlarının yoğun olduğu yerlerde de suya erişimin kolaylıkla sağlanması için 448 adet çeşmenin yapımı tamamlanmış, bugüne kadar 616 TIR (yaklaşık 15 milyon litre) su dağıtımı da yapılmış olup su dağıtımlarına devam edilmektedir."

Türkiye'de yürürlükte olan 15 Şubat 2007 tarihli "Alt Yapılar için Afet Yönetmeliğine" göre afet durumlarında "merkezi yerlere 72 saat içerisinde" içme suyu temin edilmesi gerekiyor.

Ancak depremin ardından bölgede birçok yerde uzun süre şebeke suyu yoktu ve bazı bölgelerde geri gelmesi 40 günden fazla sürdü.

ŞEBEKE SUYU GÜVENLİ Mİ?

Şebeke suyunun güvenli olup olmadığı konusunda soru işaretleri var.

Bölgedeki temiz, içecek su ihtiyacı da bağışlarla gönderilen ya da belediyeler ve bölgede aktif sivil toplum örgütlerinin bazen satın alma yoluyla gönderdiği sularla gideriliyor.

Bölgede çalışmalarını sürdüren sosyal kooperatif İhtiyaç Haritası'nın ortağı ve Bölge Direktörü Mehmet Sarıca, ay başında yaşanan içme suyu krizinin temel sebebinin suyun dağıtımında yaşanan organizasyon sorunu olduğunu; bölgede kalan insanların artık suya nereden ulaşabileceklerini bildikleri için sıkıntıların nispeten azaldığını belirtiyor.

Ancak havaların ısınmasıyla birlikte su ihtiyacının artacağı öngörülüyor.

Sarıca "Bizimkiler geçici çözümler, su depoları, tankerler ya da küçük su kolileriyle çözüm bulmaya çalışıyoruz. Daha kalıcı çözümler lazım, şebeke suyunun güvenli bir şekilde halka ulaştırılması lazım" diyor.

Bir diğer nokta da azalan bağışlar.

Sarıca "İlk zamanki gibi tırlarca yardımlar gelmiyor buraya artık, hem gelen bağışlar azaldı, hem de gönüllü sayımızda azalma oldu, ilk zamanki kadar gönüllü sayısına da ulaşamıyoruz. Çok fazla gönüllüye halen ihtiyaç var, bu ihtiyaçlar bitmiyor, bitmeyecek, ayni bağışlara da ihtiyaç olacak" diye anlatıyor.

Sarıca bölgeye yapılacak bağışların planlı yapılmasının önemine de dikkat çekiyor ve bağış yapmak isteyenlerin bölgedeki sivil toplum örgütleriyle iletişime geçmesini öneriyor.

İhtiyaç Haritası'nın Adıyaman'da bulunan Bölge Koordinatörü Birbey Kılınçcı da bölgedeki sel felaketinin su sorununu daha da artırdığını belirtiyor:

"Adıyaman’da yaşanan sel felaketinin ardından, halkın bize söylediği, musluklardaki sular da çamurlu akıyor. O yüzden içme harici su ihtiyacında da şu an için sorun var.

"Çadır kentlerde genelde su tankerleriyle, klor bazlı su temizleme yapılıyor. Burada BM artı diğer örgütlerin de ekipleri var, bunlar sanitasyon ve su arıtma çalışmaları yapıyor ama bunlar çok bölgesel.

"Adıyaman’da bunların her yerde gerçekleştiğini söyleyemeyiz"

su taşıyan kadın
EPA

ÇEVRE MÜHENDİSLERİ ODASI: SUDA ZARARLI BAKTERİLER VE AĞIR METALLER TESPİT ETTİK

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu üyesi Medet Güney, Oda olarak depremin hemen ardından bölgeye gittiklerini, son olarak depremin birinci ayından sonra da numuneler alarak suyu kimyasal ve biyolojik analize soktuklarını anlatıyor.

Güney, "Bölgedeki birçok yerden; Hatay’dan, Adıyaman’dan, Osmaniye’den ve Kahramanmaraş’tan su numunesi alıp analizini gerçekleştirdik, hem biyolojik hem kimyasal açıdan içme suyu standartlarına uygun olmadığı tespitine vardık" diyor ve ekliyor:

"Suyun içerisindeki biyolojik parametreler de suya atık suyun karıştığı ihtimalini de öngörmektedir çünkü özellikle atıklardan bulaşan koliform bakterilerin de sayısı yüksek miktardaydı."

Çevre Mühendisleri Odası'nın kuyu sularında yaptığı analizlerde de ağır metallere rastlandı.

su dağıtımı
EPA

TTB: SALGIN HASTALIK YOK AMA RİSK VAR

Türk Tabipleri Birliği (TTB) Halk Sağlığı Kolu Sekreteri Dr. Ahmet Soysal içme suyu ve kullanma suyu diye iki ayrı kavram olmaması gerektiğine dikkat çekiyor:

"Kullanma suyu, içme suyundan daha kötü olabilir diye bir yaklaşım yok, duş alıyorsunuz, dişlerinizi fırçalıyorsunuz, yemek yapıyorsunuz."

Suyun insan sağlığı açısından, mikrobiyolojik olarak güvenli kabul edilmesi için yönetmelik gereği uç noktada 0.3-0.5 ppm (milyonda parça) klor düzeyi olması gerektiğini belirten Soysal, "Maalesef bu deprem bölgesinde sağlanamıyor. İçme suyu arıtım sistemleri gerçek anlamda çalışmıyor, sular klorlanmıyor. Dezenfeksiyon tamamlanmıyor" diyor.

Valilikler suya klorlama yapıldığını belirtse de TTB'ye göre "bu suların şu anda kullanılması insan sağlığı açısından sakıncalı".

Bir diğer sorun da atık su altyapısının da depremde zarar görmüş olması ve bunun mevcut su kaynaklarını tehdit etmesi.

Soysal, kanalizasyon ve bağlı olması gereken atık su arıtım sistemlerinin depremde zarar görmüş olması nedeniyle, evsel atık suların toprak, yeraltı ve yerüstü sularına karıştığını ve onları da mikrobiyolojik boyutta kirlettiğini belirtiyor.

Sosyal, havalar daha da ısınmadan bölgedeki suyun güvenli seviyeye çıkarılması, aksi bir durumda salgın hastalık olasılığının ortaya çıkabileceği uyarısını yapıyor:

"Deprem bölgesinde en uç noktaya kadar kullanım açısından güvenli suların verilmesi gerekir.

"Aksi takdirde başta ishalli hastalıklar olmak üzere suyla bulaşan, dizanteri, hepatit A, tifo gibi salgınların ortaya çıkması olası.

"Hatta Suriye tarafında kolera vakaları görüldüğü duyumları alıyoruz. O nedenle bu konunun bir an önce çözülmesi gerekiyor.

"Yoksa havaların da ısınmasıyla beraber su geçişli bulaşıcı hastalıklarla karşılaşmamız büyük olasılık."

Geçen hafta yaşanan sel felaketinden sonra da Şanlıurfa Tabip Odası bir uyarı yapmıştı.

Şebeke suyunun sağlık yönünden riskler taşıyabileceğini belirterek, “Gıda üretim ve toplu tüketim hazırlama aşamalarında aynı suyun kullanılması gıda kaynaklı enfeksiyon ve intoksikasyonlara neden olarak hastalık riskini ve salgınları tetikleyecektir” demişti.

Antalya-Altınözü yolunda bir moloz döküm alanı
Getty Images
Antalya-Altınözü yolunda bir moloz döküm alanı

'MOLOZ YIĞINTILARI YERALTI SULARINI TEHDİT EDİYOR'

Bölgede enkaz kaldırma çalışmalarının başlamasıyla birlikte, güvenli suya erişimde yeni bir sorun daha ortaya çıktı; su kaynaklarının ya da yeraltı sularının bu yığıntılarla kirlenmesi.

Çevre Mühendisi Güney, Adıyaman'da bir dere yatağına ve Keban Barajı'nın 1,5 km uzağına yığıntı döküldüğüne bizzat şahit olduklarını belirtti;

"Bu molozlara biz yığıntı atığı diyoruz çünkü içerisinde tehlikeli ve tehlikesiz onlarca atık; kanserojen, yanıcı, patlayıcı maddeler bulunmakta"

Güney, molozlar doğrudan sulak alanlar ya da su havzasına dökülmese bile, yağışlarla birlikte yeraltı suyuna karışma ihtimali olduğunu söylüyor:

"Vahşi bir depolama yapılıyor yani toprağın içerisine, ya da dere yatağının, orman arazisinin, tarım arazisinin dibine direkt o yığıntı ve moloz atıklarını koyuyorlar, oradan yeraltı suyuna karışma ihtimali var.

"Mesela Asi Nehri’nin dibinde bir yığıntı alanı gördük. Keban Atatürk Barajı’na çok yakın bir bölgede tespit edilmişti."

Molozların döküleceği alanlar valiliklerce belirleniyor.

Güney, valilikler ya da belediyelerin, güvenli enkaz dökme alanları konusunda kendilerine bir iş birliği talebinde bulunmadıklarını da ekliyor.


BBC Türkçe

İlgili Haberler

Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler