Plan ve Bütçe Komisyonu CHP Sözcüsü Türeli, alınması gereken vergilerden vazgeçildiğini söyledi: Sermayeye muafiyet bütçe açığından fazla
CHP’nin bütçe komisyonu sözcüsü Rahmi Aşkın Türeli, Türkiye’nin her yıl verdiği milyarlarca TL’lik bütçe açığının, iktidarın, sermaye kesimine sağladığı vergi muafiyetinden kaynaklandığını söyledi. Açığın borçla kapatıldığını vurgulayan Türeli, bunun da yoksulluk olarak yansıdığını belirtti.
- “2023’te 1 trilyon 477 milyar lira vergi alımından vazgeçildi. Söz konusu rakam, bütçe açığından daha fazla. Bu paranın büyük kısmının sermaye kesimine gittiği açık.”
- “Yoksulluğu ortadan kaldırmaya yönelik ciddi bir politika ve tedbir yok. Önümüzdeki dönemde bölüşüm ilişkilerinin daha da bozulduğunu göreceğiz. Uçurum artıyor.”
- “Bütçede deprem için 950 milyar lira harcandığı söylendi. Yani bütçe harcamalarının 1 trilyon 120 milyar lirası deprem harcamaları dışında kullanılmış. Bu paranın seçim sürecinde harcandığı açık.”
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu CHP Grup Sözcüsü, İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı.
- 2023 için “Cumhuriyet tarihinin en büyük bütçe açığı” deniyor. Neden böyle bir açık verildi?
Başlangıçta bütçe açığı 659 milyar lira olarak öngörülmüştü. Ek bütçe çıkarıldığında 5018 sayılı yasa hükümleri uyarınca bütçe açığı değişmedi. Bir ek bütçe çıkardığınız zaman giderleri arttırdığınız kadar gelirleri de arttırıyorsunuz. Eylülde ise orta vadeli programda bütçe açığı birdenbire 1 trilyon 633 milyar olarak öngörüldü. Fakat 1 trilyon 375 milyar olarak gerçekleşti. İlginç olan şu; aralıkta bütçe açığı çok büyük.
- Aralık ayının özelliği neydi?
Sermaye transferlerinde büyük bir artış gözüküyor. Bunun 623 milyar lirasının sınıflandırmaya girmeyen harcamalar kaleminden geldiğini görüyoruz. Yani kurumlara, hane halklarına yapılan bir kısım harcamalar. Ama kime, nasıl harcandığı belli değil. Çünkü orada sınıflandırmaya girmeyen bir kalem var.
- Bu açıkta KKM de yok değil mi?
Yok. Biliyorsunuz KKM’de TL'den geçenlerin kur zararını hazine, dövizden dönenlerin kur zararını ise Merkez Bankası karşılıyordu. Temmuz ayında ise hazinenin üstlendiği kur zararı yükümlülüğü de Merkez Bankası’na aktarıldı. 2023 yılının ilk yarısında Hazine ve Merkez Bankası’nın toplam kur zararı 150 milyar lira idi. Yılın ikinci yarısındaki kur zararını Merkez Bankası açıklamadığı için göremiyoruz. Ancak Merkez Bankası analitik bilançosu üzerinden yapılan tahminlerde çok yüksek rakamlara ulaştığı kamuoyunda tartışılıyor. Yani aslında gerçek bütçe açığı çok daha yüksek. Seçim sonrası dönemde konuşuluyor.
‘PARALEL HAZİNE’
- Varlık Fonu’nun bütçedeki durumu nedir?
Türkiye'nin en önemli kurumları burada ve hiçbir denetime tabi değiller. Dünyada varlık fonlarının iki kurulma gerekçesi vardır. Ya ülkenizde petrol, değerli madenler gibi önemli bir doğal kaynak zenginliğiniz olur ya da ekonominiz bütçe fazlası, dış fazla verir. Bunu bugün harcamazsınız dersiniz ki; “Bunu yatırımlarda kullanalım ki gelecek kuşakların da refah düzeylerinde bir azalma olmasın.” Ancak baktığımızda bizim hem ciddi bir doğal kaynak zenginliğimiz yok, hem de ekonomimiz açık veriyor. O zaman Varlık Fonunun bir borçlanma fonu gibi çalıştığı ortaya çıkıyor. Hatta paralel bir hazine, bütçe gibi çalışıyor.
‘GERÇEK AÇIĞI KİMSE BİLMİYOR’
Sonuç olarak gerçek bütçe açığını iktidar dışında hiç kimse bilmiyor. Diğer taraftan, Türkiye Varlık Fonu Kanununun 6. maddesi “Şirket, Şirket tarafından kurulacak diğer şirketler, Türkiye Varlık Fonu ve Türkiye Varlık Fonu bünyesinde kurulacak alt fonların bir önceki yıla ait mali tabloları ile faaliyetleri, her yıl ekim ayında TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu tarafından, birinci ve ikinci fıkralar kapsamında hazırlanan ve Başbakanlık tarafından gönderilen denetim raporları üzerinden görüşülerek denetlenir” hükmünü taşımasına rağmen ilgili mali tablolar ve faaliyet raporları halen Meclise gönderilmedi. Bugünkü sistemde açıklık, şeffaflık, hesap verilebilirlik yok. Bu çerçevede Türkiye Varlık Fonu kapatılmalı.
- KÖİ’lerin bütçeye maliyeti ne olacak?
KÖİ’nin önümüzdeki 3 yıl içinde bütçeye getireceği yük 673,5 milyar TL. Geçmişte devletin altyapı yatırımları Devlet Planlama Teşkilatı’na gelir ve kamu yatırım programına girerdi. Şimdi öyle olmuyor. İhale açılıyor ve yatırımlar özel sektöre yaptırılıyor. Yatırımların devlet tarafından yapılmasıyla, kamu-özel işbirliği modeliyle yaptırılmasının maliyetlerini karşılaştıracak bugünkü değer hesapları yapılmamış. Fizibilitelerin yapılmasında, sözleşmelerin hazırlanmasında ciddi hatalar olduğu anlaşılıyor. Biz bunları görmek istediğimizde “ticari sır” diyorlar ki yurttaşlarımızın ödediği vergilerle oluşan hazineden yapılan ödemeler ticari sır mı olur?
‘BU MODELE SON VERİLMELİ’
Köprülerde, otoyollarda geçiş, havaalanlarında uçuş, hastanelerde yatış garantileri verilmiş, Üstelik verilen garantiler döviz cinsinden. Bu model, bugünü ve geleceğimizi uzun yıllar boyunca borç altına sokan bir model. Bu modele son verilmeli.
- Deprem harcamaları ne kadar?
2023’te bütçe hazırlanırken 659 milyar liralık bir açık öngörülmüştü. Temmuz ayında bir ek bütçe geldi. Söz konusu ek bütçe kanun teklifi ile, 2023 yılı bütçe ödenekleri 4 trilyon 470 milyar liradan 5 trilyon 589 milyar liraya yükseltildi. Ek bütçe görüşmelerinde bütçedeki 1 trilyon 119,5 milyar liralık artışın 527 milyar liralık kısmının deprem zararlarının giderilmesi için talep edildiği ifade edildi. 2023 yılı gerçekleşmelerine bakıldığında ise bütçe giderleri 6 trilyon 585 milyar lira olarak gerçekleşti. Konuya bu açıdan baktığımızda bütçe giderlerindeki artış 2 trilyon 116 milyar lira olmuş ve bütçe görüşmeleri sırasında 2023 yılında deprem harcamaları için 950 milyar lira harcandığı söylendi.
- Deprem dışı harcama mı var?
Buradan da anlaşılıyor ki bütçe harcamalarının 1 trilyon 120 milyar lirası deprem harcamaları dışında kullanılmış. Bu paraların seçim sürecinde harcandığı açık. Üstüne üstlük bu dönemde 1 trilyon 301 milyar TL vergi artışları olmuş.
- Peki bu açık nasıl kapanacak?
Bu ülkede uygulanan yanlış politikaların hepsi milyonlarca yurttaşın sırtındadır. Çünkü çarpık bir vergi yapısı var. Bütçeye baktığınızda vergilerin üçte ikisinden fazlası harcamalar üzerinden alınan KDV, ÖTV gibi dolaylı vergiler. Bunlar gelir dağılımını bozan, yoksulun da zenginin de aynı vergiyi ödediği vergiler. Türkiye'nin ihtiyacı; gelir ve servet üzerinden alınan doğrudan vergilerin payını artıracak, kazanca göre vergi ödenecek, kayıt dışını kontrol altına alacak gerçek bir vergi reformudur. Bugün ise bütçe açıkları dolaylı vergileri arttırarak, zamlar yapılarak ya da borçlanma ile karşılanıyor.
‘İSTİSNA ÇOK BÜYÜK’
Ek olarak şu çok önemli. Maliye literatüründe “vergi harcamaları” diye bir kavram var. Vergi harcamaları istisna, muafiyet ve indirimler nedeniyle vazgeçilen vergilerden oluşuyor. Yani devletin almadığı vergiler. Çok çarpıcı bir rakam var orada. 2023’te 1 trilyon 477 milyar lira vergi harcaması var. Devlet alması gereken vergilerden vazgeçmiş durumda. Söz konusu rakam, bütçe açığından daha fazla. Devlet bu parayı almaktan vazgeçti. Sonuç itibariyle almanız gereken vergileri almıyorsunuz, ondan sonra borçlanıyorsunuz.
- Neden vergiyi almaktan vazgeçiliyor?
Bir biçimde ekonomide belli sektörleri ve faaliyetleri teşvik etmek isteyebilirsiniz. O alanlardan vergi almazsınız. Bazı sektörler için istisna getirirsiniz. Ama bunların hiçbirinin ciddi bir etkinlik analizi ve performans değerlendirmesi yok.
‘HARCAMALARDA ÜÇ YILLIK ÖNGÖRÜ’
Bütçeye önümüzdeki 3 yıl için baktığımızda 2024 yılında 2 trilyon 210 milyar, 2025’te 2 trilyon 778 milyar, 2026’da 3 trilyon 223 milyar lira vergi harcaması öngörülmüş. Maliye Bakanı 2024 rakamının 595 milyar TL’sinin; asgari ücret ve asgari ücrete kadar olan gelirlerin vergi dışı bırakılması olarak açıkladı.
- Peki geri kalanı?
Bunların büyük bir kısmının sermaye kesimine gittiği açık. Her yıl bütçe açığı veriyoruz ve bu açığı borçlanarak karşılıyoruz. Oysa ciddi bir vergi reformu yapılsa, ekonomi için gerekli olan istisna ve muafiyetler dışında kalanlar kaldırılsa, ciddi bir vergi denetimi olsa bugün Türkiye, bütçe açığı vermez.
- Vergideki adaletsizlik hep konuşulur, neden adım atılmıyor?
Devletin içinde yıllardan beri bütün plan ve programlarda “Vergi reformu yapılacak. Dolaysız vergilerin payı artırılacak, Kayıt dışı ekonomi kayıt altına alınacak. Vergi harcamaları gözden geçirecek” denmesine rağmen hiçbir şey yapılmamış. Sanki 21 yıldır Türkiye’yi yöneten değil, yeni iktidara gelmiş bir siyasi partiyle karşı karşıyayız.
- Ücret artışları yurttaşı ne kadar idare eder?
Önümüzdeki 2-3 ay içinde bu ücret artışları eriyecek. Bugün içinde bulunduğumuz ekonomik ortamda ve uygulanan ekonomik politikaların neticesinde gelir dağılımı inanılmaz bozuldu ve yoksulluk hem yaygınlaşıyor hem de derinleşiyor. Bunun TÜİK’in istatistiklerinden de görüyoruz. Ücret ödemelerinin yani emeğin milli gelirden aldığı pay 2016 yılında yüzde 36,3 olan seviyesinden 2022 yılında yüzde 26,5'a geriledi. 6 yılda 10 puanlık bir azalma var. 2023 yılında ise EYT’ye bağlı olarak kıdem tazminatı ödemeleri nedeniyle bir miktar artış gözüküyor, ama bu artış geçici. Diğer bir ifadeyle emeğin milli gelirden aldığı pay azalırken sermayenin milli gelirden aldığı pay artıyor.
- Asgari ücret için yıl ortasında yeni bir rakam belirlenmeli mi?
3 ay sonra asgari ücret açlık sınırının altına gelecek. Böyle bir enflasyonist ortamda, asgari ücreti bu kadar düşük belirlemek ve asgari ücretin yılda bir kere belirleneceğini söylemek çalışanların yarısından fazlasının asgari ücret ve civarında ücret aldığını düşündüğümüzde bu ülkede yaşayan milyonlarca insanla alay etmek anlamına geliyor. Bugün içinde bulunduğumuz enflasyonist ortamda asgari ücretin 3 ayda bir belirlenmesi gerekiyor.
- Cumhurbaşkanı Erdoğan bu yılın emeklilerin yılı olacağını söyledi, ne dersiniz?
Bu cümlenin neresi ciddiye alınabilir? Emekli maaşları eridi. 2002 yılında AKP iktidara geldiğinde en düşük emekli maaşı asgari ücretin 1,5 katıydı. Şimdi yüzde 50’sine geriledi. CHP olarak en düşük emekli maaşının asgari ücrete eşitlenmesi önerimiz daha yeni TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda reddedildi. Emekliye 6 ayda bir enflasyon farkı vermek, zaten emeklinin kaybettiği satın alma gücünü karşılamadığı gibi, TÜİK’in açıkladığı enflasyon rakamlarının gerçeği yansıtmadığı konusunda ülke çapında bir fikir birliği olduğu düşünüldüğünde durumun vehameti daha da net ortaya çıkıyor.
- Bugün içinde bulunduğumuz bu krizin nedeni sizce nedir?
Bu krizin temel nedeni enflasyonun dünyada da yükselme eğiliminde olduğu bir ekonomik konjonktürde ülkemizde uygulanan faiz indirim politikası. Cumhurbaşkanının “Faiz sebep, enflasyonu netice” tezi, “Nas” söylemleri ve bunun neticesinde uygulanan faiz indirim politikası. Oysa gerek 12. Kalkınma Planı, gerek OVP ve Yıllık Programda içinde bulunduğumuz krizin nedeni dış dinamikler yani Pandemi krizi, Rusya-Ukrayna savaşı ve bunların ortaya çıkardığı sorunlar ve enerji ve gıda fiyatlarındaki artışlar olarak gösteriliyor. Bu doğru değil. Bu yaşadıklarımız 2018 yılından bu yana ülkemizde uygulanan ve adına Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen ucube sistemin bir sonucu.
‘NAS İLE BU NOKTAYA GELİNDİ’
“Biz yaptık oldu” anlayışıyla, arada çıkıp “Nas” diyerek bu noktaya gelindi. 2021 Eylül ayında yüzde 19 olan Merkez Bankası politika faizi indirilmek yerine ki yüzde 8,5 seviyesine kadar indirildi, 2-3 puan artırılsaydı, şu anda enflasyon yüzde 15-20'ler, dolar kuru da 12-13 TL seviyesindeydi ve Kur Korumalı Mevduat Sistemi gibi hazineyi ve şimdilerde Merkez Bankasını büyük yük altına sokan ve nasıl tasfiye edeceğimizi bilemediğimiz bir olumsuzluk ile karşılaşmayacaktık.
- 31 Mart sonrasında ne öngörüyorsunuz?
Yılın ilk yarısında enflasyon yükselmeye devam edecek. Enflasyonun 2024 yılı Mayıs ayında yüzde 75 seviyesine yükselmesi akabinde yılın ikinci yarısında yüzde 36’ya gerilemesi mümkün gözükmüyor. Bu çerçevede döviz kurunda artışlar devam edecek. Bütün bu gelişmeler sonucunda reel ekonomideki yavaşlama sürerken, gelir dağılımı bozulmaya ve yoksulluk artmaya devam edecek.
‘VATANDAŞ SAVUNMASIZ’
- Vatandaş kendini nasıl koruyabilir?
İktidarın hazırladığı hiçbir dökümanda, ne planda, ne orta vadeli programda ne de bütçede ülkemizde bozulan gelir dağılımını düzeltmeye, yoksulluğu ortadan kaldırmaya yönelik ciddi bir politika ve tedbir yok. Önümüzdeki dönemde bölüşüm ilişkilerinin daha da bozulduğunu göreceğiz. Uçurum artıyor. Çünkü Türkiye'de sabit gelirli kesimin kendisini enflasyona karşı koruyacak hiçbir savunma mekanizması yok. Bugün Türkiye'de işçinin, memurun, emeklinin, çiftçinin, küçük esnafın, sanatkarın kendisini enflasyona karşı koruma mekanizması yok. Bugün uygulanan ekonomik ve sosyal model yoksullaştıran bir model. Zenginin daha zengin, yoksulun daha yoksul olduğu bir model.
- “Boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur” söylemi boşa mı çıktı?
Ekonomi çok önemli ama onun dışında da birçok faktör seçimlerde rol oynadı. Şunu açık ve net söyleyebiliriz: Adil bir seçim olmadı. Karşımızda bütün devlet imkanlarıyla seçime giren bir siyasi parti vardı ve düzmece kasetlerle kara propaganda yapıldığı herkesin malumu. Yurttaşlarımız ekonomideki sıkıntıların çok iyi farkında ve biz de CHP olarak ekonomi konusunda yapılan yanlışları ve yapılması gerekenleri hem yerel seçim sürecinde hem de sonrasında anlatmaya devam edeceğiz.
- Bugünkü yanlış ekonomi politikaları gelecek kuşakları nasıl etkileyecek?
Maliye literatüründe ‘kuşaklar arası bütçeleme’ yaklaşımı önemlidir. Bugün yaptığınız bütçelerin, borçlanmaların, özelleştirmelerin gelecek kuşaklara olan etkisini göz önünde bulundurmalısınız. Bakın mevcut iktidar sürekli yaptığı özelleştirmeler ile övünüyor, özelleştirme gelirlerini bütçeye gelir olarak yazıyor. Konuya bir bilanço yaklaşımı içinde baktığımızda kamusal varlıkların satıldığını ve servetlerin yok olduğunu görüyoruz. Büyük kentlerde kupon arazilerin satışı var. Bu araziler gelecek kuşakların okul, hastane, park, kreş ihtiyaçlarını karşılayacak. Gelecek kuşakların ihtiyaçlarını düşünmeden yapılan bütçelerin, borçlanmaların, özelleştirmelerin ülkemize verdiği zarar çok büyük.
‘DOLU DİZGİN NEOLİBERALİZM’
AKP hükûmetleri başından itibaren neoliberal ekonomi modelinin en sadık uygulayıcıları olmuşlardır. Neoliberal politikalar muhafazakâr bir ideolojik perspektifle hayata geçirilmiştir. Dış kaynağa, özellikle sıcak paraya dayalı büyüme modeli uygulanmıştır. Tarımsal destekler azaltılmış ve tarım âdeta tasfiye edilmiştir. Kamu kurumları özelleştirilmiştir. Kamu altyapı yatırımları artan biçimde KÖİ modeliyle özel sektöre yaptırılmaya başlanmıştır. Eğitim ve sağlık hizmetleri gittikçe artan bir biçimde ticarileşmiş, piyasalaştırılmış, piyasa koşullarına bırakılmıştır ve emek kesiminin sermaye kesimi karşısındaki konumu gerilemiş, emeğiyle geçinenlerin gelirleri ve satın alma güçleri azalmıştır. Türkiye’de neoliberal model dolu dizgin devam ediyor.
- Dünyaya bakarsak “devletçilik” ivme mi kazanıyor?
Tabii ki. Krizler, neoliberal modeli ortadan kaldırırken dünyada kamunun müdahalesi var. Ticaret savaşları yaşanıyor. Her ülke bir biçimde kendi sanayisini, istihdamını koruyacak tedbirler alıyor.
- Doğru bu mudur?
Mevcut model kaybettiriyor. Değişmesi gerek.
- Sizce ne yapılmalı?
Konuya Türkiye ölçeğinde baktığımızda Türkiye ekonomisinin kırılgan bir yapıdan kurtarılarak istikrarlı bir büyüme yapısına kavuşturulmasında, ekonomik yapının bir bütünlük içinde ele alınmasının ve izlenecek politikaların bir kalkınma stratejisinin alt bileşenleri olarak görülmesinin önemi büyük.
‘SANAYİ İLE KALKINMA’
Kalkınma stratejisinin odağında sanayileşme olmalı ve üretim ve ihracat yapısı katma değeri yüksek mal ve hizmet üretimine geçişini sağlayacak bir çerçevede tasarlanmalı ve bu çerçevede teknoloji yoğunluğu artırılarak orta-yüksek ve yüksek teknolojili malların ağırlıkta olduğu bir yapı oluşturulmalı.
‘İHRACAT ARTIRILMALI’
Yeni kalkınma stratejisinin başarıya ulaşmasında kamunun, bir taraftan yeni gelişen, geliştirilmesi planlanan ve kamu müdahalesinin gerekli olduğu alanlarda ekonomik faaliyetlere aktif olarak katılırken, diğer taraftan stratejik bir koordinasyonu gerçekleştirerek kaynakların etkin ve verimli kullanımına katkıda bulunması büyük önem arz ediyor. Konu bu çerçevede ele alındığında, özel kesim yatırımlarının artırılması ve ticarete konu olan sektörlerde yoğunlaşmasının yanı sıra ihracatın artırılması çok önemli.
‘DPT AÇILMALI’
Teknoloji ağırlıklı sektörlere yönelik olarak ulusal üretici ve kaynakları kollayan bir politika oluşturulmalı. Bu çerçevede, gelişmiş bir yan sanayisi olan ya da hızla gelişebilen bazı sektörler ile güçlü yerel üreticilerin bulunduğu sektörlere girişin kısıtlanması, tedarik zincirinde yerli şirketlere öncelik tanınması, yerli şirketlerin alt yüklenici olarak işin bir kısmını yüklenmeleri, yerli parça oranının yüksek tutulması gibi seçici desteklerin uygulamaya konulabilmesinin olanakları yaratılmalı. Bu amaçlara ve hedeflere ulaşmak açısından planlama önemli. Kapatılan Devlet Planlama Teşkilatı’nın yeniden kurulması gerekiyor.
- CHP iktidarda olsa ekonomik koşulları düzeltmek için ne kadar zamana ihtiyacı olur?
Çok hızlı biçimde kararlar alır ve uygulamaya geçeriz. Kurumsal yapıları güçlendirmek ve liyakatli kadroları işbaşına getirmek bu açıdan önemli olacak. Bir taraftan, ekonominin üretim gücünü arttıracak politikalar uygulanırken, diğer taraftan bozulan bölüşüm ilişkileri düzeltilmeli. Kısa dönemde, orta-uzun dönemde yapılacaklar var. Tüm bunlar bir program dahilinde gerçekleşir. Bu hedefler net biçimde halkla paylaşılır. Çünkü bunların doğru yapılabilmesi için doğru iletişim stratejileri oluşturulması gerekir.
‘AKP ÖZELLEŞTİRMELERE RAĞMEN BORÇLANDI’
AKP’nin iktidara geldiği 2002’de Türkiye'nin dış borcu 131 milyar dolardı. Bakın bu toplam 80 yılda yapılan borç. Bunun içinde 1929-1930 Büyük Buhranı, 2. Dünya Savaşı, 70'li yılların uluslararası krizleri var. Bunun içinde ülkemizde kurulan yüzlerce kamu iktisadi teşebbüsü var. Şunu da unutmayalım: Türkiye 1954’e kadar Osmanlı İmparatorluğu'ndan kalan borçları ödedi. Bununla birlikte, 2002 yılında 131 milyar dolar olan dış borç bugün AKP iktidarları döneminde 63,5 milyar dolarlık özelleştirme yapılmasına rağmen 483 milyar dolara yükseldi. Bu inanılmaz bir şey.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ KİMDİR?
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Maliye Bölümü’nü bitirdi. Yüksek lisansını ABD’de Güney Kaliforniya Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nde yaptı. Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı’nda planlama uzmanı olarak çalıştı. ODTÜ’de öğretim görevlisi olarak ekonomi dersleri verdi. Türkiye İş Bankası’nda ve İş Portföy Yönetimi AŞ’de yönetim kurulu üyeliğinde bulundu. İzmir milletvekili olan Türeli, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda CHP grup sözcülüğü görevini yürütüyor.
En Çok Okunan Haberler
- Ünlü ton balığı markalarında 'yasaklı' madde!
- Demokrat Parti Kurultayı’nda adaylık krizi!
- Narin cinayetinde 'demir kapı' ayrıntısı
- Ünlü peynir markasından 'konkordato' kararı
- Süleyman Soylu 'tarafını' seçti
- Grip nedeniyle hastaneye gitti, hayatının şokunu yaşadı
- Hangi suçlara tutuklama geleceği belli oldu
- CHP'den Tekin hakkında suç duyurusu!
- Diyanet'in rekor ihalesi 'Cengiz'e verildi
- Erdoğan'ın Özer'e mektubu, davetler...