Kemal Kılıçdaroğlu'ndan Erdoğan'a 'yüzük' göndermesi!

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Efendim, siyasete girerken sadece yüzüğüm vardı, şimdi gökdelenlerim' var... Olmaz. Kul hakkı yemek en büyük günahtır. Yüce Yaradan ne diyor, ‘Her türlü günahla gelin affederim ama kul hakkı ile karşıma gelmeyin’” diye konuştu.

Kemal Kılıçdaroğlu'ndan Erdoğan'a 'yüzük' göndermesi!
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 05.02.2023 - 20:03

İstanbul’da CHP’ye yeni katılan üyeler için bugün, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun da bulunduğu bir tören düzenlendi.

Yeni CHP’lilerin rozetlerini Kılıçdaroğlu taktı. Partiye yeni katılanların konuşmalarının ardından Kılıçdaroğlu kürsüye geldi.

Kılıçdaroğlu, burada şöyle konuştu:

“Daha önce İstanbul’da yaptığım bir mitingde ‘bize katılın’ çağrısı yaptım. Öyle bir noktadayız ki her evde huzursuzluk var. Hayatımızın her alanında acaba yarın ne olacak diye düşünen insanlarımız var. Türkiye bunu hak etmiyor, bu açmazdan çıkması lazım. Beraber yaşamamız lazım. Birlikte yaşamamız lazım. Kavga etmeden yaşamamız lazım. Farklı düşünceleri saygı ile karşılamak lazım. Kavga etmenin ne yararı var? Evde kavga ettiğiniz zaman görüyorsunuz ne kadar yararsız olduğunu, mahallede kavga çıktığı zaman sadece kavganın olduğu alan değil mahalleli de ondan rahatsız oluyor. O zaman Türkiye’de niye kavga edelim. Niye gerginlik yaratalım. Bir arada yaşamak varken, huzur içinde yaşamak, kucaklaşmak varken neden kavga edelim. Bu çağrıyı yaptım, bize katılın. Beraber, birlikte olalım.

“PEYGAMBERE VERİLMEYEN BU HAKKI NİYE BAŞKASI KULLANSIN”

Kimsenin kimliğini sorgulamayalım. Herkesin kimliği kendi şerefidir. Hiçbirimiz anne ve babamızı seçme hakkına sahip değiliz. O zaman kimliği niye siyaset konusu yapıyoruz. Kimse kimliğinden ötürü asla ve asla ötekileştirilmemeli, dışlanmamalı. İnancımız, herkesin inancı vardır. Herkesin inancına saygı göstermek zorundayız. Allah ile kulun arasındaki ilişkiye benim girme hakkım var mı? Bir başkasının inancını sorgulama hakkım var mı? Yüce Yaradan’a verilen bu hak, Yüce Yaradan’ın sahip olduğu bu hakkı, peygambere verilmeyen bu hakkı niye başkası kullansın. Sen inançlısın, sen inançsızsın diye insanları ayırsın, bölsün. Buradan da çıkmamız lazım. Herkesin yaşam tarzına saygı göstermemiz lazım.  

“CHP’Lİ OLMAK KOLAY DEĞİLDİR”

CHP’li olmak kolay değildir. CHP’li olmak için adalet isteğinden asla vazgeçmeyeceksiniz. Sadece yakınlarınız için değil sizi sevmeyenler için de yeri geldiğinde haksızlığa uğradıysa onun için de adalet isteyeceksiniz. Çünkü haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır. Bütün haksızlıklara karşı çıkacağız.

Belki Emine Şenyaşar hayatı boyunca hiç CHP’ye oy vermemiştir. Ama onun uğradığı haksızlığa benim isyan etmem, bu yanlıştır demem lazım. İnsanı insan olarak değerlendirmemiz lazım. Haksızlık karşısında hiçbirimizin susmamız lazım. Bunun için CHP’li olmak kolay değildir. Ben haksızlığa uğradığımda isyan edeyim, ama arkadaşım haksızlığa uğradığında ona hiç ses çıkarmayayım. Olmaz, adalet karşısında çifte standart olmaz. Adalet hepimiz için geçerli bir kavramdır.

“ARTIK O SİYASETÇİDEN UMUDUNUZU KESMENİZ LAZIM”

CHP’li olmanın ağırlığı vardır. CHP’li olmak omuzlarına yük almak demektir. Yani CHP’li olmak demek kul hakkı yememek demektir. Kul hakkı yemek en büyük günahsa, kul hakkı yememektir. CHP’li olmak demek yurttaşlar arasında ayrım yapmamak demektir. Ayrım yaparsanız, insanları ötekileştirirseniz, şu bizden şu onlardandır diye farklı standartlara koyarsanız, birilerine kucak açıp öbürlerini ötekileştirirseniz bu da olmaz. Bu da olmaz. Herkesi kucaklamanız lazım. Sizinle aynı şeyleri düşünmeyen, hatta size karşı olanları bile onların düşüncelerini saygı ile dinlemeniz gerekir. Belediye başkanı arkadaşlarımız, milletvekili, il ve ilçe başkanı arkadaşlarıma hep söylerim. Gittiğiniz yerde sizi eleştiren birisi olursa dikkatle dinleyin derim. Neden? En azından sizi eleştirilebilecek, sizin de onu rahatlıkla dinleyebileceğiniz bir pozisyonda sizi görüyor. Onu dinleyeceksiniz, lafı ağzına tıkamayacaksınız. Sabır ile dinleyecek ve sonra kendi düşüncelerinizi aktaracaksınız. Çünkü akıl akıldan üstündür. Ben her şeyi bilirim, kimse beni eleştirmez diye siyasetçi o noktaya gelirse, artık o siyasetçiden umudunuzu kesmeniz lazım. Yok öyle bir şey. Akıl akıldan üstündür, benim görmediğimi bir başkası görebilir.

“BİZ TEK ADAM REJİMİNE KARŞIYIZ”

Yıllarca önce Cumhuriyet gazetesinde küçük bir haber okumuştum. Hiç unutmuyorum, o zaman İstanbul’da kamu görevlisiydim. Hollanda’da bir ressam çok güzel kuş resimleri yapmış. Sergi salonunda bir sürü insan gelmiş, sergiyi geziyorlar. Bakmışlar bir yaşlı adam bir tablonun önünden hiç ayrılmıyor. Bir kişi gidiyor vatandaşa ‘Tabloyu beğendiniz mi?’. ‘Evet, çok beğendim’ diyor. ‘Satın mı alacaksınız?’. ‘Bunu satın alacak param yok’ diyor. ‘Ama tablonun önünden hiç ayrılmadınız’. ‘Bu tabloda bir hata var’ diyor. ‘Siz ressam mısınız?’. ‘Ben ressam değilim’. ‘Nedir hata?’. ‘Bu kadar büyük bir kuş, bu kadar ince dala konamaz, bu dal kırılır’. Bakılıyor, köylü haklı. O nedenle ben her şeyi bilirim mantığı ile yola çıkarsanız, ülkeyi yönetemezsiniz. O nedenle biz tek adam rejimine karşıyız. Her şeyi ben bilirim değil, akıl akıldan üstündür.

"’BEN HER ŞEYİ BİLİRİM’ DİYENE ‘AL KAZMA KÜREĞİ, ŞU TEMELİ KAZ' DERLER"

Ben her şeyi bilirim mantığı ile yola çıkanlar bir ülke, devleti yönetemezler. Siyasetçi olmanız için ilkokul diplomanız olacak. İster bakan olun, ilkokul diplomanız olacak bir de savcılıktan iyi hal kağıdı alacaksınız. Siyasetçi olabilirsiniz, bakan da olabilirsiniz ama devlette en küçük kademe olan şef olmak için üniversite mezunu olacaksınız, KPSS sınavına gireceksiniz, sınavı kazandıktan sonra aday memur olacaksınız, bir süre sonra asaletiniz onaylanacak, yine sınava gireceksiniz, şeflik sınavına ve ondan sonra şef olabiliyorsunuz. Devlet liyakat üzerine inşa edilmiştir. Liyakat kavramını hiçbir arkadaşımın unutmasını istemem. Liyakat üzerine inşa edilen devletlerde krizler olmaz. Çünkü işi ehline teslim ediyorsunuz. Ben her şeyi bilirim mantığı ile siyasete girenler büyük bir hata yaparlar. Siyaset farklı bir alandır. Siyasete girenlerin, bizim partimize üye olanların bu felsefeden uzaklaşmamaları gerekir. ‘Ben her şeyi bilirim’ batıda ya da uygar toplumlarda ben her şeyi bilirim diyen insana ‘Al şu kazma küreği, git şu temeli kaz’ derler. Çünkü sen hiçbir şey bilmiyorsun demektir. İşin özü o dur.

Ben bir lokantacının yaptığını yapamam çünkü o kadar güzel yemekler pişiremem. Ama ben bir maliyeciyim, maliyenin ne olduğunu oturur yaparım, çalışır uğraşırım. Bir avukatın yaptığını yapamam çünkü o onun hukuk fakültesi mezunu olması lazım. Bir laborantın ne yaptığını bilirim ama onun görevini ben üstlenemem. Dolayısıyla mesleklerin ve yetişmenin de böyle olduğunu, yani liyakat temeline dayandığını hepimizin bir şekli ile bilmesi gerekir.

"SİYASETİN KONUSU TENCERE"

Kimliklere, inançlara ve yaşam tarzlarına saygı göstermek zorundayız. Özellikle yeni katılan arkadaşlara bunu ifade etmek isterim. Herkesin kimliği kendi şerefidir. Kimlikler üzerinden siyaset değil. Herkesin inancı Allah ile kul arasındaki inançtır. Oraya bir başkasının müdahale hakkı yoktur. Böyle bir yetki peygamberlere bile verilmemiştir. Allah ile kul arasındaki ilişki, kişi ile Yaradan arasındaki ilişkidir. Kimin daha inançlı kimin daha inançsız olduğunu sadece yüce Yaradan bilir. Dolayısıyla biz herkesin inancına saygı göstermek zorundayız. O inanca saygı gösterdiğiniz zaman siyaset konusu da inanç olmaz. Orada inanç siyaset konusu olmaz, kimlik de siyaset konusu olmaz. Neden, ben anne ve babamı seçme hakkına sahip miyim? Sahip değilsem kimlik de siyaset konusu olmaz. Yaşam tarzı, herkesin yaşam tarzına saygı göstermek zorundayız. Siyasetin konusu nedir? Evde tencere kaynıyor mu, kaynamıyor mu? Oğlum, kızım üniversiteyi bitirdi iş buluyor mu, bulmuyor mu? Çocuğum iyi bir okula gidiyor mu, gitmiyor mu? Evladım küçük yaşta, kreşe göndereceğim acaba durumu nedir? Okula giden çocuğuma acaba beslenme çantası vereyim mi, yoksa çocuk zaten okulda yemeğini yiyecek arkadaşları ile karnını doyuracak mı? Yolumuz, köprümüz var mı? Bir sürü ihtiyaçlarımız karşılanmış mı? Dolayısıyla bütün bunların tamamı siyaset konusudur. Siyaset konusu budur.

Geçmişten ders çıkarmamız lazım. Geçmişten ders çıkarmayan toplumlar büyüyemez, aynı hatalara düşerler. Aynı hatalardan arınmak lazım. Özellikle yeni katılan arkadaşlarıma CHP’nin felsefesini anlatmak için bunu söylüyorum. Biz herkese ama herkese saygı duymak zorundayız. Bizimle aynı dünya görüşünü paylaşır ya da paylaşmaz, onun inancına, kimliğine saygı duymak zorundayız. Bunlar bizim ayrışma nedenimiz olmamalı, biz tam tersine kucaklaşmalıyız. Beraber olmalıyız. Her zaman hem tasa hem de kıvançta beraber olmalıyız. Beraber olduğumuz zaman Türkiye güçlü olacaktır. Bizi ayrıştırmak, bölmek isteyebilirler. Buradan kaçınmak lazım. Bu ayrı bir şeydir, bu tuzağa düşersek Türkiye sırtını asla düzeltemez. O nedenle beraber olmak, birlikte olmak ve tasada, kıvançta kucaklaşmak... Aslında bizim hasletimizde var bu. Komşumuzda bir cenaze olurken biz televizyonu açmayız değil mi? Gideriz acıyı paylaşırız. Taziyeye gideriz. Bunu Türkiye genelinde de beraber, birlikte yapmalıyız. O zaman bizim bir başkasının inancını sorgulama hakkımız yoktur.

"ADALET SOYLU BİR KAVRAMDIR"

Adalet, sadece benim ve sizin için değil yüce Yaradan’ın yarattığı her şey için adaleti savunmalıyız. Adalet soylu bir kavramdır. Dolayısıyla adaleti her yerde savunmak bizim temel görevlerimizden birisidir. Adalet kutup yıldızı gibidir, yerinde sabit durur ama bütün kainat onun etrafından döner. Adalet bu kadar soylu bir kavramdır, içini boşaltmamaya özen göstermeliyiz. Bir kişi haksızlığa uğradığında haksızlığa uğrayan kişinin yanında durmalıyız. Benim Şenyaşar ailesine gitmem, o anneyi kucaklamam, o annenin derdini dillendirmem, 8 savcı sesini bile açmadı, ben gittikten sonra sesini açtılar ve ben gittikten sonra davalar açıldı. Olsun, ben gideceğim. Bana oy versin vermesin diye değil. Ben o annenin dramını dillendirmek zorundayım ben zaten. Bir haksızlık, bir adaletsizliği dillendirmek zorundayım zaten. Bunu yapmadığınız zaman siyaseti niye yapıyorsunuz?

"SİYASETEN GİRERKEN YÜZÜĞÜM VARDI, ŞİMDİ GÖKDELENLERİM VAR. OLMAZ"

Siyaset kurumunun ahlak temelli olması lazım. Siyasete girenin de ahlaklı olması lazım. Siyasete girenin kul hakkı yememesi lazım. Siyasete girdiğim gün malvarlığımı kendi internet siteme koydum. Benim malvarlığım budur dedim. Gelsinler, baksınlar, hepsi alın teri ile kazanılmış zaten. Bir kişi siyasete girdikten sonra zenginleşmişse bilin ki malı götürmüştür. O kişiye itibar etmeyin. Asla itibar etmeyin. İnançları siyasetine alet edenlere de asla itibar etmeyin. Efendim, ‘siyasete girerken sadece yüzüğüm vardı, şimdi gökdelenlerim var’… Olmaz. Kul hakkı yemek en büyük günahtır. Yüce Yaradan ne diyor, ‘Her türlü günahla gelin affederim ama kul hakkı ile karşıma gelmeyin’. Kul hakkı eğer yenmeyecekse, kul hakkı yemeyenlere oy vermeyeceksek ve biz inançlı insanlarsak, oturup bunu düşünmek zorundayız. Siyaset aynı zamanda vatandaşına hesap vermek demektir. Siyasetçi hesap veren konumdadır. Siyasetçi hesap vermiyorsa, bilin ki başka bir şeyler yapıyor. Siyasetçi niye hesap vermesin, görevi ne? Ben şunu, şunu yapacağım diyecek, vatandaş da oy verecek. Yapmadıysan vatandaş hesabını soracak, siyasetçi de onun hesabını verecek. Yeni bir siyaset kültürünü başlatmak zorundayız. Yeni bir siyaset anlayışını başlatmak zorundayız.

“BİR ALLAH’IN KULU ÇIKIP KILIÇDAROĞLU 5 KURUŞ KAZANDI DEMEMİŞTİR”

Kadın ve erkek eşitliği, kadını ikinci sınıf vatandaş olarak gören bir anlayışa sahip değiliz. Kadın ve erkek eşittir. Yüce Yaradan, elbette ki bazı farklılıklarımız var ama haklar açısından eşitiz. Ben hangi hakka sahipsem onlar da aynı hakka sahip olmak zorundadırlar. Bunu yaptığımız zaman, kadının hakkını da kadına teslim ettiğimiz zaman, yeri geliyor, ‘efendim cennet kadınların ayakları altındadır…’ Güzel bu kadar yüceltiyoruz. Niye kadına ikinci sınıf vatandaş muamelesi yapıyoruz. Dolayısıyla kadın ve erkek eşitliğini sağlamamız lazım. Kadınların haklarını teslim etmemiz lazım. Çocukların haklarını teslim etmemiz lazım. Bu güzel coğrafyada hiçbir çocuğun yatağa aç girmemesi lazım. Allah nasip ederse göreceksiniz, iktidar olduğumuzda bu topraklarda yoksulluk asla ve asla olmayacak. Devlette 27,5 yıl çalıştım, emekli olduğum gün de malvarlığımı açıkladım, devletin nasıl olması gerektiğini bilen birisiyim. Devletin bütçesinden sonraki en büyük bütçeyi yönettim. Bir Allah’ın kulu çıkıp Kılıçdaroğlu şuradan 5 kuruş para kazandı dememiştir, diyemez de zaten. O zaman siz devletin varlıklarını yani vergileri vatandaş için harcayacaksınız. Allah nasip ederse aile destekleri sigortasını getireceğiz, hiçbir çocuğu hiçbir anne yatağa aç yatırmayacak.

“BEŞLİ ÇETELERDEN BÜTÜN O PARALARI ALACAĞIM”

Kendi evladını besleyemeyen devlet olur mu Allah aşkına? Kendi evladının karnını doyuramayan bir devlet olur mu? Bu beşli çetelerden bütün o paraları alacağım. Kul hakkı yiyenden o paraları alacağım. Onlar diyorlar ki efendim, biz ABD’ye, İngiltere’ye, Avrupa’ya götürdük, alamaz. Bay Kemal o paraların tamamını alacak ve getirecek buraya. İsterse Fizan’a gitsinler. Kul hakkı yemek günahsa ben onun hesabını sormak zorundayım. Alın teri ile kazanmışsa benim başımın üstünde yeri var. Birisi varlıklı diye ona asla düşman değilim. Asla, niye varlıklı oldu diye değil. Keşke hepimiz zengin olsak, hepimizin durumu çok iyi olsa. Ama bir çocuğumuz açsa 85 milyon da aç demektir. Bir çocuğumuz yatağa aç giriyorsa 85 milyon da yatağa aç giriyordur. Benim felsefem budur. Herkesin işi ve aşı olmalı. Sanayicimiz de desteklenmeli. Çiftçinin zarar ettiği düzen olur mu? Dışarıdan arpa, buğday, pamuk al, mercimek, et, canlı hayvan al. Bu bereketli toprakları niye ekemiyoruz? Hepsini düzelteceğiz.”


İlgili Haberler

Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler