DEM Parti Grup Başkanvekili Sezai Temelli: "Türkiye'de kayyum aleyhine laf söylediniz, etki ajanı olursunuz"

DEM Parti Grup Başkanvekili Sezai Temelli, "etki ajanlığı"nı da içeren kanun teklifinin bu hafta TBMM Genel Kurulu'nda görüşülmeye başlanacağını belirterek, "Bu yasa geçerse, Türkiye'de kayyum aleyhine laf söylediniz, ‘Kayyumlar kötü’ dediniz, etki ajanı olursunuz'' ifadelerini kullandı.

DEM Parti Grup Başkanvekili Sezai Temelli:
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 11.11.2024 - 16:23

DEM Parti Grup Başkanvekili Sezai Temelli, "etki ajanlığı"nı da içeren kanun teklifinin bu hafta TBMM Genel Kurulu'nda görüşülmeye başlanacağını belirterek, "Bu yasa geçerse, Türkiye'de kayyum aleyhine laf söylediniz, ‘Kayyumlar kötü’ dediniz, etki ajanı olursunuz. Neden? Çünkü devletin yararına zarar vermiş olursunuz. Bu muhalefeti, basını susturmak farklı düşüncede olanın, o farklı düşüncesini ortadan kaldırmaya yönelik bir anlayıştır" diye konuştu. Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Osman Cevdet Akçay'ın maaş zamlarında ileriye dönük endeksleme sözlerini hatırlatarak, "Sizin hangi tahmininiz tuttu ki siz geleceği tahmin edip onun endeksini yapacaksınız" diye tepki gösteren Temeli, "Tam tamına bir emekçi düşmanlığı var" şeklinde konuştu.

DEM Parti Grup Başkanvekili Sezai Temelli, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Temelli, kayyum atamalarına değinerek, şunları kaydetti:

"Barışa, demokrasiye karşı kayyum bir darbedir. Kayyum, bir darbe pratiğidir. Bugün 12 Eylülcülerin zihniyetini hala ayakta tutan, bu aklı hala koruyan bu zihniyet bir kez daha Türkiye demokrasisine kayyumlar eliyle darbe gerçekleştirmiştir. Hala kayyumun savunulduğunu maalesef ibretle izliyoruz. Hukuki değildir. Bir yasaya gönderme yapıyorlar. Bu yasa üzerinden hem Esenyurt hem üç belediye başkanımıza kayyum atanmasını gerekçelendirmeye çalışıyorlar. Bu kabul edilebilir bir gerekçe değildir. Bu yasa OHAL döneminde çıkmıştır.  Bu yasa, bir darbe sürecinin bir ürünüdür. 20 Temmuz 2016 OHAL darbesinin bir ürününe sığınılıp, hukukiliği reddetmek kabul edilebilir bir şey değildir. İçişleri Bakanı başta olmak üzere, bugün siyasi iktidar sürekli olarak bu yasaya gönderme yapıp aslında tam da hukukiliği, hukuk devletini yok sayan bir yerden darbeci aklı savunmaya devam ediyor.

Haklarında kesinleşmiş bir yargı kararı yok. Ama İçişleri Bakanı kendini yargıç yerine koydu ve sanki haklarında kesinleşmiş bir hüküm varmış gibi kayyum atayarak arkadaşlarımızı görevden aldı. İftira ve algı yönetimiyle siyaset yan yana olmaz. Fakat bugünkü iktidar iftira ve algı yönetimiyle adeta bir kayyum rejimini var etmeye çalışıyor. Her yerde bunu yapıyorlar. Geçmişte de bunu yaptılar. Haklarında kesinleşmiş bir hüküm var mı? Yok. YSK'dan aday olmalarının önünde bir engel var mıydı? Yok. Ön seçimle seçildiler mi? Evet. Peki siz neye dayanarak kayyum atadınız? Soruşturmalara. Hangi soruşturmalara? Bu soruşturmaların da ne kadar aslında algı ve iftirayla gerçekleştiği ortada. ‘Dağa para gidiyormuş.’ Ayıptır, utanın. Sekiz yıl boyunca kayyumlarınız o belediyeleri yönetti. Sekiz yıl boyunca sizin o kayyumlarınız, valileriniz, kaymakamlarınız o belediyeleri soydu, soğana çevirdi. Size bin kere çağrıda bulunduk. Bu kayyumlar hakkında İçişleri Bakanlığı müfettişleri görevlendirilsin ve soruşturma başlatsın, dedik. Tespihinden kuruyemişine, aklı hayale gelmeyecek her türlü yöntemle, halkın belediyeleri, Kürt illerinin belediyelerini, Kürt düşmanlığını zeval olarak soydunuz, soğana çevirdiniz. Bir tane soruşturma açmadınız. Altı aydır görevdeyiz. Müfettişleri çağırdık. Kayyum döneminin yolsuzluklarının açığa çıkması için biz çağırdık müfettişleri. Ne dağa para gitmesi? Para sizin hortumlanmış sisteminizle o illerimizden, ilçelerimizden çekildi, alındı. Borçlar ortada. Sadece İçişleri Bakanlığına değil, Maliye Bakanlığına çağrı yaptık. ‘Vergi kaybı ortaya çıkıyor, yolsuzluk ortaya çıkıyor’ dedik. İhale kanunundaki ortaya konan bu soyguna müdahale edin dedik, ses yok. Ama sonra diyorlar ki ‘Dağa para gidiyor.’ Kayyumlar eliyle belediyeleri soyup soğana çeviren sizsiniz. Eğer bir soruşturma yapacaksanız oraya soruşturma yapın. Halkın belediyelerine değil.

"GÜRAN AİLESİNİN KORUNDUĞU ÇOK AÇIK ORTADADIR''

Narin Güran cinayeti davasının görülmeye başlandığına işaret eden Temelli, üç gün boyunca duruşmayı izlediklerini belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:


"Cinayetten bugüne kadar geçen bunca süreye rağmen hala bu cinayetin nasıl ve kimler eliyle işlendiği belirsizliğini koruyor. Bu davanın üzerindeki gölge devam ediyor. Birilerinin dostları olmaları, siyasi arkalarının olması, davaya nasıl yansır diye bekliyorduk. Beklediğimiz gibi de oldu. Dolayısıyla ailenin bir el eliyle korunduğu çok açık ortadadır. Narin davasına baktığımızda bir çocuğun katledilmesi ve 19 gün boyunca bulunamaması dediğiniz mesele, bütün vicdanları kanatmışken bu vicdansızlığa rağmen bugün Adalet Bakanı hala ‘HTS kayıtlarının incelenmesi, raporların bulunması’ gibi topu taca atmaya devam ettiriyor. Mahkeme üç maymunu oynuyor. Ortaya çıkan şu; kolluğun zaafı, ailenin zekası. O köy organize bir suç örgütünün merkezi gibi. Bütün delilleri 19 gün boyunca ve sonrasında da karartmayı başarmış ve harika bir senaryoyla mahkemeye çıkmışlar. Kolluğun zaafı yargının zaafıyla birleşerek bu koruma devam ediyor. Bu cinayet tüm çıplaklığıyla aydınlatılmalıdır. Gerekli cezalar mutlaka verilmelidir. Toplumun beklentisi bu yöndedir. Bu büyük kötülük cezasızlık zırhıyla ortadan kaldırılmamalıdır."

9. yargı paketinden çıkarılan, kadının evlendiğinde kendi soyadını kullanmasını engelleyen düzenlemeye değinen Temelli, şöyle konuştu:

"Fakat Anayasa Mahkemesi'nin ileri sürdüğü düzenleme gerçekleşmedi. Bir kenarda tutmaya devam ediyorlar çünkü kadına yönelik bu iktidarın anlayışı belli. Zaten kadına yönelik şiddetten, kadın cinayetlerinden, kadın yoksulluğundan, kadının istihdamda, çalışma hayatında yer almamasından, kadının sosyal yaşamda olmamasından bunu alıyoruz. Dolayısıyla bu zihniyet yeni bir düzenleme yapmadı. Kenara koydu, zamanını kolluyor. Zamanını yakaladığında yine kadının aslında toplumsal eşitliğe uygun olarak kendi hakları üzerinden kendi hakkını savunacağı bir mekanizmayı yok etmeyi amaçlıyor. Soyadı da bunların bir parçası. ‘Toplumun temeli ailedir.’ Bu ülkede ailenin bütünlüğünü, toplumun temelini eğer bu kadar önemsiyorsanız o ailelerin kapısını çalıp içeri girin bakalım. O ailede geçimsizlik varsa bu geçimsizliğin nedeni soyadı mı yoksa o ailelere giren ekmeğin miktarı mı? O ailede kaynamayan aş mı? Çocukların okutulamama sorunu mu? Ailenin bütünlüğünü korumak mı istiyorsunuz? Ailenin refahını arttırın. Yoksa soyadı meselesiyle aile bütünlüğü falan korunmaz."

 "KAYYUMLAR KÖTÜ' DEDİNİZ, ETKİ AJANI OLURSUNUZ''

TBMM Genel Kurulu'nda görüşülmeye başlanacak kanun teklifinde, en önemli meselenin "etki ajanlığı" olduğunu belirten Temelli, şu değerlendirmeyi yaptı:

"Aileye yaklaşımdaki çarpıklık ne kadar ciddiyse devlete yaklaşımdaki çarpıklık da bu iktidarda o kadar ciddi boyutlarda. Etki ajanlığıyla aslında uluslararası alanda devletin yararına karşı- iç ve dış anlamda- çalışmalara karşı bir tedbir aldıklarını dile getiriyorlar. ‘Devletin yararı’ diyor. ‘Kamu yararı, toplum yararı’ demiyor. İnsana, doğaya, kadına, emeğe dair bir yarardan bahsetmiyor. Devletin yararından bahsediyor. Devletin yararı nedir? Devletin yararı dediğinizde karşınızda faşizm vardır. Devletin yararı dediğinizde halka, topluma rağmen aslında bir üst aklın korunması, bekası vardır. Devletin yararı dediğinizde orada siyasi ve iktisadi oligarşi vardır.  Böyle bir anlayışla bir yasanın düzenlenmesi aslında devlet yararı adına işlenen suçların saklanmasına yönelik bir anlayıştan başka bir şey değildir. Yani bu yasa geçerse, herhangi bir ülkede ya da Türkiye'de kayyum aleyhine laf söylediniz. Etki ajanı oluyorsunuz. ‘Kayyumlar kötü’ dediniz, etki ajanı olursunuz. Bununla ilgili bilimsel bir makale yazsanız, uluslararası bir dergide yayınlasanız, etki ajanı olursunuz. Kayyumun yolsuzluklarından bahsetseniz etki ajanı olursunuz. Neden? Çünkü devletin yararına zarar vermiş olursunuz. Bu muhalefeti, basını susturmak farklı düşüncede olanın, o farklı düşüncesini ortadan kaldırmaya yönelik bir anlayıştır. Bu kabul edilebilir bir şey değildir."

Plan ve Bütçe Komisyonu'ndaki 2025 yılı bütçe görüşmelerine değinen Temelli, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Plan ve bütçe görüşmelerinde bu hafta; ekonomiyi, emekçileri doğrudan etkileyen üç bakanlığın öne çıktığı bir hafta. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı çalışanları, emeklileri doğrudan ilgilendiren; Milli Eğitim Bakanlığı yaklaşık Türkiye'deki 20 milyon öğrencinin hayatını ve onların ailelerinin hayatını doğrudan ilgilendiren en önemli bakanlık. Üçüncüsü de Hazine ve Maliye Bakanlığı. Vergilerin, zamların, borçlanmanın konuşulacağı bir bakanlık. Ne sosyal yaşam ne emeklilerin ne emekçilerin haklarına dair herhangi bir düzenlemenin olmayacağını görüyoruz. Enflasyon rakamları, vergiler ortada. Emekçiler üzerinde vergi yükü çok fazla. Öncelikle emekçiler üzerindeki vergi yükünün düşürülmesi gerekiyor. Vergi dilimlerinin yeniden düzenlenmesine dair bir kanun teklifi verdik. Dikkate almadılar. Tam tersine vergi dilimlerini emekçilerin aleyhine düzenlemeye devam edecekler. Enflasyon resmi rakamlara göre yüzde 50’nin üzerinde. ENAG’a baktığımızda neredeyse yüzde 100’e yakın bir orandır.

"SİZİN HANGİ TAHMİNİNİZ TUTTU Kİ...''

Buna göre bütçe, emekçilerin haklarının düzenlenmesi, maaşların, ücretlerin düzenlenmesi gerekirken Merkez Bankası Başkan Yardımcısı ‘İleriye doğru endekslemeye geçmemiz lazım’ diyor. Gelecek endeksleme modeli. Sizin hangi tahmininiz tuttu ki siz geleceği tahmin edip onun endeksini yapacaksınız? Siz sene sonu enflasyon rakamını bile her hafta neredeyse revize ediyorsunuz. Hiçbir geleceğe dair tahmininiz tutmuş değil. Ama bunu neden söylüyorlar? Kifayetsiz muhteris oldukları ve emekçi düşmanı oldukları için emekçilerin hakkını gasp etmek, enflasyon farkını vermemek adına kaldı ki açıklanan enflasyon rakamları gerçeği yansıtmaktan çok uzaktır. Bunun adına kalkmışlar diyorlar ki ‘Geleceğe doğru endekslemeye geçmeliyiz. Geçmişi unutmalıyız.’ Vicdansızlar. Hiç mi utanmazsınız? Hiç mi sıkılmazsınız? Bugün bu ülkede 17 bin lira asgari ücret. Siz asgari ücrete yüzde 15 zammı bile çok görecek bir yerde duruyorsunuz. İnsan biraz utanır. 17 bin lira asgari ücret, açlık sınırının altında. Yoksulluk sınırı bu ülkede 70 bin lirayı geçmiş durumda. Siz açlık sınırının altında asgari ücretle devam etmek istiyorsunuz. Ama yeniden değerleme oranı olarak bütçeye yüzde 44 yazıyorsunuz. Vergilerinizi yüzde 44 arttıracaksınız, ücretleri yüzde 15. Vergilerinizi, cezaları yüzde 44 arttıracaksınız, emekli maaşlarını yüzde 15. Hiç olmazsa kendinizle tutarlı olun.

Deyin ki ‘Yeniden değerleme oranını yüzde 44 yaptım. O zaman asgari ücreti de yeniden değerleme oranına göre arttıracağım. Yüzde 44 arttıracağım’ deyin. O zaman deriz ki ‘Rakam hatalıdır. Ama kendi içinde tutarlıdır.’ Kendi içinde bir tutarlılık filan yok. Tam tamına bir emekçi düşmanlığı var. Dönüp İçişleri Bakanlığına bakıyoruz, Kürt düşmanlığı. Dönüp Hazine ve Maliye Bakanlığına bakıyoruz, emekçi düşmanlığı. Bu düşman aklı her yeri sarıp sarmalamış durumda. Ama sermaye için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar. Sermayeyi korumak, güçlendirmek, sermayenin istikrarı adına her türlü tekniği, yolu, yöntemi uygulamaya devam ediyorlar.”

"İLLAKİ CUMHURBAŞKANI OLMAK ZORUNDA DEĞİL''

Temelli, Akın Gürlek’in eşinin SPK’ya atanmasına ilişkin, “İktidarın bugüne kadar yaptığı uygulamalara benzer bir uygulama. Dolayısıyla iktidarın hukuk dışı icraatlarını yerine getirenler muhakkak ödüllendiriliyor. Gürlek ailesi ödüllendirilmiştir” diye konuştu.

Temelli, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Rabb'im ömür, milletimiz de onay verdikçe Türkiye’ye ve Türk milletine hizmete devam edeceğiz" sözlerine ilişkin "İnsan ülkesine hizmet etmek istiyorsa illaki Cumhurbaşkanı olmak zorunda değil. O, eğer tek hizmet makamı olarak orayı görüyorsa bu da çok mümkün gözükmüyor" dedi.


Etiketler: #DEM #Dem Parti

İlgili Haberler

Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler