CHP'li Özel Erdoğan'ın 'Aynı gemideyiz' sözünü hatırlattı, sert çıktı: 'Yönünü başka bir tarafa çevirdi'
CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, gelecek yıl yapılacak seçimlere ilişkin, "'Aynı gemideyiz' diyen Sayın Erdoğan, geminin yönünü, 1808'den beri gidilen demokratikleşmenin yönünü başka bir tarafa çevirdi" dedi.
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda bugün Cumhurbaşkanlığı ve ona bağlı, ilgili ve ilişkili kurum ve kuruluşların bütçeleri görüşülüyor. Cumhurbaşkanlığı’nın bütçe sunumunu, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay yaptı.
Sunumun ardından söz alan Özgür Özel, CHP Grubu adına değerlendirmeler yaptı.
Özel, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin Türkiye'ye iyi gelmediğini söyledi ve "Bu rejim ekonomiye iyi gelmedi. İşsizliğe, enflasyona iyi gelmedi. Kadın cinayetlerine iyi gelmedi. Gençlere iyi gelmedi. İstihdama iyi gelmedi. Yüz yılın sonunda bu rejim, Türkiye'ye iyi gelmedi" diye konuştu.
Özgür Özel'in konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle:
Bütçe, egemenlik hakkına dair bir şey ve 1215 Magna Carta'dan beri insanlığın kat ettiği bir yol, bir yürüyüş var. Devletin alan, toplayan sağ eliyle ve dağıtan, veren sol elinin dengesi. Bütçe hakkı demek, yönetmek demek. Bir kişi yerine, yönetilenlerin seçtiği temsilcilerinin buna karar veriyor olması demek. Cumhuriyet'in yüzüncü yılının bütçesi apayrı bir anlam ifade ediyor. Bu topraklar içinde tek adam rejiminden demokratik yönetime, Cumhuriyet'e, Meclis'e geçiş, elbette bir kronoloji, bir yürüyüş ve bir kat ediş.
"SAATLERİ 200 YIL GERİ ALDIK"
Bugün ülkeyi yöneten hem bir partinin genel başkanı hem cumhurbaşkanı olma sıfatını birlikte taşıyan ve en temelden itiraz ettiğimiz, en yapısal bozukluk noktasında olan kişi, 2009 yılında şöyle bir şey demişti; 'Bu millete 200 yıldır istikamet dayatıyorlar’. Merak ettik hepimiz, ne demek istiyor diye. Saatleri geri aldık 200 yıl, 1809'a geldik. Orada kritik bir şey yok ama 1808'de var; Sened-i İttifak. Yani bu topraklardaki ilk demokratikleşme adımı, tek adamın yetkilerinin sınırlandırılması. İtiraz 200 yıllık ve ta oraya dayanıyor.
Ondan sonra 1839 Tanzimat Fermanı, 1856 Islahat Fermanı. Sonra 1. Meşrutiyet, 1876. Buraya Sayın Erdoğan ile birinin daha itirazı var. Vekili Nurman Kurtulmuş diyor ki 'Bu CHP ile biz 150 yıldır karşı karşıyayız.' O lafı söyledikten 151 yıl geriye gidiyorsunuz, bakıyorsunuz, orada 1. Meşrutiyet var. Numan Bey yine karşımızda. Sonra 1908, 2. Meşrutiyet, Numan Bey'in partisi yine karşımızda. Sonra 23 Nisan 1920, TBMM; sonra 29 Ekim 1923. Biz, bu yolda yürüdük. Buraya geliyoruz, Numan Bey, 150 yıldır karşımızdaymış. Sayın Erdoğan da 200 yıldır bu millete istikamet dayatılmasından rahatsızmış.
"O ALELADE BİR SEÇİM DEĞİL"
Bu 200 yılın sonunda ne yapacağız? Gelecek sene seçim yapacağız. O seçim, alelade bir seçim değil. Hem Cumhuriyet'in 100. yılındaki cumhurbaşkanını, onun yetkilerini, yetki kullanma ile ilgili niyetini ve devamını biliyor olacağız biz. Onu, yapılacak seçimlerde seçmenler, millet, Türkiye Cumhuriyeti'nin değerli vatandaşları belirleyecek. O yüzden seçim, bu sefer bir kez daha, kaçamayacağımız bir şekilde karşılıklı referandum niteliğinde. O seçime gidenler, iki farklı ittifaka, söyleme, okumaya, niyete sahip.
Bir taraf diyor ki ‘Bugün parlamentonun sınırlanan yetkileri, yürütmenin denetimsiz, keyfi, zaman zaman mahkeme kararlarını tanımayan uygulamaları sürecek; bir taraf diyor ki ‘Biz gelirsek Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e döneceğiz, kuvvetler ayrılığını sağlayacağız, yargı bağımsızlığını yeniden kazandıracağız, hiç edilmiş hakim teminatını vereceğiz ve ilerlemeyi, bu çöküşü buradan telafi edeceğiz. İki tarafın ayrı argümanları var. Bir tarafta 'Aynı gemideyiz' diyen Sayın Erdoğan, geminin yönünü, 1808'den beri gidilen demokratikleşmenin yönünü başka bir tarafa çevirdi. Kat etmek istediği yolun sonunda Şangay İşbirliği Örgütü'nden bahsediyor. O örgütün üyeleri ortada. Bir de ‘Muasır medeniyetleri yakalayın, geçin’ diye, bize 1. Cumhurbaşkanı'nın verdiği vasiyet ortada.
"ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ BİZİ BURAYA GETİRDİ"
İki tarafı karşılaştırmaya çalıştığınızda şöyle bir şey var ortada: Bir tarafta, güçlendirilmiş parlamentolarla, bir istisnası çok kuvvetli bir yargı denetimi ve kuvvetler ayrılığının olduğu 52 devletten müteşekkil ABD; 9'u güçlü parlamentolarla yönetilen dünyanın en zengin 10 ülkesi. En fakir 10 ülkeyi; Eritre'yi, Çad'ı, Sudan'ı, oradaki başkanlık, yarı başkanlıkları anlatmayacağım, sürünüyor onlar; ama öbür tarafta Şangay İşbirliği Örgütü dediğiniz, hedeflediğiniz yerde, evet güçlü liderler var. Denge yok, denetim yok, bağımsız bir yargı yok. Lafı uzatmayalım; 4 bin 500 dolar, ortalama milli geliri yok. Bu tarafa birçok yönden çelişkimiz var, itiraz ederiz de bu tarafta 45 bin dolar ortalama milli gelir var... Burada halk zengin, yönetenler mütevazı; burada saraylar, uçaklar, konvoylar ama deyim yerindeyse halkın ayağında ayakkabı yok. Böyle bir yerde bir karar verme sürecindeyiz. Rejime kasteden anayasa değişikliği bizi buraya getirdi.
"PARASINI DEVLETİN VERDİĞİ MÜREKKEP İLE..."
Bir tek kişi karar veriyor her şeye. Bütün bürokratları, bakanları, herkesi o bir kişi atıyor. O bir kişi, atadığı bakanı, bir kararıyla tekrar alabiliyor. Bütün bakanlar, bizim Meclis'teki kürsüyü yemin etmek için emaneten kullanıyorlar ama yetkiyi ve sorumluluğu bir dolma kalemin ucundaki bir imzalık mürekkepten alıyorlar. Gidişleri de öyle. Bizim, o bakanları siyaseten denetleme, hesap sorma, soru sorma, yüz yüze tartışma ve onlarla süreç içinde bir denge sağlama imkanımız yok. Aynı mürekkep, parasını devletin verdiği mürekkep ile sabah vali, öğleden sonra il başkanı atanıyor. Sabah kaymakam, öğleden sonra ilçe başkanı atanıyor. Bu işin kendisi öyle bir adaletsizlik, öyle bir vicdan yarası, öyle bir ötekileştirilmişlik yaratıyor ki toplumun bir kısmında ortaya çıkan tepkiyi siz de tahayyül edemiyorsunuz. Ama nasıl bir tepki ortaya çıkacağını, eğer o tepki sandığa yansırsa siyaset tarihinde siz de göreceksiniz.
"AL PAPAZI, VER PAPAZIMI"
Gelelim o bir kişinin yargı üzerindeki etkisine. Vallahi şunu söyleyeyim; Türkiye'de kritik davalarda kritik isimlerin, kimin hapse gireceğine dünya liderimiz karar veriyor, kimin hapisten çıkacağına dünyanın diğer liderleri. Ama Cumhurbaşkanı’nı ikna ederlerse. Önce itişip kakışıyorlar, ‘Al papazı, ver papazımı’ diye, sonra ikna oluyor. Hatta diyor, ‘Ben onların papazını verdim, bizim papaz hâlâ gelmedi’. Daha geçen gün söyledi.
"YİĞİT BULUT HALEN İTİBARLI"
Şimdi geldiğimiz noktada, 'Verin yetkiyi, görün etkiyi’ diyordu, kurla faizle. Onu dediğinde 4'tü. Ve diyordu ki sizlerle birlikte hâlâ mesai yapan, bizim vergilerimiz ile maaş alan Yiğit Bulut, ‘1 liranın 1 dolara eşitlenmesi bu sistemde mucize olmasın’ diyordu. 4 TL idi, 1 TL'ye eşitlenecekti, o 4 TL'den 18 TL'ye geldik. Tam 16 kat bir yanılsama var, bir dönemde. Ama halen daha itibarlı, halen görevde.
"‘İNADIM İNAT’ DİYE GİDİYOR"
Türkiye yalnızlaştı. Bir gerçek var. Eminim Sayın Fuat Oktay’ın, bir telefon ile zor günlerinde borç bulabileceği onlarca arkadaşı vardır. Buradaki bütün ekibin de öyledir. Türkiye'ye swap açabilen ülke kim? Katar 15 milyar, Çin 6 milyar, Birleşik Arap Emirlikleri -hani darbenin finansörüydü ya ‘şerefsizler’, evlada sarılır gibi sarıldık en sonra- 5 milyar da o açmış. Kore'nin özel durum için açtığı bir 2 milyar vardı, o orada kaldı. Koca dünyada 3 ülke swap açıyor size. Ve bir inat uğruna, ‘Ben ekonomistim’ diye bir inat uğruna şu yapıldı: Bütün dünyada bir kriz yaşandı mı? Yaşandı. Bütün dünya enflasyon tehlikesini gördü mü? Gördü. Kimi 2, kimi 4, kimi 7; ama hepsi, bağımsız merkez bankaları eliyle fiyat istikrarı için faiz hamlesini yaptılar. Amerika'nın neler yaptığını gördünüz… Bizde, 18’e 19 olduğu gün, ‘İnadım inat, dediğim dedik’ dedi ve öyle bir noktaya geldik ki şu anda tek haneli faiz, yüzde 85 enflasyon, gerçek enflasyonun yüzde 150'nin altında olmadığı bir tek vicdan sahibi iddia edemez, ama halen ‘İnadım inat’ diye gidiyor.
Türkiye'de bir anayasa değişikliği tartışması var; Başörtüsü, güvence, değil mi? Kim tartışıyor sizin tarafta bunu? Anayasa değişiklikleri kanun teklifidir. Kanun teklifi şeklinde sunulur, müzakere edilir. Sizin tarafta kim çalışıyor bunu? Adalet Bakanlığı. Her gün kim gününü söylüyor, müjdeliyor? Bekir Bozdağ. Yürütmede mi, yasamada mı? Var mı milletvekilliği görevi? Hangi yetki ile cüretle sizin, bizim gözümüzün içine baka baka... Normal gelmiyor değil mi? Bir partinin atadığı bakan o artık. Siz yapacaksanız, elinizi tutan mı var? Bu partide bu işi yapabilecek, konuşabilecek, gruplara getirebilecek milletvekili yok mu?
"BU REJİM İYİ GELMEDİ"
Uzun lafın kısası şudur; bu rejim, ekonomiye iyi gelmedi. İşsizliğe, enflasyona iyi gelmedi. Kadın cinayetlerine iyi gelmedi. Gençlere iyi gelmedi. İstihdama iyi gelmedi. Yüz yılın sonunda bu rejim, Türkiye'ye iyi gelmedi. Önümüzdeki referandum niteliğindeki seçimde iktidar olduğumuzda, CHP ve Millet İttifakı, bu Meclis'i ve bu komisyonu müzakereye, muhalefete değer vermeye, gerçek kuvvetler ayrılığına yönelik, hepsine iyi geldiğini ve Cumhuriyet’in ilk döneminde olduğu gibi bu ülkenin gerçekten 85 milyon kenetlenebileceği ve hep söyleyip de o başaramadığınız şahlanmayı demokrasiye ve hukuka sarılarak yapacağımızın sözünü kayda geçiriyorum."
En Çok Okunan Haberler
- Nevşin Mengü hakkında karar
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- Geri dönüş gerçekten 'akın akın' mı?
- MHP'den 'asgari ücret' önerisi
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu
- Emekliye iyi haber yok!