Yasaklarken yasaklamama sanatı!
İsveç’in NATO sevdası başına dert oldu. Melekler ülkesi İsveç, kırmızı halılar serilerek NATO’ya alınacağını beklerken önüne Türkiye gibi pürüz çıktı. Politikacıların pek ciddiye almaz gibi davrandıkları, gerektiğinde muhataplarıyla mecburen görüştükleri izlenimi verdikleri, her fırsatta eleştirdikleri, hakkında tepeden bakarak konuşmayı adeta huy haline getirdikleri bir ülkenin üyelik için koşullar ileri sürmesi İsveçlileri şok etti. Hele gazetelerdeki kalemşörler adeta isyan etti. Başbakan Ulf Kristersson’u Ankara’yı ziyaret etti diye aşağılayıcı tondaki ifadelerle eleştirdiler.
Yıllarca dünyanın gözbebeği olmuş bir ülkenin insanının gerçeklerle yüzleşmesi kolay değil. Apartmanda asansör önünde “Türkiye nasıl oluyor da engelliyor” diye sormayan komşumuz kalmadı. İnsan bayağı terliyor doğrusu. Çünkü anlamaya niyeti yok. Ne de olsa karşımdakiler dünyanın en zeki, en bilgili, en adaletli, en demokrat insanları. Yani kendilerini öyle zannediyorlar. Tek doğruları var; o da kendi doğruları. Bazen karşısındakini aptal sanmak gibi hatalar da yapabiliyorlar. Geçen yıl sonbaharda adalet bakanı, Türkiye’nin Interpol aracalığıyla aradığı bir kriminal suçluyu iade edince “Tamam Türkiye’nin taleplerini yerine getirdik” diyerek meseleyi oldubittiye getirmek istedi. Saygınlığa gölge düşürecek kurnazlığa bayağı üzülmüştüm.
HUKUK SAVAŞI
Neyse muhafazakâr hükümet meselenin ciddiyetini anladı. Terör örgütüne üye olmayı suç kapsamına alan yasa tasarısını hukuk konseyine gönderdi. Bu rutin süreçtir. Bütün tasarılar önce hukukçuların değerlendirmesine sunulur ama parlamento hukuk konseyinin kararına uymak zorunda değildir. Son günlerin en ateşli tartışması bu konu üzerinde yoğunlaştı. Hukukçulara göre hükümet çok ileri gitmekte. Anayasal hak olan örgütlenme özgürlüğüne aykırı bulunduğundan tasarının geri çekilmesi öneriliyor. Hukukçulara göre terörizm suç kapsamına alınsa bile terörist örgütün bayrağını taşımak serbest olmalı.
İsveçliler yaratıcıdır. İnsanlığa hizmet eden buluşları vardır. İngiliz anahtarı, fermuar, gemilerin suda gitmesini sağlayan pervane gibi. Doğrusu hukukçuları da teknik adamlardan geri değilmiş. Örneğin yüzlerce kişi ellerinde bir terör örgütünün bayraklarıyla yürüyecek ama bu propaganda kapsamına girmeyecek. Yani hukuki olarak bir yandan yasaklarken gene hukuki olarak yasağı delecek kapıyı araklayacaksın. İsveçliler incelikleri sanat yakıştırmasıyla açıklamayı severler. Bir İsveçli böyle bir yasa maddesini yorumlasaydı muhtemelen “Yasaklarken yasaklamama sanatı” derdi. Şimdi ne olacak göreceğiz. Hukuk konseyi tasarıyı, bu haliyle parlamentoya sunulmamasını önererek geri gönderdi. Basın da böyle bir yasanın çıkmaması için adeta kampanya yürütüyor. Başbakan ise kararlı. Tasarıda çok ileri gidildiği eleştirilerini “Evet çok ileri gidiyoruz çünkü sorun çok büyük” diye yanıtladı ve tasarıyı bu hafta parlamentoya getireceklerini açıkladı. Yani hukuk savaşı başlıyor.
SİYASETEN DOĞRUCULUK
Siyaseten doğruculuk, tedavisi çok zor bir hastalık. Sağduyulu İsveçliler, siyaseten doğrucu olduklarını kabul ederler ama çoğunluk bunun farkında değildir. Birkaç hafta önce Dagens Nyheter gazetesinde, Lahey’de uluslararası organize suçlar mahkemesinin İsveçli savcısı Lisa Tamm ile uzun bir söyleşi vardı. Avrupa’da en fazla şiddet olayının İsveç’te yaşanıyor olmasının nedenlerini anlatıyordu. İsveç’te yıllarca savcı olarak örgütlü suçlarla uğraşmış. Bir göçmen mahallesinde başlayan şiddet olaylarının zamanla bütün ülkeye yayılacağı konusunda karar organlarını uyarmaktan dilinde tüy bitmiş. Sonunda bıkıp Lahey’de görev almış. Lisa Tamm’ın uyarılarını emniyet genel müdürü “Abartıyorsun” diye ciddiye almamış. İçişleri bakanı “Dramatize etme” diyerek uyarıları geçiştirmiş. Şiddet olayları da sürekli artmış. Bu yıl iki ayda 57 silahlı saldırı oldu. Beş kişi öldü, 13 kişi yaralandı. Yıllar önce savcının uyarılarını abartı kabul eden emniyet müdürü ise bakanlıkta geri hizmete alındı. Oraya sayıları epey arttığından “Filler mezarlığı” deniyor. Bu ülkenin en büyük sorunlarından biri işte böyle şef düzeyindeki yöneticiler. Çalışanlara göre şef sayısında İsveç Avrupa birincisi. Nedenlerini tahmin edebilirsiniz. O yüzden işyerlerinde çok huzursuzluk baş gösterir. Refah ülkesinin sorunları bunlar.
Savcı Tamm ayrıca İsveç’in dünyanın en iyi hukuk sistemine sahip olduğu görüşünün de bir yanılsama olduğuna dikkati çekti. Demokrasi mi? Yakın zamanda dizi yazı oldu. Yazıları kaleme alan akademisyenlere göre demokrasi öldü. Ortada bir ölü varsa elbette bir de katili olmalı. Gene akademisyenler göre katiller de bizzat demokrasinin omurgasını oluşturan partiler. Neden mi? Hepsi popülizm batağına battıkları için. Bu da ayrı bir yazı konusu.
osman.ikiz@gmail.com
En Çok Okunan Haberler
- Çok konuşulacak 'adaylık' açıklaması
- 'Tarihe not düşmek için geldim'
- Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz'a soruşturma
- AKP’li belediyeden bir ayda 33 konser
- Mahruki yine yandı
- A Milli Takım'ın Uluslar Ligi'ndeki rakibi belli oldu!
- Tıp fakültelerinde kadavra krizi
- Fakülteyi kâğıt üzerinde kurmuşlar!
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!
- Aydın Dağları'nda son yılların en verimli hasadı yapıldı