Yaprak dökümü...
2021, uzun bir sonbahar gibi geçti. Ağaçların baharda pırıldayan yaprakları sonbaharda nasıl solup sarıya, turuncuya dönüp dallarından dökülüyorsa geride bıraktığımız yıl boyunca da yakınlarımızı, dostlarımızı kaybettik. Yaprak dökümü gibiydi. Dostlarımızı birer birer toprağa verdik. Uzun bir sonbahar yaşadık. Gözle görülemeyen canavar hâlâ can almaya devam ediyor. Canavar bizim aileye de çarptı.
2020’nin son günlerinde oğluma, eşimin babasıyla, annesine virüs bulaştı. Kayınpederimi kaybettik. Eşim çok sarsıldı. Oğlum çok üzüldü. Çocuklar için dede kaybı sarsıcı oluyor. Hele beraber çok vakit geçirmişlerse... Oğlum Oktay, canı çiğbörek çektikçe anneannesine kaçardı. Küçüklüğünden beri dedesine “Ercüment Bey” diye hitap etmeye alışmıştı. Türkçesini “binaenaleyh”i kullanacak kadar dedesi sayesinde geliştirmişti. Tabutu mezara indirmek için önce o koştu.
Önümüzdeki günlerde, haftalarda virüs daha da çok yayılacakmış. Bir ay önce üçüncü aşısını olmuş bir arkadaşım mesaj attı, “Yarın kahve içemeyeceğiz, Covid pozitifim” diye yazdı. Fena halde öksürüyormuş. Boğazında sanki zımpara kâğıdı varmış gibi hissediyormuş. Neyse ki ölüm korkusu yok. Birkaç gün çile çekecek. Noel ve yılbaşı tatilleri sırasında virüsün yayılmasında bayağı artış görüldü. Evlere ziyaretler, dışarıda buluşmalar, toplu eğlenceler bulaş grafiğini yukarıya çevirdi. Ölüm canavarının kol gezdiği böylesi bir dönemde eğlenip coşanları anlayamıyorum. Hele havai fişeklerle coşanlara çok kızıyorum. Sanki güllük gülistanlık bir dünyada yaşıyoruz.
ÖLÜMLER ARDI SIRA GELDİ
Son yıllarda yozlaşmanın her tarafı sardığı dünyanın gidişatını Demir Özlü ile çok konuşurduk. İsveç’in çok parlak maskesinin altındaki yüzünü çok geç keşfetmiştik. Hayal kırıklığını son aylarında telefonda da dile getiriyordu. İnsan kendisini virüsten korusa da “son”dan kaçış yok. Mart ayında da onu toprağa verdik. Covid yüzünden mezarı başında eşi ve çocuklarının yanı sıra ancak birkaç kişi toplanabildik.
Demir Özlü’nün ardından onun ve eşi Ulla’nın yakın ortak dostumuz Şair Peter Curman’ın kalbi de durdu. Eşi Susin, Covid ortalıktan biraz çekilir gibi olunca ağustosta güzel bir anma toplantısı düzenledi. Şimdi Katarina Kilisesi’nin bahçesinde Nobel ödüllü şair Thomas Tranströmer’in yanında ebedi uykusunda.
Ölüm haberleri çabuk geliyor. Peter’in ardından Mimar Chet (Çetin) Kanra’yı kaybettik. Sağlıklıydı, kendine iyi bakıyordu ama Covid’e direnemedi. 1980’li yıllarda İlhan Koman’ın sergisinde tanışmıştık. Kendi alanında tanınan biriydi. Dünyaya küskün gibiydi. Bizim mahalledeki halde alışveriş sırasında karşılaşırdık. Alper’in lezzetli yemeklerinden alırdı. Her karşılaşmamızda, “Ne olacak bu dünyanın hali” diye sorardı. Umutsuzdu. İsveç’in Covid’le mücadelede başarısızlığı karşısında hayal kırıklığına uğramıştı.
İKLİM KRİZİ ALARMI...
Yeni yılın ilk günlerinde belki güler yüzlü eğlenceli yazılar gerekiyor ama ne yazık ki gelmekte olan hiç eğlenceli değil. Covid, Delta, Omicron vs. Bunlar geldiği gibi gidecek. Ya da etkisi azalacak ama gelmekte olan daha beter; ne aşısı var ne ilacı. İklim değişiyor ve değişim daha da hızlanarak sürecek. Süreci, buzulların ve yüksek dağların tepelerindeki glasiyerlerin erimesi, Gulfstream’in rotasının değişmesi belirliyor. Yarından itibaren hiç fosil yakıt kullanılmasa, termik santrallar kapatılsa, bir gram metan gazı atmosfere karışmasa bile artık bozulan dengeyi düzeltmek olanaksız. Seller, kuraklık, göç, su ve gıda sorunu yaşayacağız. Daha sonra dayanılmaz sıcaklar ve dayanılmaz soğuklar. Gelmekte olan bu.
Gülüp eğlenip kendimizi kandıralım mı? Belki de. Yakın dostum Nurgun Kut, bunları biliyordu, onun için amansız hastalığı sırasında ölümden hiç söz etmedi. Toprağı bol olsun. Sadrazam Abdurrahman Paşa soyundan, gün görmüş bu bilge adam, ölümünden birkaç gün öncesine kadar günlük politikayı tartışıp gelecek hakkında öngörüde bulunmaya, keskin zekâsı ve bilgisiyle görünmeyeni görmeye, söylenmeyeni anlamaya çalıştı.
Hayat böyle. Bazı insanlar Covid koşullarında birkaç kişi tarafından gömülüyor bazıları da yalnız ölüyor. 2018’den sonra üç yıl içinde 400 kişi yalnız ölmüş. Bunlardan 10’unun öldüğü ancak bir yıldan daha uzun süreden sonra anlaşılmış. 100’ünün ölümünün anlaşılması ise üç ay sürmüş. Geriye kalan 300’e yakın insan şanslıymış. Öldükleri 1-2 ay içinde ortaya çıkmış. Ölen insanların birçoğunun yanında en yakın dostları varmış. Köpekleri. Onlar da ölü tabii. Açlıktan, susuzluktan can verirken sahiplerinin yanından ayrılmamışlar.
Sadakat deyince bir araştırmadan söz edeyim. İsveçlilerin çoğu evlilik kurumundan sıkılmış. O devrin artık kapanmakta olduğunu düşünmekteymişler. Araştırmaya katılanların yüzde yirmisine göre de evlilik kurumunun yürümesi için eşlerin dışarıda sevgilileri olmalıymış. Hiç değilse açık sözlüler. Bu değişimin iklim değişikliğiyle ilgisi olmamalı. Tıpkı “Güzel İsveçli kızlar, yaşlı erkekler arıyor” diye ilan veren dating sitelerinin ilanlarının da iklimle ilgisi olmadığı gibi. Ama toplumun sosyal-kültürel bir değişim sürecinde olduğu belli.
osman.ikiz@gmail.com
En Çok Okunan Haberler
- Çok konuşulacak 'adaylık' açıklaması
- 'Tarihe not düşmek için geldim'
- Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz'a soruşturma
- AKP’li belediyeden bir ayda 33 konser
- Mahruki yine yandı
- A Milli Takım'ın Uluslar Ligi'ndeki rakibi belli oldu!
- Tıp fakültelerinde kadavra krizi
- Fakülteyi kâğıt üzerinde kurmuşlar!
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!
- Aydın Dağları'nda son yılların en verimli hasadı yapıldı