Madrid, sanat ve isyan - Ayşenur Tanrıverdi
1982’de Juana de Aizpuru Sanat Galerisi tarafından kurulan ArcoMadrid, diktatörlükten demokrasiye geçiş yapan İspanya’da hızlı bir modernleşme döneminde bir galeri fuarı olarak başladı.

IFEMA MADRID tarafından düzenlenen ArcoMadrid bu yıl 44. edisyonunu tamamlayarak ulusal ve uluslararası koleksiyoncuların yoğun ilgisini çekti. ArcoMadrid’in Portekiz şubesi olan ArcoLisboa ise 2015’ten beri düzenleniyor.
Beyaz bir labirenti andıran ArcoMadrid fuarında duvarlardaki sanatsal yörüngeleri içgüdüsel olarak takip edebilirsiniz. Düşünceli bir sanatseverseniz özellikle görmek istediğiniz eserleri ve galerileri önceden not etmişsinizdir ve bir rotanız vardır. Yine de yönünüzü bilmek, labirentte yolunuzu kaybetmenizi engellemez. Zihinsel ve bedensel yorgunluğun ağırlığı birkaç saat içinde kendini gösterir, sanat eserleriyle aranızda bir çeşit sessiz iletişim başlar. Beğeni ve anlam ikinci plana düşer, Kant’ın belirttiği durum başlar: “İnsan algısı, güzelliği kavramlara başvurmadan kavrar.”
Fuarda geçirdiğim ilk uzun günün sonunda aklımın bir köşesinde beni sürekli dürtükleyen bir şey vardı: Picasso’nun “Guernica”sı. Ertesi sabah erkenden kendimi Reina Sofía Müzesi’nin kapısında buldum.
FAŞİZME KARŞI GUERNİCA
Reina Sofía Ulusal Sanat Müzesi 1990 yılında uluslararası ölçekte modern, çağdaş bir İspanyol müzesi olarak kuruldu. Müzede Guernica’nın olduğu kata gelince atmosfer değişmeye başlıyor ve “gerçek” bir şeye doğru yaklaştığınızı hissediyorsunuz. Sanki renk, doku, koku, her şey birbirinin içinde kaynaşmaya başlıyor.
Pablo Picasso’nun Paris’teki Dünya Fuarı’nda ilk kez sergilenen duvar resmi boyutundaki 1937 tarihli “Guernica” tablosu, faşist İtalya ve Nazi Almanya’sının yardımıyla milliyetçi isyancıların güç kazandığı İspanya iç savaşında cumhuriyetçi hükümetin içinde bulunduğu kötü duruma dikkat çekmek için tasarlanmıştı. Tablo, Franco liderliğindeki İspanyol milliyetçileri adına hareket eden Alman ve İtalyan savaş uçaklarının Bask kenti Guernica’ya yaşattığı acılara öfkeli bir yanıttı.
Sanat tarihçisi Christopher Green’in öne sürdüğü gibi: “Guernica, faşist sağa karşı açık bir politik amaç için bir araya gelmeyi savunan, 1930’ların en iddialı modernist resmiydi.” Guernica, faşizm karşıtı ressam Renato Guttuso ve İtalya sol avangardının diğer üyeleri tarafından direnişin arketipi olarak görüldü.
BARBARLIĞA KARŞI SANAT
Hitler ve Mussolini diktatörlükleri tarafından körüklenen kültürel baskı, Avrupalı ve Amerikalı yazarlarla sanatçılarda güçlü bir siyasi müdahale duygusu uyandırmıştı.
1932’de Amsterdam’da Dünya Savaşa Karşı Kongresi düzenlendi ve Fransa’da Devrimci Yazarlar ve Sanatçılar Derneği kuruldu. Entelektüeller, faşizmi medeniyetin başlıca düşmanı olarak ilan etti ve demokrasiyi savunmak için kültürü bir silah olarak kullanma taahhüdünde bulundu. Şair ve tiyatro yazarı Federico García Lorca bu anlamda simgesel sanatçılardan biriydi. Modern edebiyat anlayışını Arap-Endülüs, Galiçya-Portekiz ve Roman şiir gelenekleriyle yenilikçi bir biçimde harmanlayan Lorca, 1936’da milliyetçiler tarafından öldürülene dek, modern ve klasik tiyatroyu en yoksul bölgelere ve okuma yazma bilmeyen halk kesimlerine ulaştırmak için büyük bir çaba gösterdi. Komedi ve gerçekçi trajedinin yanı sıra kukla tiyatrosu gibi dramatik türler kullanılarak toplumu dönüştürme umudu aşılandı.
DİKTATÖRLÜKLE MÜCADELE
Picasso, Ekim 1944’te Amerikan Marksist dergisi “New Masses”te şöyle diyecekti: “Komünist Parti’ye bağlılığım tüm hayatımın, tüm kariyerimin mantıksal sonucudur. Gururla söyleyebilirim ki resim yapmayı hiçbir zaman sadece bir zevk sanatı, bir dikkat dağıtma sanatı olarak düşünmedim; silahlarım olan tasarım ve renklerle dünyaya ve insanlara dair bir bilgiye daha derinlemesine nüfuz etmek istedim, böylece bu bilgi hepimizi özgürleştirebilirdi.”
Türkiye siyasi tarihinde, özellikle son 23 yıldır AKP hükümeti tarafından askıya alınan özgürlük ve adalet kavramları adına kaybettiğimiz çok şey oldu. Buna rağmen Türkiye sanatsal anlamda güçlü ve yaratıcı örnekler sunmaktan hiçbir zaman geri kalmadı. Özellikle 1960- 1980 yılları arasında sol düşünceden gelen sanatçı ve yazarların mücadelesi bugün karanlık günlerimize rehber edindiğimiz eserlerde yatıyor. Nâzım Hikmet, Sabahattin Ali, Sevgi Soysal, Vedat Türkali, Fakir Baykurt, Gülten Akın, Demir Özlü, Kemal Tahir, Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Attilâ İlhan ve daha pek çok kıymetli sanatçımız eşitsizliğe karşı mücadelenin öncüleri oldular. Kültür, halkın özgürleşmesi ve önceki rejimin dayattığı zihinsel durgunluktan kurtulması için bir araçtır; insanın yeteneklerini tam anlamıyla geliştirebilmesi ve etkili bir yurttaşlık bilincine ulaşabilmesi için tek yoldur.

En Çok Okunan Haberler
-
Ahmet Ercan'dan 'büyük İstanbul depremi' açıklaması
-
İBB operasyonunda yeni dalga!
-
Japon deprem uzmanından korkutan açıklama
-
'Sizde hiç mi insanlıktan eser kalmadı?'
-
'Eğer İmamoğlu suçlu çıkarsa siyaseti bırakıyorum!'
-
Mitinge damga vuran konuşmanın arka planı ortaya çıktı
-
İşte gözaltına alınan isimler!
-
Bakan Güler’in şehit askerle ilgili sözlerine tepki!
-
Miting biter bitmez Özel'i hedef aldı!
-
Silivri'de İmamoğlu ile görüşecek