İsveç’te su bedava
Uçaktan inip bavulumu almak üzere uzun salona girerken bavulumu taşımak üzere bir bagaj arabası almaya yöneldim. Gayri ihtiyari elim cebime gitti. Türkiye’de biraz uzun kalınca alışkanlık haline geliyor. Oysa bagaj arabasına para ödenmiyor. Birbiri içine geçerek dizilmiş arabalardan birini alıp, bavulunu yüklüyor sonra trene binersen peronda, taksiye binersen kenarda bırakıyorsun. Havalimanı görevlileri arabaları toplayıp tekrar hizmete sunmak üzere geriye taşıyorlar. Bu bir havalimanı hizmeti. Her yerde böyle. Türkiye de değil. Bizim millet her hizmeti paraya tahvil etmenin yolunu bulmuş.
Bagaj arabasını aldıktan sonra bavulumu beklemeye başladım. O ne? Benim gibi bavulunu bekleyen yolculardan biri biraz ileride sebil diyebileceğimiz bir aygıttan su içiyor. Dikkatle baktım; bir parmağıyla bir düğmeye basmış, kurnadan su fışkırıyor. Türkiye’de uçağı beklerken 31 TL vererek iki şişe su içmiştim, bedava suyu denemek istedim. Buz gibi lezzetli suyu kana kana içtim. Bedava olduğu için mi lezzetliydi acaba? Gülmeye başladım. “Bedava sirke baldan tatlıdır” derler ama benim suyu lezzetli bulmam zihnimde yer etmiş bu özdeyişten kaynaklanmıyor. Stockholm şebeke suyu lezzetlidir. Evde de aynı suyu içiyoruz. Gülmemin nedeni İsveç’in daha ülkeye girerken yarattığı imaj. Çoğu ülkede insanlar şişe suyu tüketiyor. Evlere damacanalar sipariş ediliyor, sokakta pet şişedeki sular satın alınıyor. Hele havalimanlarında adeta karaborsa fiyatları geçerli. Yarım litre pet şişe suyu 31 TL. İnsaf yok. İsveç ise daha girişte bedava su ikramında bulunuyor. İmaj böyle yaratılır. Suyu fahiş fiyatla satarak insanları kazıklamak yerine suyu ikram ederseniz, bagaj arabasını parasız hizmete sokarsanız yıkılmaz bir imaj yaratırsınız.
SANDIĞA GİTMEYECEĞİZ
Virüs stresi gene başladı. Bari hatırlatma aşısını yaptırayım dedim. İsveç’e dönüşümün beşinci günü aşı merkezine gittim. Yaz tatili olduğundan sıra falan yoktu. Hemşire hemen aldı. Seyahatten dönenlerin bir süre beklemeleri tavsiye edildiğinden, hemşireye beş gün önce döndüğümü söyledim. Kendimi iyi hissediyorsam sorun olmadığını söyledi. Aşıyı yaparken seyahatte nerede olduğumu sordu. Türkiye’de olduğumu söyleyince güldü “Erdoğan” dedi.
“Bakıyorum da İsveç’te herkes Erdoğan’ı tanıyor” dedim.
“Acayip adam” diye yanıtladı. Daha ağır bir ifade kullanmamaya dikkat ettiğini hissettim. Hemşire hanımı biraz kışkırtmak için Türklerin de İsveç Dışişleri Bakanı hakkında (ağırca bir sıfat kullanarak) hiç iyi izlenimleri olmadığını söyledim. Hemşire hiç alınmadı. Üstelik “Onu boş ver, işe yaramaz” dedi. Bu arada aşımı yapmıştı. 15 dakika dinlenmem için başka bir odaya geçmem gerekiyordu. Hemşire dışarıya baktı bekleyen olmadığından odasında bekleyebileceğimi söyledi. Sohbetin kıvamından hoşlanmışa benziyordu. Devam etti:
“Sosyal demokratlarda zaten adam kalmadı” dedi.
“Sol Partililerin Gotland’da yaptıklarını duymuşsundur. Delirmişler galiba” dedim.
“Uuuuuuuu” derken suratında tiksiniyormuş gibi ifade oluştu. Ne düşündüğünü “Delirdiler, delirdiler” diye özetledi. Bu arada diğer partilerden de söz ettik. Oy verecek parti bulamadığını söyledi. “Belki sandığa gitmemek en iyisi” dedim. Ve o konuda uzlaştık. Eklemeden yapamadım: “Sizin naifliğiniz yüzünden bir gün bu ülkeden kaçacağım” dedim.
“Senin gideceğin bir yerin var. Ben nereye kaçacağım” dedi. Hemşireye acıdım. Bu güzel ülkeyi bu hale getiren kifayetsiz politikacılara küfrettim.
İSVEÇ ÇİLEĞİ
Otuz yılda ülkenin altını üstüne getirdiler ama imaj hâlâ zirvede. Köşe başında çilek satan yabancı kadının tezgâhında “İsveç çileği” yazıyordu. Satılan malın başına “İsveç” yazılırsa o mal altın muamelesi görür. Ben ise Gotland çileğini severim. Lezzetlidir. Kadına, “Gotland mı, Öland mı, Uppsala mı” diye sordum. Kadın kızdı. “Ne diyorsun sen” gibisinden
“Zsverige, Zsverige” dedi. Yani, “İsveç işte daha ne soruyorsun. Altın değerinde çilek” demek istedi. Sverige derken “zs” ile başlamasından zaten yabancı olduğu belli oluyordu ama nereli olduğunu kestiremedim. Rus da olabilirdi, Asyalı akrabamız da olabilirdi. “Tamam tamam” deyip alttan aldım. Çilekler lezzetli değildi. Belki Belçika çileğiydi. Tezgâha “İsveç çileği” yazıp kadını oraya diken de muhtemelen bir yabancıydı. “İsveç” deyince akan suların duracağını düşünüp bizi kandırıyordu. Çürüme yıllar önce böyle başlamıştı.
osman.ikiz@gmail.com
En Çok Okunan Haberler
- Çok konuşulacak 'adaylık' açıklaması
- 'Tarihe not düşmek için geldim'
- Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz'a soruşturma
- AKP’li belediyeden bir ayda 33 konser
- Mahruki yine yandı
- A Milli Takım'ın Uluslar Ligi'ndeki rakibi belli oldu!
- Fakülteyi kâğıt üzerinde kurmuşlar!
- Tıp fakültelerinde kadavra krizi
- Aydın Dağları'nda son yılların en verimli hasadı yapıldı
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!