İstanbul’dan Cenevre’ye: 20 yılda ne değişti?
Yaklaşık 20 sene önce Türkiye’den Cenevre’ye geldim. Aylardan gene böyle bir mayıstı. Bahar ha geldi ha gelecek. O sıralar İstanbul ayrılması zor bir şehirdi. Herhalde şimdikinin yarısı kadar filandı, gökdeleni de sığınmacısı da azdı. Yurtdışına “kaçayım” kafası yoktu.
İstanbul’dan sıkıcı bir Avrupa şehrine kariyer için gitmek niye? Lüzumsuz bir fedakârlıktı ayrılık. Tabii Türkiye bugünden çok farklıydı. Beyoğlu’nda tek başımıza genç bir kadın olarak rahatlıkla yürüyebiliyorduk. Yolumuzu şaşırırsak tabelalara bakıp yönümüzü buluyorduk. Tabelaların Türkçe olduğu günlerdi... O zamanlar sadece kedi ve köpek sahiplenildiği için bekar bir kadın olarak herhangi bir sahibim yoktu. Böyle “hayırsever” taliplerim var mıydı? Bilmem mümkün değil! Çünkü bunu dillendirecek adamın alnını benden önce devlet karışlardı.
İstanbul’da yalnız yaşıyordum. Gençlere masal gibi gelecek ama yeni mezun olarak kendimi geçindirecek bir iş bulabilmiştim. Hatta o çömez maaşımla kiramı ödeyebiliyor, sinemaya, konserlere hatta inanır mısınız tatile gidebiliyordum. Kimseye muhtaç olmamamın dayanılmaz hafifliğini yaşıyordum. Cenevre’ye geldiğim özellikle ilk yıllarda İsviçre’nin kadın haklarında Türkiye’den geri olduğu noktaları dile getirip, hava basmak da ayrı güzeldi. Bugün kalmadı o havam. Türkiye dünya sıralamışında cinsiyet uçurumunda 124. sırada... Kadınlara seçme hakkını 1970’te veren, hâlâ yüzde 20 maaş farkı olmasına rağmen 13. sıradaki İsviçre’nin çok gerisinde.
‘SEN BUNA LAYIK DEĞİLSİN’
Geçen hafta 15. Cenevre İnsan Hakları ve Demokrasi Zirvesi’nde dünyanın dört bir yanından gelen insan hakları kahramanları, gazeteciler, aktivistler buluştu. İran’daki mecburi tesettür yüzünden işkence görenler, Afganistan’da Taliban’ın, Kuzey Kore’de Kim Yong-Un’in elinden canını zor kurtaranlar kadın mücadelesinin en çarpıcı örneklerini verdiler. Eşkıya dünyaya hükümdar olanların hep erkek diktatörler olduğunu hatırladık. Sonra söz dönüp dolaştı Türkiye’ye geldi. İçime düştü bir milli ateş. Ne diyeceğiz ki. Tarihimizin en kadın düşmanı Meclis’i üç gün önce seçilmiş. 30 kentimizde kadın milletvekili yok. Menstruel ürün ihtiyacını depremzede olarak bile bir erkeğe dile getiremeyen hemcinslerim yine erkek liderlerin inisiyatifine kalmış. İçimden bir balkon konuşması yaptım: “Ey aziz Türk kadını sen buna layık değilsin. Meclis’in tüm bireylerini doğuran, toplumun yarısını oluşturan sensin. Meclis’te bir avuç olmayı nasıl sindirirsin?”
Nerede kalmıştık? 20 sene önce Türk vatandaşı olarak sürekli vize almamız gerekirdi. Hâlâ gerekiyor. Lakin vize almak Türklere eskiden daha kolaydı, sayımız azdı. Şimdi kolay olan şey Türk pasaportu satın almak. Markete gider gibi. Ve ucuz. Geçen gün bir Arap arkadaşım internetten bulduğu ilanı gösterdi: “Bu daireyi alırsam üstüne bir de vatandaşlık veriyorlar. Hem de evi sonra satsam bile pasaport kalıyor” dedi. Bu arkadaşımın 10 senedir beklediği, yıllarca vergi ödediği, dilini hatmettiği, kültürünü benimsediği İsviçre vatandaşlığını hâlâ edinememiş olduğunu bilirken... Bizimkinin market promosyonundan hediyeli kampanya gibi dağıtılmasına ne desem bilemedim.
2003’te annem Cenevre’ye beni ziyarete geldiğinde alışveriş hesabında zorlanmazdı. 1 İsviçre Frangı 1 Türk Lirası’na denkti. 20 sene sonra bugün 1 İsviçre Frangı 23 TL! Sözelcilerrrrr ..neyse üzülmeyin. Matematiği geçtim, bu iki ülke arasında herhangi bir ekonomik mantık ilişkisi kurmak bile artık mümkün değil. “Tencere dibin kara. Seninki benden kara” misali dünyanın en pahalı şehirlerinden diye adı çıkan Cenevre’yi geçen bir İstanbul var karşımızda. Türkiye’de asgari ücret Cenevre’nin onda biri. Fakat aynı model Iphone’nun fiyatı Türkiye’de İsviçre’nin iki, araba fiyatları ise üç katı. İstanbul’un popüler bir alışveriş merkezindeki kahve artık İsviçre’dekinden bile pahalı. Eskiden maaşımla gidebildiğim mekanlar şimdi bunca değer kazanan franga rağmen Avrupa’dan daha lüks tarife… En tuhafı ise bu tarifeye “bana mısın” demeyen yeni zenginler…
Yani bizim 20 yıllık masalın kerevetine erenleri belli: Gökdeleni dimdik, ekonomisi delik, pasaportu ucuz, ataerkil bir ülkenin bir gün ansızın zenginleşenleri. Kaybedenleri de belli: Fakirleşen halk, gençler ve kadınlar.
asliaysev1@gmail.com
En Çok Okunan Haberler
- 'Tarihe not düşmek için geldim'
- Erdoğan belayı satın aldı
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!
- AKOM, İstanbul için 'saat' verdi: Çok kuvvetli geliyor!
- A Milli Takım'ın Uluslar Ligi'ndeki rakibi belli oldu!
- Yıkılması gerekiyor!
- 5 yılda Türkiye'nin en büyüğü oldu: Nusret'e de satıyor
- Ünlü kebapçının kardeşi 20. kattan aşağı düştü!
- ‘Kar leoparı’ neden cezaevinde
- Trabzonspor'da ayrılık!