İnovasyonda dünya markası olmak
Dünyanın en ağır kanlı ülkesi bu olmalı! Nerede bizdeki “pratik zekâ, adaptasyon yeteneği, ataklık?” İddia ediyorum İstanbul’dan İsviçre’ye gelen herkesin mutlaka aklından geçmiştir bu düşünce.
Dünya patlasa, trendler değişse bana mısın demeyen, kendi sakin düzeninden asla taviz vermeyen, sosyal medyada takılmayan, şehirlerinin ve geleneklerine bağlı bu tuhaf ülkede zaman tavada süzülen fondü peyniri gibi süner durur. Filmi yapılsa yönetmen koltuğuna Nuri Bilge Ceylan yakışır. Lakin bir süre sonra trafikte işe yetişirken öndeki arabanın rahatlığına sinirlenmeyi bırakırsınız. Tesisatçının ancak bir hafta sonrasına verdiği randevuyu soğuk duşun altında kuzu kuzu kabullenirsiniz. Ritmindeki durgunluğuna hayret ettiğiniz, göllerine dağlarına hayran kaldığınız İsviçre artık damağınızda yavaş eriyen bir çikolata gibidir.
Ben bu hissiyata kendi saatime bakmayı bırakınca eriştim. Fark ettim ki benim akreple yelkovan İstanbul’dan kalma bir hızla koşarken onlarınki kendinden emin, telaşsız bir huzurla ilerliyor. Tüm bu yavaşlıklarına rağmen her şeyleri tıkır tıkır işliyor. Otobüsler tam vaktinde, randevular saatinde, inovasyon (yenilikçilik) tam gaz.
Evet inovasyon. Nasıl oluyor da İsviçre bunca rehavetine rağmen 2023’te de Küresel İnovasyon Endeksi’ne göre dünya lideri olmayı başarıyor? Daha da şaşırtıcısı, 12 yıldır üst üste, 132 ülke arasında zirveyi kimseye kaptırmıyor. (ABD, İsveç, Japonya, Çin, Almanya, … geçin arkaya hizalanın!) Hem de bunu haritada leblebi kadar ancak yer tutan boyutları ve 8.5 milyonluk nüfusuyla beceriyor. Avrupa Patent Ofisi’ne (EPO) göre milyon kişi başına düşen 1.031 adet patent başvurusuyla İsviçre patent oranında da dünya birincisi. Zaten 1906’da tarihteki ilk Federal Patent Kanununu icat eden de yine zatıalileri.
Ülkeleri verimlilik, teknik altyapı, adaptasyon gibi kriterlere bakarak değerlendiren IMD Global Rekabetçilik Endeksi’nde de yıllardır İsviçre zirvenin müdavimleri arasında.
PEKİ SIRLARI NE?
Evvela velveleye vermeyen “çözüm odaklı” kafa yapıları. Onlar sorunları fırsat olarak görüp, her fırsatı paraya çeviriyorlar. “Doğal kaynaklarımız yeterli değil” diye vahlanmak yerine kendilerine fayda sağlamak için şahlanıyorlar. Ar-Ge’ye yatırım yapıyorlar. Kendini doyuracak yeterlilikte toprağı olmayan bir ülkenin, süt tozundan hazır çorbaya farklı buluşlarıyla dünyanın en büyük gıda firması Nestle’yi kurması, kahve çekirdeği üretemezken Nespresso kapsüllü kahveyi icat etmesi, fındık üretmeden dünyaya çikolata pazarlaması tesadüfi değil.
Ar-Ge’nin bu derece iyi olmasının nedeni ise kurdukları ekosistem. Bu ekosistemin ilk halkası eğitim. Eğitimde kız erkek yan yana okusun mu okumasın mı, rektörü kim atasın gibi konuları çoktan aşmışlar. Onların derdi “dünyaca ünlü araştırma üniversitelerimize geleceğin parlak beyinlerini nasıl çekeriz, bu beyinleri en iyi şekilde nasıl yetiştiririz ve ülkede kalmalarını nasıl garantileriz.” Meslek okullarında işinin ehli ve çok dilli teknik personel yetiştiriyorlar. Ekosistemin diğer halkası da özel firmalara sundukları hukuksal ve vergisel kolaylıklar. Bir şirket kurup, yönetmenin en kolay olduğu ülkelerden birisi İsviçre. Çokuluslu şirketlerin merkezi olması da bu yüzden. İyi yetişmiş iş gücü küresel kurumlarda ve/veya hükümet fonlarıyla desteklenen startuplarda çalışabiliyor. Bu da ülkeyi doğal bir Ar-Ge merkezi haline getiriyor. Ekosistemin diğer bir temel halkası da üretilen her fikir, ürün ve hizmete katma değer katan güven, şeffaflık ve kalite sembolü olan “İsviçre” markası. 2013’te dünyanın ilk blok zincir şirketinin açılıp, ardından küresel en büyük kripto merkezi olan Kripto Vadisi’nin (Crypto Valley), bunca ülke varken İsviçre’nin o minnacık, ruhsuz Zug kentinde kurulması işte tam da bu yüzden. İsviçrelilerin herkesten daha önce politik ve yasal düzenlemeleri getirmeleri, kaliteli işgücü sunmaları ve ülkenin marka değeri hiç yoktan ülkeye yepyeni ve büyük bir ekonomik fayda kattı. Kripto parayı ilk bulan İsviçreliler olmasa da küresel merkezi kuran ve işin meyvesini yiyen gene onlar.
Yani diyeceğim o ki İsviçre’nin kartpostal gibi pastoral dokusuna, ağırkanlı, sakin, güncellikten uzak, umursamaz tavırlarına kanmayın. Ardında gizli olan o rekabetçi, inovatif dinamiğe ve sisteme bakın. Ondan sonra pratik zekâyı ve ataklığı tekrar değerlendirin. Ha bir de kıssadan hisse: İyi eğitilmemiş ve sistemleştirilmemiş pratik zekâ ve hız, sürdürülebilir gelişmeyi değil olsa olsa kısa soluklu fırsatçılığı destekler.
asliaysev1@gmail.com
En Çok Okunan Haberler
- 'Tarihe not düşmek için geldim'
- Erdoğan belayı satın aldı
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!
- AKOM, İstanbul için 'saat' verdi: Çok kuvvetli geliyor!
- A Milli Takım'ın Uluslar Ligi'ndeki rakibi belli oldu!
- Yıkılması gerekiyor!
- 5 yılda Türkiye'nin en büyüğü oldu: Nusret'e de satıyor
- Ünlü kebapçının kardeşi 20. kattan aşağı düştü!
- ‘Kar leoparı’ neden cezaevinde
- Trabzonspor'da ayrılık!