İlkbaharın eşiğinde Cascais - Ayşenur Tanrıverdi

İlkbaharın eşiğinde Cascais - Ayşenur Tanrıverdi

İlkbaharın eşiğinde Cascais - Ayşenur Tanrıverdi
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 10.03.2024 - 04:00

Santos istasyonundan trene binip Caixas ve Carcavelos’un geniş sahillerini seyrederek son durak Cascais’te iniyorum. Yolun yarısından itibaren okyanus manzarası tren penceresinin tüm çerçevesini dolduruyor artık. Bahar yakın, havalar henüz ısınmadı. Yaz aylarında olduğu gibi sahilde güneşlenmek için değil, Paula Rego Müzesi’ni ziyaret etmek amacıyla Cascais’teyim.

Lizbon’un 27 kilometre kuzeybatısındaki ışıltılı köy en az yaz mevsimlerindeki kadar canlı. Cascais’in sakin mizacını hem Türkiye’nin Ege kasabalarına benzetiyorum hem de dünyanın uç bir noktasında olduğunuzu unutmanıza izin vermeyen ortaçağ dönemi mimari yapılarından büyüleniyorum. Denizci kâşif Vasco da Gama’nın donanmasından Nicolau Coelho, Hindistan’ı keşfettikleri sefer dönüşünde ılıman iklimi, yumuşak plajları ve leziz yemekleriyle ona kucak açan Cascais’ten karaya çıkmış, daha ne olsun! Karaya adım attıysak gelelim müzeye...

Paula Rego Müzesi

Cascais sahil şeridindeki yürüyüş yolundan Marina’yı solunuzda bırakarak sağa yukarı doğru kıvrılırsanız az ileride tek katlı, kiremit kırmızısı, gösterişsizliğiyle cezbeden esrarengiz bir bina göreceksiniz. Bahçesindeki okaliptüs, badem ve çam ağaçları henüz müze inşa edilmeden önce oradaydı ve Rego’nun sanatına tanıklık ediyorlardı.

Pritzker ödüllü Eduardo Souto de Moura tarafından tasarlanan müze, Paula Rego’nun sanatıyla ilişkilendirilebilecek cesareti ve çağdaş yorumu içeriyor. Daha müzeye girmeden heyecanlanmaya başlamıştım çünkü bina beni birazdan göreceklerime ilişkin estetik bir bilinçle kuşatıyordu.

Süsten tamamen arındırılmış kırmızı cephe Cascais’in deniz fenerleri, kuleler, silolar ve bacalardan oluşan kentsel ikonografisini temsil ediyor. Moura, yapıyı “heykelsi bir form” olarak niteleyenlere karşı çıkıyor ve şöyle cevaplıyor: “Açıklamalardan ve kasıtlı olarak kışkırtılan belirli duygulardan hoşlanmıyorum. Benim için bir nesne yeterli.”

Referandumu etkiledi

Rego çocukluğunda izlediği Walt Disney anlatılarını alaşağı eden bir tutum geliştirmişti. Bunu yaparken baskıcı siyasi rejimleri, Katolik kilisesinin ikiyüzlülüğünü, aile içi şiddeti sonuna kadar sorguladı. Resimlerinde genellikle erkek (baba) figürleri mekânın yabancısıdır. Ya tamamen teslim olmuşlardır -ki bu sorumluluktan sıyrılmaya yarayan edilgen bir konumdur- ya da bakışlarına bir çeşit dehşet yerleşmiştir.

Kadın karakterlerin belirleyici olduğu, genellikle erotik bir gerilimle yarılan sahnelere davetsizce tanık oluruz. Rego, izleyiciyi huzursuz etmekten çekinmiyordu çünkü kürtaj, cinsellik, ensest gibi konuları olabilecek en çarpıcı biçimlerde resmederken içindeki yaratıcı itkiyi şöyle yorumlayacaktı: “Zulüm büyüleyicidir.” Paula Rego’nun kürtaj temasına bağlı kalarak 2000 yılı ve sonrasında yaptığı seri, kürtajın suç olmaktan çıkmasına ilişkin referandum sonucunda büyük rol oynadı.

Bana göre Paula Rego’nun en etkileyici eserlerinden biri olan Mae (Anne), Portekizli yazar Eça de Queiros’un “Peder Amaro’nun Suçu” adlı roman kurgusunun esintiler içerir. Hizmetçi kızlar tarafından kız gibi giydirilmeye ve alaycı da olsa onların okşayışlarına alışmış erkek tasvirinde toplumsal bir eleştiri görürüz. Rego, fizyonomiyi kasıtlı olarak bozar ve özellikle kıyafetlerin kat kat yığılan yoğun kıvrımlarında dokunsal haz saklıdır. Aslında Paula Rego sistemin sanat sayesinde değişebileceğine ilişkin bir umuda işaret ediyordu. Nietzsche’nin söylediği gibi “Hakikat yüzünden ölmemek için elimizde sanat var.” 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler