Fillere fısıldayan adam
Lawrence Anthony babasından devraldığı sigortacılık ve emlak işlerindeki başarılı kariyerine rağmen aklı çocukluğunun geçtiği otlaklardaydı. Ezilen ruhu, ait olduğunu bildiği Afrika doğal hayatının çağrısına daha fazla kayıtsız kalamadı.
Güney Afrika’nın Kwazulu Natal bölgesinde çok büyük bir arazi satın alarak hobisini profesyonel işe dönüştürmeye karar verdi. Doğal park olan arazisine Zulu dilinde barış ve huzur anlamına gelen “Thula Thula” adını uygun gördü. Ne de olsa bu arazi Zuluların efsane kralı Shaka’nın bir zamanlar avlandığı konumdaydı. Amacı doğal hayatı korumak, bölgeyi kaçak avcılardan temizlemekti. Filler ise özel olarak ilgi alanında değildi. Ancak bir sabah telefonu çaldı ve kendisine “Fillere Fısıldayan Adam” lakabının verileceği süreci başlatan görüşme başladı. Telefonun diğer ucundaki eyalet yetkilisi; haydut fil sürüsü ile başlarının belada olduğunu, dokuz filden oluşan tehlikeli sürünün tutulduğu tüm yerlerden kaçtıklarını, bölge halkına ve ekinlerine zarar verdiklerini belirttti. Ve azılı fil çetesine son bir şans verip Thula Thula’da misafir etmesinin mümkün olup olmadığı sorusunu yöneltti. Lawrence, zorlu görevi kabul etmekten başka çaresi olmadığını hissediyordu. Keza filleri kabul etmezse vurulacaklarını biliyordu.
Filleri himayesine aldı, aylarca sabır ve sevgi ile sürüyü sakinleştirmeye çalıştı. “Dişi ve 6 tonluk hayvanda istemediğiniz iki şey vardır. Öfke ve korku! Hepsi ürkmüş, zor günler geçirmişlerdi. Ama ben içlerindeki iyiliği seziyordum” diye düşündüğünü anımsayan Lawrence, sürünün dişi lideri Nana’ya odaklanmaya karar verdi. “Aşağıdaki çite inerdim her sabah, Nana’ya buradan ayrılmaması için yalvarırdım. Sesimi ve vücut dilimi anladığını düşünüyordum. Ve Nana bir sabah, çitleri kırmaya çalışmak yerine hortumunu çitlerin arasından bana doğru uzattı. O anda bana dokunmak istediğini anladım. Bu bir dönüm noktasıydı.” İlişkilerindeki güven artık sağlanmıştı. Gururlu Nana bir erkek bebek dünyaya getirdiğinde savanadan geri dönüp yavru fili, dedesi Lawrence ile tanıştırdı.
KURTARMA OPERASYONU
2003 yılına gelindiğinde Lawrence Anthony, savaşın yerle bir ettiği Bağdat Hayvanat Bahçesi’ndeki canlıları kurtarma operasyonu ile dünya kamuoyunun gündemindeydi. Bombardıman altındaki hayvanların kafeslerinde açlıktan ve susuzluktan ölme fikri içini kemiren bir kâbustu. Yetkililere defalarca ulaşmaya çalıştı ancak konu kimsenin umrunda değildi. Kuveyt-Irak sınırından içi veteriner malzemelerini depoladığı arabası ile savaş alanına girdi. Al Zawra Hayvanat Bahçesi’ne ulaştığında kâbuslar evini aratmayan görüntülere şahit oldu. Açlıktan ve susuzluktan ölmüş hayvanların üzerindeki sinek bulutları, her yerde başıboş gezen babunlar, maymunlar, papağanlar, aslanlar, ayılar, kaplanlar... Uzun zaman önce anavatanlarından koparılıp savaşın ortasında travmatik, aç, susuz şekilde yaşama tutunmaya çalışan canlıları kurtarmak için Irak’ta altı ay kaldı ve bu zaman içinde hayvanat bahçesinin kaderini değiştirdi. Birleşmiş Milletler’in Dünya Günü’nde cesareti ve çabalarından dolayı madalyaya layık görüldü. Los Angeles menşeili bir film stüdyosu “Bağdat Hayvanat Bahçesi kurtarma operasyonu” konulu film yapmak istediklerini kendisine ilettiklerinde, sakallarını ovuştururarak “Filmde kendisine fiziksel olarak çok benzediğini düşündüğü Brad Pitt’in oynamasını önerdiğini” söyledi.
YAS TUTAN FİLLER
Vahşi hayatı korumaya adanan kalbi, 2012 yılının mart ayında aniden durdu. Ertesi sabah, otlakların üzerinde asılı duran sisin arasından usulca beliren gölgelere eşlik eden çalı çıtırtıları duyuldu. Bir yılı aşkın süredir ortalarda görünmeyen iki ayrı fil sürüsü, onları mutlak ölümden kurtaran dostlarına son görevlerini yerine getirmek için evin etrafında hizaya diziliyorlardı. Tek sıra halinde gerçekleştirdikleri 12 saatlik yolculuk göz önüne alındığında, fillere fısıldayan adamın kalbinin durduğu anı hissedip yola çıkmış olmalıydılar. Çiftlik evinin etrafında iki gün boyunca yas tutup, dev gökkuşağının eşlik ettiği bir gün batımında geldikleri gibi savanaya doğru sessizce gözden kayboldular. Kadim dostlarının bugüne kadarki her ölüm yıldönümünde Thula Thula’yı ziyaret etmeyi asla unutmadılar.
Filler ölüme yas tutmayı bilen canlılardır. Muhteşem hafızaları vardır, yapılan iyiliği de kötülüğü de unutmazlar. 60-70 yıl ortalama ömürleri vardır. Sürülere dişi fil öncülük eder. Tecrübelerini ve bilgeliğini genç nesillere aktaramadan ölen dişi fil, kocaman bir sürüyü savunmasız ve aciz bırakır. Günümüzde insanlarda bile az rastlanan saygı, sevgi ve vefa duygularına sonuna kadar bağlı kalırlar. Fillerin sayısı 1979 yılında 1.3 milyon iken bugün fildişi için katledilmeleri sonucu sayıları 400 bin civarına gerilemiştir. Gezegenimizde alınan her türlü önleme rağmen her 15 dakikada bir fil, kaçak avcıların elinden can vermektedir.
elifgunsel@yahoo.com
En Çok Okunan Haberler
- Soylu'dan 'Özür dileriz' çıkışı
- Ölüm nedeni belli oldu
- AKP döneminde ne kadar harcanmıştı?
- 5 çocuğunu kaybeden anne yalanladı
- İşte AKP'li belediyelerin 'etkinlik' harcamaları!
- Bahçeli ile görüşmesini anlattı
- AKP ve CHP döneminin harcama raporu!
- 'Bundan 25 gün önce de...'
- MEB’ten skandal karar: Müdüre üstün başarı ödülü!
- Süper Lig'de yayın geliri dağılımı belli oldu!