Estrela’da bir gezinti
Lizbon’da iki dakikadan uzun süre romantik bir düşünceye kapılmadan durmak mümkün değil. Yabancı olmanın da verdiği serbest bir içgüdüyle yağmur damlalarının, siyah beyaz yer taşlarının, ferforje sokak lambalarının veya bir ağacın şiirsel boyutuna ani geçişler yapabiliyorum. Bu yüzden Estrela Bölgesi’ndeki muhteşem vaha Jardim da Estrela’dan (Yıldız Bahçesi) bahsedeceğim. Bahçedeki gezintiyi bir ağacın altında bitireceğiz.
Güncel adı Jardim Guerra Junqueiro olarak geçen Jardim da Estrela’nın iki büyük ana girişinin tam karşısında 1700’lerin sonunda bir oğlan çocuğuna adak niyetiyle inşa edilen neoklasik ve barok mimarinin etkileyici örneği Estrela Bazilikası yer alıyor. Bazilikanın yanındaki İngiliz Mezarlığı’nda Tom Jones eseriyle benim çok sevdiğim, sağlığına kavuşmak için Portekiz’e gelen ancak kısa süre içinde yaşamını yitiren Henry Fielding’in mezarının bulunduğunu küçük bir anekdot olarak belirteyim. Bahçe ve bazilikanın arasındaki caddeden tramvaylar paslı raylarda gıcırdayarak gidip geliyor. Bahçe, bazilika ve tramvayın zamana karşı sergiledikleri dirayetli tavır, oradan kimi geçişlerimde kendimi bu zaman bükücü üçgenin içinde eriyiverecek bir canlı türü gibi hissetmeme neden oluyor. Ancak zamanın insanı yutuvermesi her zaman kötü sonuçlara işaret edecek değil. 1852 yılında kullanıma açılan Jardim da Estrela zengin faunasıyla bir orman kadar cesur, şiirsel ve romantik dokusuyla bir bahçe kadar mütevazı bir yer. 1941 yılındaki bir kasırgada gördüğü büyük hasardan sonra bugünkü genişletilmiş patikalara ve üç yüzü aşkın bol ağaçlı peyzaj düzenine 1942’de kavuştu.
Bahçenin çeşitli köşelerinde natüralist sanatın hoş örneklerini temsil eden mermer heykeller karşınıza çıkar. Yürüyüş yolunun çukur bir alana doğru kıvrıldığı noktada şair ve filozof Antero de Quental heykeli sırtından kollarına dökülen şalına sarınmış, önünden gelip geçenlere sanki bir sır paylaşmak ister gibi hafifçe eğilir. Heykeltıraş Salvador Barata Feyo’nun eseri olan heykel yüksekçe kübik bir kaidenin üzerinde durur. Ördek sesleri hemen yanı başımızda. Bahçedeki iki küçük gölden birinin tam ortasında, heykeltıraş António Augusto da Costa Motta’nın eseri “Ördek Koruyucusu” (A Guardadora de Patos) heykeli yer alıyor. Sanatçı, temayı Portekiz’in ünlü şairi Eugénio de Castro’nun bir şiirinden alarak bir genç kadının canlı ve sevecen tasvirini taşa yansıtmış. Art Nouveau tarzında dekoratif bir inceliğe sahip. Günün bazı saatlerinde güneş sanki sadece bu heykele ulaşma hevesiyle ağaçların arasından sıyrılıyor. Heykel, gölün üstünde asılı buharın içinde rüyamsı bir ışık huzmesiyle aydınlanıyor.
Bahçedeki heykeller içinde benim en sevdiğim ise oturur vaziyette yarı açık bakışlarıyla bir uyanışı simgeleyen çıplak kadın figürü, Despertar (başka adıyla “A preguiça”) adlı heykel. Portekiz’in en büyük heykeltıraşlarından biri olan Jose Simões de Almeida’nın eseri, zarif formuyla etrafına yavaşlığı öğütleyen bir ışık yayar. Yüzündeki belirgin gülümseme onu çevreleyen doğanın sakinliğiyle bağdaşır.
GÖRÜNENİN ARDINDA
Bahçenin şiirsel ilhamı sadece heykellerin ifadesinde saklı değil. Merkezi konumlardan birinde dans gösterileri, müzik, tiyatro ve çeşitli buluşmalar için estetik bir alan sunan yeşil renkli ferforje bir sahne mevcut. Buradaki sanatsal aktiviteler bahçenin neşesini yansıtıyor. Sahnenin tam karşısında parkın en büyük ağaçlarından biri olan Ficus macrophylla (Banyan Ağacı) yer alıyor. Ağacın, yanından öylece geçilip gidilemeyecek kadar hayranlık uyandıran özelliklerinin başında zemini kırarak yüzeye yayılan devasa kökleri ve erimiş bir mumu andıran etli, derimsi, geniş gövdesi geliyor. Bünyesinde büyüyüp geliştiği konakçı bitkiyi zaman içinde boğarak yok eden ve bağımsızlığını ilan eden Banyan Ağacı onu hem böylesine ihtişamlı hem bu kadar pejmürde kılan görüntüsüne kavuşuyor. Damar damar uzanan köklerin kıvrımlarına yosunlar ve yapraklar doluşmuş. Bir şeyin güzel olmasından daha güzel bir şey varsa o da o şeyin güzel olduğunu anlayabilmektir benim için. Görünenin ardında bir başkayı bulmak. Gül ağaçları, Bella sombra, at kestaneleri, palmiyeler, Hint kamışı, dut, meşe, sedir, deniz çamı, Gingko ve hurma ağaçları. Ağaçların adları bazen kendilerinden bile güzel. Bahçenin arka kapısından çıkarken İlhan Berk’in birkaç satırı düşünceme eşlik ediyor: “Adlarla doldurdum sessizliği. Şeyleri kodladım. Gökyüzünün, ağaçların çocukluğunu bilirim. Ağaçlardan arkadaşlarım oldu. Hâlâ da var.”
aysenurtanriverdi@gmail.com
En Çok Okunan Haberler
- MHP'de 3 milletvekilinin istifası istendi!
- 2'si ağır, 3 polis yaralandı!
- Nasuh Mahruki'ye tutuklama!
- Rekabet Kurumu onayladı: Koç Holding dev satın alım!
- Bahçeli'yle sürpriz görüşme!
- Komisyonda kavga: Yerlikaya ve CHP'li Başarır itişti!
- Bahçeli'nin 'Öcalan çağrısını' nasıl yorumladı?
- BRICS'e 'ortak ülke' olma davetini kabul etti
- Meclis'te arbede
- Acun Ilıcalı hakkında 'bahis' soruşturması