Brüksel’in filozof ruhlu kedisi!
80 metre yakınındaki eski kent meydanı Grand Place ile Brüksel’in “Instagramlık foto ya da selfie çekinebileceğiniz en iyi 10 mekânı” listelerinin hemen hemen hepsinde ilk 10 arasına giren kentin lüks ve tarihi kapalı çarşısı Galeries Royales Saint-Hubert’teki Cinema Galeries’deyiz.
Beyaz
perdede genç kadının fotoğrafına
âşık olan boyacı ile fotoğraftaki
kadının canlı haline “Hayır, hayır...
Benimle resminin arasına girme.
İstemiyorum seni. Ben senin yalnız
resmine aşığım...” diyen genç
var. Tam René Magritte’in ülkesi
“Sürrealizm Krallığı” Belçika’ya
uygun replikler bunlar. Zaten
Brüksel’in sürrealitenin başkenti
olduğunu anlamanız için gökten
koyu pardesü giymiş, fötr şapka
takmış birbirine benzer adamların
yağması dışında her şey mevcut.
Ancak izlediğimiz siyah beyaz film
bir Belçika filmi değildi.
Müşfik Kenter ve Sema Özcan’ın
başrollerini paylaştığı, Metin
Erksan’ın yönettiği “Sevmek
Zamanı” 8 Mart’ta Cinema
Galeries’in 8-19 Mart tarihleri
arasında düzenlediği l’Heure
d’Hiver (Kış Zamanı) Film
Festivali’nin açılış filmi olarak
gösterildi. Cumhuriyetin 100.
yılı nedeniyle geniş yelpazede
bir Türk filmleri seçkisi sunuldu
festival süresince. İstanbul Film
Festivali direktörü Kerem Ayan
seçmişti filmleri. Le Belgica adlı
kafede küçük bir parti düzenlendi
açılış sonrasında. DJ Kerem
Ayan’dı. Kriteri sordum Ayan’a.
İstanbul görüntüleri yer alan
ve telif sıkıntısı yaşanmayan
filmleri seçmişti. Festival
açılışında “Brüksel’in Kültür Sanat
Muhtarı” unvanı ile hitap ettiğim
Ali Bağseven’i de gördük uzun
zaman sonra. Türk filmlerinin
Belçika sinemalarında gösterime
girmesinde önemli katkıları olan hatta akademik çalışmalarda bu
konudaki çabaları anlatılan isimsiz
kahramanlardan biri Ali. Ara sıra
birlikte yürüdüğümüz Ali ile 19
Mart’ta birlikte yürümek üzere
anlaştık.
GELİRLER MÜZEYE
Yürümek üzere gittiğimiz
Brüksel Parkı’nda (Warande
Park) bizi bir başka kültür sanat
şöleni karşıladı. Sanatçı Philippe
Geluck’un Fransızca yayımlanan
Le Soir gazetesinde 1983’te
“takım elbise giyen filozof ruhlu
kedi” bant çizgi karakter olarak
yarattığı ve ünlenen Le Chat (Kedi)
heykelleri eve dönmüş, parkta
yerlerini almış bizi bekliyordu.
Dünyanın güncel sorunlarını ve
hayatın bazan pek de hoş olmayan,
traji komik gerçeklerini hatırlatan
Le Chat, çizgi roman albümleri,
çizgi filmler ve sergilerle her yerde
karşımıza çakmaya devam ediyor.
Belçika dışında özellikle Fransa’da
da bilinen bir çizgi kahraman.
Geluck’un birçok dile çevrilen çizgi
roman albümleri tüm dünyada
satılıyor. Hatta İstanbul 2010
Avrupa Kültür Başkenti faaliyetleri
çerçevesinde 13-23 Ekim 2010
tarihleri arasında İstanbul’da
“İstanbul’da Bir Kedi” sergisi bile
açılmıştı.
Şimdiye kadar 7 milyondan fazla kişinin gezdiği zarif, şiirsel ve eğlenceli açık hava sergisi, Paris, Bordeaux, Caen, Cenevre, Monaco ve Montrö’den sonra nihayet doğduğu diyarlara gelebilmişti. 10 Mart’ta açılışı yapılan 22 bronz heykellik sergi (Brüksel’de 2 yeni heykel eklendi) 30 Haziran’a kadar parkta yürüyenlere ya da vakit geçirenlere gülümseme hediye edecek. Üstelik bronz heykelleri görücüye çıkararak satılmasını sağlamak ve Brüksel’in merkezinde Mont des Arts’ta 2026’da açılması planlanan Le Chat müzesi için mali kaynak toplamak gibi erdemli bir amacı da var. Serginin Avrupa turu başlangıcından bu yana heykeller koleksiyonculara, şirketlere, belediyelere veya şehirlere satışa sunuluyor. Bronz heykellerin bu boyutta sadece iki kopyası üretiliyor. Müzenin hazırlanması için 8 milyon Avro’ya ihtiyacı var çizerin. “Bu yüzden tüm heykeller satılacak ve gelirin tamamı müzeye gidecek. Kendim için bir kuruş istemiyorum” diyor Geluck. Brüksel parlamentosu, geçtiğimiz günlerde 370 bin Avro’ya bir Le Chat heykeli satın aldı. Brüksel bölge hükümeti ayrıca müzenin yer alacağı binanın yenilenmesi için de şimdiden milyonlarca Avroluk yatırım yaptı.
Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi önünde 370 bin Avro verilip alınmış kocaman bir Abdülcanbaz heykeli görmeyi ya da Gırgır’ın doğduğu İstanbul’da Cağaloğlu Alayköşkü Caddesi Eryılmaz Sokak yakınındaki Gülhane Parkı’nda kocaman bronz Avanak Avni heykelleri arasında yürüyeceğimiz günleri hayal ediyorum. Acaba Avni heykeline “Hayır, hayır... Benimle bant çizginin arasına girme. İstemiyorum seni. Ben senin yalnız çizgi haline aşığım...” der miyim?
erdincutku@binfikir.be
En Çok Okunan Haberler
- Çok konuşulacak 'adaylık' açıklaması
- 'Tarihe not düşmek için geldim'
- Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz'a soruşturma
- AKP’li belediyeden bir ayda 33 konser
- Mahruki yine yandı
- A Milli Takım'ın Uluslar Ligi'ndeki rakibi belli oldu!
- Fakülteyi kâğıt üzerinde kurmuşlar!
- Tıp fakültelerinde kadavra krizi
- Aydın Dağları'nda son yılların en verimli hasadı yapıldı
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!