Zor yaşamlar, yaban dünya ve edebiyatçının bitmeyen çilesi!

Rus yazar Sergey Dovlatov, Puşkin Tepeleri adlı romanında (Çeviren: Ayşe Hacıhasanoğlu / Jaguar Kitap) Puşkin Tepeleri Millî Parkı'nda rehberlik yaparak yaşamını sürdürmeye çalışan, hiçbir kitabını yayımlatmayı başaramamış bir yazarın yaşam mücadelesini merkeze alıyor. Zor yaşamlar, paradoksal seçimler, kimin haklı olduğunu asla bilemeyeceğiniz bir yaban dünya ve edebiyatçının hiçbir zaman bitmeyen çilesi... 1976’da Sovyet Yazarlar Birliği’nden ihraç edilmiş ve Batı’ya göç etmiş muhalif yazar Sergey Dovlatov’un en bilinen yapıtlarından Puşkin Tepeleri, farklı bir yüz ile yeniden başlayan Soğuk Savaş’ın rüzgârlarını edebiyata taşıyan ve okuyucuların buna paralel olarak da ilgisini çekecek bir roman.

Zor yaşamlar, yaban dünya ve edebiyatçının bitmeyen çilesi!
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 01.08.2022 - 00:01

Sergey Dovlatov’un Puşkin Tepeleri (Çeviren: Ayşe Hacıhasanoğlu / Jaguar Kitap), farklı bir yüz ile yeniden başlayan Soğuk Savaş rüzgârlarını edebiyata taşıyan ve okuyucuların buna paralel olarak da ilgisini çekecek bir roman.

Dovlatov, Sovyetler Birliği döneminde yazılarını yayınlatamayan bir yazar. 1976’da Sovyet Yazarlar Birliği’nden ihraç edilmiş bir muhalif. Batı’ya göç etmiş ve New York’a yerleştikten sonra yapıtları art arda yayımlanmaya başlamış.

Rusya yıllarını anlattığı on iki romanı okuyucularla buluşmuş. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından bir yıl önce 1990 yılında ise kalp yetmezliğinden vefat etmiş.

Puşkin Tepeleri Dovlatov’un en çok bilinen romanı. Söz konusu yaşam öyküsü Aleksey German Jr. tarafından sinemaya da uyarlandı. German Jr. tarafından senaryosu da yazılan film roman ile büyük benzerlikler içeriyor.

Filmin de romanın da dönemin Sovyet Rusya’sında yazarları kuyatan boğucu ortamı başarıyla yansıttığını söyleyebiliriz. Kuşkusuz aynı dönemde Batı dünyasında da son derecede manipulatif olan yazınsal ortamın güllük gülistanlık olduğu söylenemez.

Dovlatov filminde yazarı daha çok entelektüel ve sanatsal ortamlardaki çaresizlik ve Batıya özlem halinde izliyorsak da Puşkin Tepeleri biraz daha edebi bir yapıda panoramayı yansıtıyor.

Her ikisinde de “ben” anlatıcının öyküsünü izliyoruz. Yazar yapıtlarını yayınlatamadığı, beş parasız gezdiği bunalımlı arayış dönemlerini yaşamaktadır.

Rus insanı için büyük değer taşıyan Puşkin’in sürgün yaşadığı, günümüzde milli park olarak düzenlenmiş tepelerde edebiyat meraklılarına düzenlenen turlara rehberlik ederek geçimini sağlamaya çalışmaktadır.

Bu arada alkol bağımlılığı artmış, ayrıldığı eşi ve kızının Batı’ya göçme tasarıları da yaşamını dönüştürmeye başlamıştır.

Anne tarafından Ermeni, bana tarafından Yahudi kökenli olan Dovlatov da Sovyetlerde Yahudilere tanınan yurt dışına göç izninden yararlanmıştır.

Kitabı sonuna kadar anlatarak sürprizi bozmayalım ama işbu dramatik kurgunun Nureyev, Barışnikov, Nobakov, Saharav, Soljenitsin, Pasternak gibi namlı muhaliflerinkinden daha zahmetli bir serüven olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Akıcı bir dille kaleme alınmış, zevkle okunan romanındaDovlatov’un Rus edebiyat dünyasına ilişkin sergilediği anekdotal, ayrıntılı bilgi dağarcığı da özellikle edebiyatçıların ilgisini çekecek denli zengin.

Puşkin Tepeleri romanını Soğuk Savaş deneyimi olmayan yeni kuşağa özellikle öneririm. Romanda yer alan paradoksal seçimler ise korkarım bugün pek çok insanın yaşamında yeniden yer almaya başladı. Örneğin 128. sayfada yer alan Vlasovculuk kavramı çok ilgimi çekti.

Andrey Andreyeviç Vlasov, İkinci Dünya Savaşı’nda Almanlara esir düştükten sonra taraf değiştirerek diğer esir Rus askerleri ve göçmenlerden oluşan bir ordu kurmuş ve Sovyetlere karşı savaşmış. Savaş bittikten sonra ise yakalanıp yargılanarak idam edilmiş.

Zor yaşamlar, paradoksal seçimler, kimin haklı olduğunu asla bilemeyeceğiniz bir yaban dünya ve edebiyatçının hiçbir zaman bitmeyen çilesi. Yeni Soğuk Savaş’ların ayak sesleri olanca hiddetiyle duyulmaya başlamışken Sergey Dovlatov’un Puşkin Tepeleri’ni okumak ilgi çekici olabilir.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler