Yaşar Kemal aramızda
Köln'de düzenlenen Yaşar Kemal sempozyumunda Yaşar Kemal’in yaşamından aşamalar sunuldu.
Milano kentindeki La Scala Tiyatrosu’nda İtalyan bestecilerinden Fabio Vecchi’nin uyarladığı Yaşar Kemal’in Teneke Operası’ndayız…İzleyiciler büyük yazarı ve yapıtı ayakta alkışlıyor. Keşke operanın tadını biraz daha çıkarabilseydik…
Ama hızlı bir geçişle Adana’ya vardık bile, Yaşar Kemal kucağında yalınayak bir bebek köylülerle sohbette, aynı coğrafyada bir arada yaşanan kültürlerin zenginliğinden sözediyor, barıştan sözediyor, Türkün Türkten başka dostu yoktur gibi beyin yıkayıcı söylemlerin insanları nasıl birbirine düşürdüğünden sözediyor…
Sonra yavaş yavaş Yaşar Kemal’ın yaşamının çeşitli aşamalarında duraklaya duraklaya geriye, çok, çok gerilere gidiyoruz. Çocukluğu, babasının gözünün önünde öldürülüşü, kekeme oluşu, ona yepyeni bir dünya açan Arif Dino ile karşılaşması, ellili yıllarda İstanbul’a gelişi, arayışı, itilenlerin, ezilenlerin, sömürülenlerin peşine düşüşü, röportajları, sonra “İnce Memet”, “Sarı Sıcak’gibi baş yapıtlarının başka dillere çevrilmesi, ödüller alması, yapıtları çeşitli dillere çevrilir ve dünyanın dört bir yanında okunurken, her yerde büyük bir hayranlıkla karşılanırken bizde yaşadığı baskılar, sorgulanışı, hapse girişi, hakkında açılan davalar…
HALKIN YAZARI VE DEVLETİN DÜŞMANI YAŞAR KEMAL
Halkın yazarı Yaşar Kemal, devlet yönetimlerinin baş düşmanı Yaşar Kemal…Osman Okkan’ın Yaşar Kemal filmini izlerken gözümün önüne Çengelköy’de bir akşam yemeyi geliyor. Yaşar Kemal ve eşi Ayşe Semiha, yıllardır Yaşar Kemal’in kitaplarını didik didik okuyan edebiyat eleştirmeni ve akademisyen eşim Norbert Mecklenburg ve ben. Norbert’in şaşkınlığı. Çünkü lokantadakilerin yemek boyu Yaşar Kemal’e sevgi gösterileri yetmezmiş gibi ayrılırken büyük küçük herkesin onu ayakta alkışlayarak uğurlaması.
Şaşırmakta haksız da sayılmaz, çünkü herhangi bir Avrupa ülkesinde ne tanınmış bir yazar halkı tarafından böylesine sevgiyle kucaklanır, ne de devlet yönetimi tarafından böylesine horlanır ve hırpalanır. Bu ancak edebiyatın aydınlanmacı gizilgücünün hala sürdüğü otoriter ülkelere özgü bir şey olsa gerek. Çünkü devlet yönetimleri değişiyor ama yazarlara, sanatçılara, aydınlara karşı düşmanlık hiç değişmiyor.
Zehra İpşiroğlu, Ayşe Baban ve Zeynep Oral (soldan sağa) Köln'de bir sohbet esnasında.
YAŞAR KEMAL KÖLN’DEYDİ
Köln Kultur Forum’da Osman Okkan ve arkadaşlarının büyük bir özenle hazırladıkları Zeynep Oral, Buket Uzuner, Hüseyin Erdem gibi yazarların, Helga Dağyeli gibi çevirmenlerin ve çeşitli akademisyenlerin katıldığı Yaşar Kemal sempozuyumu Almanya’nın Türkiye kökenli ilk Bakanı Cem Özdemir’in açılış konuşmasından sonra akademik çalışmalar, renkli anılar ve anektotlarla çok canlı ve güzel geçti. Konuşmalarda Yaşar Kemal’in politik yanının biraz geri plana itilmesine üzülmekle beraber, ekolojik yanının, doğa sevgisinin böylesine ön plana geçmesini hoş bir sürpriz olarak yaşadım.
Ama benim açımdan belki de en güzeli film gösterileriyle, müzikle, sunuş ve söyleşilerle dolu çok yoğun bu iki gün içinde Yaşar Kemal aramızdaymış ve bizlerle sohbet ediyormuş gibi bir duyguya kapılmam oldu, bunda belki de gençliğimden bu yana Yaşar Kemal’le karşılaştığı anların belleğimde canlanması da etkileyici olmuştur.. Kimi insan vardır üzerimizde sadece iz bırakmaz yaşamımızı da bir şekilde etkiler. On sekiz yaşımdayken lise ödevi olarak Yaşar Kemal’le röportaj yapmaya gittiğimde, şaşırmıştım. Çünkü onun dünyası bana çok yabancı bir dünyaydı. İnsanların ezilip kakıldıkları, kıyasıya sömürüldükleri adaletsizliklerle dolu bir dünyaydı bu, ama romanlarında yarattığı insanlarda yine de inanılmaz bir güç vardı, direnme, karşı koyma gücü.
Aynı gücü ve otantikliği Yaşar Kemal’de de hissetmiştim. İnce Memed’in haksızlıklarla mücadelesini, “Sarı Sıcak’ta ilk kez büyüklerle birlikte sabahın köründe tarlalarına çalışmaya giden minicik bir çocuğun öyküsünü, “Kalemler’de hırsız damgası yiyen yoksul bir çocuğun yaşadıklarını, “Allahın Askerleri’nde sokak çocuklarının yaşamlarını kimbilir kaç kere okumuşumdur.
VE KADINLAR…
Yıllar içinde ben de Almanya’ya iş bulmak için göç eden, yaşam savaşı veren kırsal kesimden insanları tanıdıkça, onları dinledikçe, acılarına, hırpalanmalarına birinci elden tanık oldukça, Van, Ağrı gibi bölgelere gidip o yörelerdeki çocukların, özellikle de kızların ve kadınların yaşadıklarını gördükçe Yaşar Kemal’i daha da iyi anladım.
Onun dünyasındaki kadınlar Meryemce gibi güçlü kadınlardı, erkeklerle birlikte savaşıyorlar, onları sömürenlere başkaldırıyorlardı, korkusuz ve cesurdular. Ama bu dünya sevdiği adam, kocası ve oğlu tarafından kuşatılan ve sonunda namus adına öz oğlu tarafından öldürülen Esme’nin öyküsünde olduğu gibi (Yılanı Öldürseler) bütünüyle ataerkil bir dünyaydı, kadınlar da ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar bu kısır döngünün içindeydiler.
DENİZ FENERİ
Bugün kendi yazdıklarımda farklı toplumsal katmanlardan ve kültürlerden gelen ve ataerkilliğin duvarlarını kırmaya çalışan kadınların izini adım adım sürerken, onca kadınla röportaj yapıp yaşadıklarını ruhumda hissederken Yaşar Kemal’i çok düşünüyorum. Kimi yazar vardır deniz feneri gibidir, pırıltılı bir ışık yayarlar çevrelerine. Benden önceki kuşağın Yaşar Kemal’in, Nazım Hikmet’in, Aziz Nesin’in ışığı hep eşlik etti bana. Acaba bizden sonraki kuşaklar da bu ışığı görecekler mi?
Günümüzde hepimizin etkisi altında olduğumuz dijital dünya kuşaklar arası farkı giderek baş döndürücü bir uçuruma dönüştürüyor. Bizim kuşak dijital dünyanın zorlu yollarında düşe kalka yürürken, bu dünyanın içine doğan bizden sonrakiler günlük yaşamın zorluklarını robotların ya da akıllı telefonların üstlendiği çok daha rahat bir dünyanın içindeler, ama dijital dışı dünyayı da yeterince tanımıyorlar. Dijital dünyanın yapay ışığında doğup büyüyenler, bu dünyanın içinde sosyalleşenler Yaşar Kemal’i okuyabilecekler mi, onun anlattıklarına benim on sekizimde yaptığım gibi içtenlikle, hayranlıkla kulak verecekler mi yoksa Yaşar Kemal geçmişte kalan bir dünyanın insanı mı?
Savunduğu değerlerden izler kalacaktır mutlaka. Sözgelimi hümanist yaklaşımı, savaşa karşı duruşu, her koşulda barışı savunması, adaletsizliğe direnişi, belki de doğa sevgisi etkisini sürdürmesine sürdürecektir de, bizim bugün ölümsüz olduğunu düşündüğümüz ancak okunması büyük bir sabır, emek ve zaman isteyen yapıtları da gelecek kuşaklarda okuyucusunu bulacak mı? Bunu kuşkusuz gelecek gösterecek.
En Çok Okunan Haberler
- 6 yaşındaki Şirin'i katleden şahsın ifadesi ortaya çıktı
- Ünlü oyuncu gözaltında: Marketten 'zeytinyağı' çaldı
- Erdoğan'a ve Yerlikaya'ya çok sert yanıt!
- Oy oranını en çok artıran parti hangisi?
- Tutuklanan baba cezaevinde ölü bulundu
- Erdoğan'dan Özel ve İmamoğlu'na tazminat davası
- 'Fethullah Gülen hayatta olsaydı...'
- 'Sanki mağdur olan Esenyurt değilmiş gibi...'
- Mitinge neden katılmadığını açıkladı
- Tek kalemde milyarlık vergi borçları silinenler nerede?