Türkiye'de üç konser verecek olan Kovacs: 'Hikayemi anlatmak istiyorum'

Hollandalı müzisyen Kovacs, 3 konser vermek üzere Türkiye’ye geliyor. İstanbul, Ankara ve Antalya’da dinleyicileriyle buluşacak Kovacs ile Cumhuriyet için konuştuk.

Yayınlanma: 29.08.2022 - 11:45
Türkiye'de üç konser verecek olan Kovacs: 'Hikayemi anlatmak istiyorum'
Abone Ol google-news

Kovacs (tam adıyla Sharon Kovacs) ilk dinleyişte sizi kavrayan o özel seslerden birine sahip. Sanki başka bir zamandan gelen, geçmişin o uzak ama büyülü tınısını taşıyan şarkıları var. En son “Fragile” adlı single’ını yayınlayan sanatçı şu günlerde Türkiye’de 3 konser vermeye hazırlanıyor.  

31 Ağustos’ta Antalya Aspendos Açıkhava Tiyatrosu’nda, 1 Eylül’de Ankara Cer Modern’de ve 3 Eylül’de İstanbul Maslak Uniq’de sahne alacak Kovacs ile uzaktan bir söyleşi yaptık.

Bağımsız sanatçıların yollarından şaşmamalarını söyleyen Kovacs son albümünün kayıtları için bir araya geldiği İstanbul Strings ile olan çalışmasını ve Fuat Güner ile olan dostluğunu da anlattı.

- Türkiye’de daha önce de konserler verdiniz. Nasıl izlenimler edindiniz bu konserlerde?

Türkiye'ye pek çok kez geldim ve çok çok sevdim. Babylon, Garage ve Zorlu gibi büyük-küçük pek çok farklı mekanda ve festivallerde konserler verdim. Şimdi Türkiye'nin farklı şehirlerine de geleceğim; bunun için çok heyecanlıyım çünkü daha önce sadece Istanbul'a gelmiştim. İzmir ve başka şehirler ile ilgili çok güzel şeyler duydum; o yüzden Istanbul dışındaki şehirleri de görmek istiyorum. Bu yüzden çok heyecanlıyım.

- Bu kez 3 konser için Türkiye'ye geliyorsunuz ve bu konserlerin biri de Aspendos'taki devasa antik tiyatro. Böyle bir mekanda sahneye çıkmak nasıl bir duygu yaratıyor sizde?

Aspendos'ta sahne almak, öyle bir atmosferde konser vermek ve yeni şarkımı orada söylemek eminim  büyüleyici olacak. Sabırsızlıkla bekliyorum.

- Sesiniz ve tarzınız Amy Winehouse, Billie Holiday gibi puslu, gölgeli, isyankar sesleri getiriyor akla. Adınızın onlarla birlikte anılması nasıl bir his sizce?

Bu büyük bir iltifat. Umarım hala stil olarak sadece Sharon Kovacs'ımdır. Çünkü Dünya'da herkesten tek bir tane var ve en iyisi kendiniz olabilmek. Fakat tabi ki temelim eski müziklerden geliyor. Ve eski müziklerde çok daha fazla dürüstlük ve kırılganlık olduğunu düşünüyorum. Ve ben bunu seviyorum. Ve o sesler çok güzel, özel kimlikleri var... bu çok güzel bir şey.

- Sinead O'Connor'dan beri 'shaven head'in (kazıtılmış kafa) bu kadar yakıştığı bir kadın şarkıcı görmemiştik. Neden kazıdınız saçlarınızı, özel bir nedeni, hikayesi var mı?

Bir çok sebep var ama bunların başında kullanımının çok kolay olması geliyor. Birçok konuda mükemmeliyetçi biriyim ve saçlarım da bu anlamda mükemmel olmalı. Aslında klibimi çekerken saçlarımı biraz uzattım. Halen da biraz saçım var. Ama onlar yokken hayatım daha rahattı :) Elbette bunu hiç anlamayan, küçük beyinli, dar görüşlü insanlar da var. Onlar için saçınız yoksa çok üşüyorsunuzdur ya da delisinizdir mesela :) Ya da bir erkeğe benzemek için yapmışsınızdır. İnsanların düşündüğü tüm bu şeyler benim için hiçbir şey ifade etmiyor. Nasıl göründüğünüzden ziyade, size nasıl baktıklarıyla ilgili bir şey bu.

- İstanbul Strings ile yolunuz nasıl kesişti ve birlikte nasıl bir çalışma yürüttünüz?

Bu çok komik bir hikaye. Albümümde onlarla pek çok şarkı kaydettim. Yeni şarkım da Türkiye'ye gelmeden hemen önce 26 Ağustos'ta çıktı. Bu şarkıdan dolayı çok mutluyum. Nasıl tanıştığımıza gelince, bir kaç sene önce Fuat Güner ile bir röportaj yapmıştık. Hollanda’nın Eindhoven kentindeki evime gelmişti. Sonra arkadaş olduk. Daha sonra bir telefon görüşmemizde bana birlikte bir şarkı yapmak istediğini söyledi, albümü için. Bunu mutlulukla kabul ettim, bence çok iyi bir müzisyen.

Ona kendi albümüm için bazı kayıtlar yapmam gerektiğini ve belki İstanbul’da bunları da yapabileceğimi söyledim ve prodüktörümle birlikte İstanbul’a gittik. İstanbul’da 2 hafta kadar kaldım, kayıtlar yaptım. Sonra Fuat’a kayıtlarda yaylılar da kullanmak istediğimi söyledim ve o da bana Istanbul Strings'ten bahsetti, bana bazı kayıtlarını dinletti. Evet dedim istiyorum! Hemen stüdyoya girdik. Çok hızlıydılar, 1 günde kayıdı tamamladılar. Kayıt aşamasındaki en güzel zamanlardan biriydi. 

- Müzik dışında sanatsal üretimleriniz de var. Bunlardan bahseder misiniz, sanat nasıl bir ifade alanı sizin için?

Esasen çok büyük... Bu 3 sene boyunca, pandamı sırasında yani, radarda kayboldum ve her şeyi organize etmeye çalıştım. Vizyonumdan uzaklaştım. Majör bir firma ile çalısıyorsanız, her zaman en iyisi olmak zorundasınız, sorumluluğunuz çok fazla oluyor. Böyle olduğunda bazı şeylerden uzaklaşıyorsunuz. Bunu farkettiğimde hayallerime doğru da gitmem gerektiğini anımsadım.

İletmek istediğim mesajın tam benim istediğim gibi olmadığını anladım ve farklı arayışlara, sanata yöneldim. Şimdi bağımsız olarak kendi sanat eserlerimi, videolarımı üretmeye başladım. İnsanlara doğru şekilde ulaşmanın en doğru yollarından bir olduğunu düşünüyorum bunun. İnsanlara sadece zihnimdeki en iyi hikayeyi iletmek istiyorum. 

- "Güzel bir gün" nasıl bir şeydir sizin için? Kendinizi ne yaparken iyi hissedersiniz?

Bir orkestra ile birlikte müzik yapmak beni özgür hissettiriyor. Müzik, arkadaşlar, resim yapmak benim için mutlu ve güzel bir günün tarifidir diyebilirim. Geri kalan her şey dikkatimi dağıtıyor.

- Müzik benim için terapi demişsiniz bir yerde... Peki ya tekila?

Bazen tekila da bir terapi benim için, doğru… O şarkıyı pandemi sırasında yazdım, iç arayışlarımın başladığı günlerde… Yeni albümüm de büyük ölçüde hep bu arayışlarla ilgili. İlk zamanlar tüm konserler iptal edildiğinde şimdi ne yapacağım diye düşünmeye başladım. O zor zamanlarda kaçmak istiyor insan, kötü duygulardan, endişelerden… “Tekila” şarkısı da biraz onu anlatıyor. Zaten sonrasında da terapiye başladım. “Tekila” birçokları için endişelerinden uzaklaşmanın bir sembolü oldu diyebilirim. “Tekila”yı yazarken Portekiz’deydim ve çokça Fado dinledim. Fado da bence sarhoşluk içeren, kaybetmeyi anlatan bir müzik türü, çokça pişmanlık var içinde. 

- Kendi özgün sesini ve tarzını korumak isteyen sanatçılar bugünün müzik sektöründe nasıl ayakta durabilirler, siz nasıl yapıyorsunuz? 

Dürüst konuşmak gerekirse çok kolay değil bu dediğiniz. Şu sıralar müzik sektöründe birçok şey değişiyor. Eskiden bir şeyleri geliştirmek için çok fazla para harcanırdı ama şimdi internet var ve kendinizi geliştirmeniz daha kolay, sosyal medyayla olsun başka yollarla, başlamak daha kolay. Benim gibi anaakım müziğin dışında kalan sanatçılar için bazı zorluklar var elbette. Şu sıralar müzik endüstrisinden neyin daha çok sattığına bakılıyor ve bağımsız, genç sanatçılar eskisine göre daha az para kazanıyor. Benim tavsiyem kendi bildiğiniz müziği yapın ve size inanan birilerini bulun.

Elbette büyük plak şirketleriyle çalışmak iyi bir şey, çok iyi para var orada ama bazen yaratıcılık anlamında çok da iyi olmuyor bu, çünkü yaratıcılık satın alınabilecek bir şey değil. Başka türlü gelen bir şey yaratıcılık, hiçlikten geliyor belki… Sonuçta çok popüler olduğunuzda büyük şirketler sizi kapıyorlar ama değilseniz çok zorlaşabiliyor iş. Yani bağımsız başlayıp, doğru ortakları ve iyi dağıtımcıları bulmak en iyisi. Gerekirse bankadan ya da amcanızdan falan borç alarak da başlayabilirsiniz. Sosyal medyanız da güçlüyse bazı şeyleri başlatmak mümkün artık günümüzde.


İlgili Haberler

Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler