Tarihimize tanık bir Avrupalı’nın vicdanının sesi! Özdemir İnce’nin yazısı...
Fransız aykırı tarihçi ve Doğu uzmanı Gaston Gaillard’ın Türkler ve Avrupa adlı talihsiz kitabından söz etmek istiyorum. Gaillard’ın kitabı 1920’de yayınlandı ve bildiğim kadarıyla bir daha basılmadı. Derken bir babayiğit yayıncı (Kanon Yayınları, Ocak 2021) çıkıp kitabı yayımladı. Onur sahibi bir tarihçi çıkıp Avrupa’nın Türklere karşı ırkçı bir politika sürdürdüğünü, I. Dünya Savaşı’nın Osmanlı’ya karşı bir tür Haçlı Savaşı olduğunu yazıyor. 1920’de Ermeni sorununa el atıp, Kafkaslar’da ve Doğu Anadolu’da yaşananları anlatıyor, ki anlattıklarından bir soykırım izlenimi edinmek mümkün değil. Kitap 1920’de yayınladığına göre, kimse Gaillard’ın Cumhuriyet tarafından tavlandığı iddiasında bulunamaz. Kitap bu bakımdan çok önemli!
Fransız gezgin ve koloni yöneticisi, aykırı bir tarihçi ve Doğu uzmanı Gaston Gaillard’ın (1860-1927) Türkler ve Avrupa (Kanon Yayınları, Ocak 2021) adlı talihsiz kitabından söz etmek istiyorum.
2005’ten itibaren, Ermeni gailesi kaç kez gündeme geldiyse bu konuda 15 yıl içinde onlarca yazı yazdım. Kitap gazetecilerin, gazeteci kökenli yazıcıların, tarihçilerin bağnazlık, “neme lazımcılık” ve egoizmleri, imece etiğinden uzaklıkları nedeniyle ortada kaldı.
Derken bir babayiğit yayıncı çıkıp kitabı yayımladı. Gene “tısssss”. Sabırla bu “tısss” sesini diledikten sonra “Kitap hakkında herhangi bir yazı çıktı mı?” diye araştırdım. Çıkmamış. Görmediğim varsa yazarından özür dilerim. Bu rezilliği ihbar etmek için bu yazıyı yazıyorum.
Gaston Gaillard’dan ilk kez 27 Nisan 2005¹ ve 29 Nisan 2005² tarihlerinde söz etmişim. Daha sonra aynı konuda onlarca yazı yazım, televizyonda söz ettim. Üstelik bu yazılar kitaplarımda yer aldı.
Bir Allah’ın kulu merak edip “Yahu bu herif” ne diyor demedi. Oysa Ermeni konusunda, Yunan konusunda mangalda kül bırakmıyorlardı. Şimdi bu yazılarımdan birini okuyacaksınız:
ERMENİ GAİLESİ3, GASTON GAILLARD VE TÜRKLER4
“Fransız Büyükelçisine Mektup” başlıklı yazım (1 Ocak 2012) yayınlandıktan sonra okurlardan olumlu tepkiler aldım. Yazımın yabancı dillere çevrilip (benim ya da Hürriyet gazetesi tarafından) dünyaya yayılması isteniyor(du).
Bunlardan biri de eski bakanlarımızdan Bülent Akarcalı’nın mektubu. Şöyle yazıyor:
“Sütununuzda yayınladığınız yazının Fransızcasının Fransız basınına ve milletvekilleri ile senatörlerine gönderilmesi ciddi etki yaratır. Geçmişte benzer konularda hazırladığım çeşitli dillerdeki mektupları paket halinde o ülkedeki elçiliğimize gönderirdim. Onlar da elden dağıtırlardı. Saygın gazeteci ve edebiyat adamı kimliğiniz yazının tarihi içeriğine önemli inandırıcılık kazandıracaktır.”
Sayın Akarcalı’ya son cümlesi için teşekkür ederim. Doğrusunu söylemek gerekirse, yazının yabancı dillere çevrilip ilgili ülkelerde dağıtılması çok iyi olur. Ancak bunu yapmak ne benim ne de Hürriyet gazetesinin işi. Bu iş Dışişleri Bakanlığı’na ve Paris Büyükelçiliği’ne düşer.
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI VE PARİS BÜYÜKELÇİLİĞİ GAILLARD VE KİTABINI MERAK ETTİ Mİ?
Gaston Gaillard’ın Türkler ve Avrupa (Les Turcs et l’Europe, The Turcs and Europe) adlı kitabından 2000 yılından bu yana kaç kez söz ettim, sayısını unuttum. Acaba Dışişleri Bakanlığı ve Paris Büyükelçiliği Gaillard’ı ve kitabını merak etti mi?
Gaillard’ın kitabı 1920 yılında yayınlandı ve bildiğim kadarıyla bir daha basılmadı. Belki de 1920 yılında Türklere olumsuz ön yargılarla saldırmadığı için tekrar yayınlanması engellendi.
Gaston Gaillard sıradan bir tarihçi değil, kitabı yayımlayan Librairie Chapelot’nun belirtiğine göre çok önemli bir savaş tarihçisi.
Kitap, Ağustos 1920’de bitip aynı ay yayınlandığına göre; henüz I. ve II. İnönü Savaşları (1921) yapılmamış ancak Sevr Antlaşması’nın (10 Ağustos 1920) parçaladığı Osmanlı İmparatorluğu haritasına yer verildiğine göre kitap bu antlaşma ile sona eriyor ve ay sona ermeden yayınlanıyor. BMM (Büyük Millet Meclisi) ve Fransa arasında Ankara Anlaşması da henüz yapılmamış. Kurtuluş Savaşı girişiminin nasıl sonuçlanacağı henüz belli değil.
BİZİM TARİH BİLGİN VE BİLİCİLERİN BU, ÇOK ÖNEMLİ KİTAPTAN HABERİ VAR MI?
Ama onur sahibi bir tarihçi çıkıp Avrupa’nın Türklere karşı ırkçı bir politika sürdürdüğünü, I. Dünya Savaşı’nın Osmanlı’ya karşı bir tür Haçlı Savaşı olduğunu yazıyor.
Ardından, 1920 yılında Ermeni sorununa el atıp, Kafkaslar’da ve Doğu Anadolu’da yaşananları anlatıyor, ki anlattıklarından bir Soykırım izlenimi edinmek mümkün değil. Ermeni gailesinde Britanya, Fransa ve ABD’nin oynadığı korkunç rol tasvir edildikten sonra kitabın sonunda Osmanlı-Ermeni çatışmasında Çarlık Rusya’nın oynadığı oyunlar anlatılıyor.
Kitap 1920 yılında yayınladığına göre, kimse Gaston Gaillard’ın Cumhuriyet tarafından tavlandığı iddiasında bulunamaz. Kitap bu bakımdan çok önemli!
Gaston Gaillard’ın kitabı her bakımdan (Osmanlı’nın sömürülmesi, Hellenleşmiş Anadolu efsanesi, 5 milyonluk Ermeni nüfusu tevatürü, ABD Başkanı Wilson ile Britanya Başbakanı Lloyd George’un şirret kumpasları, Fransız’ın iki yüzlülüğü vb.) çok önemli ama bizim tarih bilgin ve bilicilerinin bundan haberleri bile yoktur. Var mıdır?
BU KİTABI YAYINLAMAK VATAN BORCUDUR, ULUSAL GÖREVDİR!
Kitabın İngilizce çevirisi 1921 yılında Londra’da yayınlanmış (London: Thomas Murby & CO. 1 Fleet Lane, E.C.): Kitabın çevirmeni belli değil. Türk düşmanlığının doruklara çıktığı 1921 yılında adını koymayı göze alamamış olmalı. Ama yayıncıyı kutlamak gerek.
Kitabın 1921 baskısını ve 1921 baskısının Nabu Press tarafından yapılan tıpkı basımını (14.10.2011) Amazon.com’da bulabilirsiniz.
Buraya gelmeden, kitabın Türkiye’de yayınlanması işini bir yayıneviyle görüştüm. Ay sonunda ülkeye dönünce, tekrar konuşacağım. Bu kitabı yayınlamak bir vatan borcudur, ulusal görevdir. Ben hâlâ “vatan borcu”na ve “ulusal görev”e inanan biriyim.
Haklarını yemeyeyim: Gaston Galillard’ın adını Tête de Turc ekibinin hazırladığı dosyadan (2000 yılından biraz sonra) öğrendim. Kendilerine teşekkür ederim. Bu konuda yazdığım gazette yazılarını Google’a adımı ve Gaston Gaillard’ın adını yazarak görebilirsiniz.
Tête de Turc ekibinin hazırladığı raporu bir rastlantı sonucu okumasaydım Gaston Gaillard’ın adını ve önemli kitabının varlığını öğrenemeyecektim. Dolayısıyla büyük bir olasılıkla Avrupa ve Türkler ülkemizde yayımlanmayacaktı. Kitabı yayımlayan Kanon Yayınevi’ne teşekkür ederim.
Çevirmenin5 önsözü son derece önemli. Zühal İnal Baylıcı gibi bilinçli bir çevirmenin bu doğrucu ve adil olduğu için muhteşem kitabı çevirmesi beni çok mutlu etti.
ISRARLA GÖRMEZDEN GELİNEN TÜRKLER!
“Böylesine önemli! BİR ESERİ Türkçeye tercüme etmeye başlamadan önce ağır bir sorumluluk üstlendiğimin farkındaydım.
Ancak kaynaklarda sadece bir kâşif ve savaş tarihçisi olması dışında neredeyse ve nedense başka hiçbir kişisel bilgiye rastlanmayan bu Fransız yazarın, yine meçhul bir gönüllü tarafından İngilizceye aktarılmış bu eserini, nihayet ait olduğu topraklarda anlaşılır bir dile kazandırıyor olmanın bilinci, benim için çok daha ağır bir sorumluluğu da beraberinde getirdi.
Kadim tarihimizin en zor koşullarına tanıklık etmiş bir Avrupalı’nın belli ki vicdanının sesi haline gelmiş sayfalarca bilgi ve belgeyi Türkçeye çevirirken çoğu yerde duygusal anlar yaşadığımı da inkâr edemem.
Gaston Gaillard, bu kitapla Türklerin ısrarla görmezden gelinen ferasetini, âlicenaplığını ve buna mukabil yüzyıllardır uğradığı haksızlıkları tüm dünyanın yüzüne haykırırken, aslında bizlere de çok önemli bir eseri hediye etmiştir ve tam yüz yıl sonra, onu hak ettiği ilgiye kavuşturmak bugün ne mutlu ki bizlere nasip olmuştur.
ÇEVİRMEN BAYCILI: ‘GAILLARD’A ÜLKEM ADINA MİNNET DUYUYORUM’
Kitabın içeriğinde yer yer karşılaştığımız tarihler, günümüz kaynaklarına göre bazı küçük farklılıklar göstermektedir. Bunun, tamamen yazarın elindeki notlara ve o günün şartlarındaki kısıtlı kaynaklara bağlı nedenlerden olduğu aşikardır.
Bizler kitaptaki rakamsal bilgileri tamamen orijinaline sadık kalarak yansıtmanın yanı sıra, güncel kaynaklara dayalı bilgileri de dipnotlar aracılığı ile sizlere aktarmaya çalıştık.
Bu titiz çalışmayı bizlere kazandıran Gaston Gaillard’a ülkem adına sonsuz bir minnet duyuyor ve bu şerefli misyonu birlikte üstlendiğimiz değerli yayıncım İlker Balkan’a ve Kanon Kitap çalışanlarına teşekkürü bir borç biliyorum.” Zuhal İnal Baycılı (Ekim 2020)
AVRUPA: ‘TÜRKLER, AVRUPA’DAN GİDİN!’, ASYA: ‘TÜRKLER, BOZKIRA GİDİN!’
Gaston Gaillard, “Bundan bir asır kadar önce Elisee Reclus6 şöyle yazmış” diyor:
“Yıllarca, yalnız Osmanlı liderlerine değil, Türklerin tümüne karşı ‘Avrupa’dan gidin!’ çığlıkları atıldı. Bu zalimce isteğin kısmen yerine getirildiği herkesçe bilinen bir gerçek; Makedonya, Trakya, Bulgaristan ve Yunanistan’ın Teselya bölgesinden gelen yüz binlerce Müslüman göçmen güneydeki Küçük Asya’ya sığındılar.
Bu muhacirler ata diyarını terk etmek zorunda kalmış sefil insanlardı; toplu göç halen devam ediyor ve büyük olasılıkla Aşağı Rumeli’nin tamamında dilleri ve gelenekleri Avrupalılaşana dek sürecek.
Oysa Türkler bugün Asya’da bile tehdit altındalar. Şimdi yeni bir çığlık yükseliyor: ‘Bozkıra gidin!’ ve korkularımız, bizi bu isteğin de yerine getirileceğine dair şüphelere sevk ediyor.
Düşman ırklar aralarında hiç mi uzlaşamazlar? Bir medeniyet birliğinin sağlanması için mutlaka halkların özellikle de dürüstlük, özsaygı, cesaret ve hoşgörü gibi en asil niteliklerin feda edilmesi mi gerekiyor?”7
RECLUS: ‘TÜRKLER, NEREDEYSE YAHUDİLER GİBİ GÜNAH KEÇİSİ HALİNE GETİRİLDİ!’
Boğazın her iki yakasında birbiriyle karışmış halde yaşayan bu farklı ırklar hakkında Elisee Reclus şöyle bir yorumda bulunur:
[…] “Dolayısıyla Rumeli’de ve Anadolu’da yaşayan Müslüman unsurlara, örneğin ortak atalarından çok Yunanlara yakın olan Arnavutlara, onların dışında Pelasglara, Boşnaklara ve Müslüman Bulgarlara, haremleri dolduran Gürcü ve Çerkez kadınların çocuklarına, Araplara, hatta Afrika zencilerinin torunlarına kadar çok farklı kökenlere sahip Müslümanlara ‘Türk’ ortak adı ile seslenmek hatalı bir yaklaşımdır.
Zira bu unsurların bazıları, aralarında geçen tüm iç ve dış çatışmaların ve bütün ezeli düşmanlıkların suçunu daima Türklere yüklemiş, yaşanan tüm talihsizliklerin sebebini hep Türklere atfetmişlerdir. Türkler, neredeyse tıpkı Yahudiler gibi günah keçisi haline getirilmişlerdi.”
TÜRK AHLAKI VE HOŞGÖRÜSÜ
Oysa, doğuya yaptığı seyahatlerle tanınan ve 1667’de İran’ın Miyane şehrinde ölen Fransız gezgin M. de Thevenot8, 1665 yılında Türk ahlâkı ve hoşgörüsü üzerine türlü övgülerde bulunmuştu.
Elisee Reclus ise bir yazısında şunları yazmıştır:9 “Türklerin hegemonyası sadece dış dünyaya yöneliktir ve aslında maneviyata hiç dokunmazlar; bu yüzden Türkiye’deki pek çok etnik grup, Avrupa'nın en gelişmiş ülkelerine göre her açıdan çok daha kapsamlı bir özerkliğe sahiptir.”
İtalyan asıllı Fransız yazar Ubicini10 de buna benzer sözler söylemiş, ayrıca İngiliz elçi Sir H. Bulwer11 da şöyle bir yorumda bulunmuştur:
“İnanç ve vicdan özgürlüğü konusunda Türkiye'de hâkim olan din diğer dinlere mensup halklara, Hristiyan ülkelerinde çok nadir rastlanan bir hoşgörüyü bahşeder.”
LE FIGARO VE DOĞU SORUNU!
Kitabın son sayfasında bir tarih yazıyor: Ağustos 1920. Demek ki bu tarihi izleyen iki-üç ay içinde basımı yapılmış. 12 Aralık 1920 tarihli LE FİGARO gazetesinin edebiyat ekinde Türkler ve Avrupa hakkında bir tanıtım yazısı var.
Şöyle: “Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılması, bize Doğu sorununa bir çözüm gibi görünmekten çok, yeni ve sayısız zorlukların kaynağı gibi görünüyor, çünkü bu sorun bir haksızlık olduğu kadar bir hata da.”
Bu mantıklı ve ileri görüşlü çalışmanın son sayfalarında, özellikle Bay. G. Gaillard’ın ifade ettiği gibi, kitap Doğu’da Fransa'nın geleceği hakkında endişe duyan herkese şiddetle tavsiye edilir.
Bay G. Gaillard, Avrupa'da Türklerin rolüne hızlı bir tarihsel bakış attıktan sonra, bu çalışmada ilk olarak mütarekeden bu yana meydana gelen olayları anlatıyor.
GAILLARD’IN PARİS KONFERANSI VE SEVR ANTLAŞMASI’NA ELEŞTİRİLERİ…
Bu vesileyle, Konferansın (Paris Konferansı’nın) uzun müzakereleri sırasında aldığı ve Sevr Antlaşması'na geçirdiği kararları eleştirel bir şekilde inceliyor.
Yazar, düşmanlıkların sona ermesinden bu yana Doğu politikamızın hatalarının büyük ölçüde Rusya'ya karşı benimsenen politikadan ve maruz kaldığı Pan-Rus etkilerinden kaynaklandığını göstermektedir.
Fransa'nın, İngiltere tarafından İstanbul’un işgaline katılmasına izin vermesine ve tarihsel politikasına aykırı olarak Osmanlı İmparatorluğu'nun parçalanmasına izin vermesine üzülüyor.
Son olarak Antlaşma'nın sona erdirmediği görülen çeşitli askeri operasyonları eleştiriyor. Gerektirdikleri önemli masrafların yanı sıra, Bay G. Gaillard, diğer Müslüman ülkelerde olduğu gibi aynı zamanda Doğu’daki durumumuzu tehlikeye attıkları için onları kınıyor.
DE CONSTANT’IN ANKARA ANLAŞMASI’NA YOL AÇAN SORUSU: ‘ORDULARIMIZIN KİLİKYA’DA NE İŞİ VAR?’
Bu yazıyı kitaptan yaptığım bir alıntıyla bitireceğim: Fransız “Senato üyesi d’Estoumelles de Constant, aylarca Dışişleri Komitesine, bir gün önce de Senato’ya büyük bir tevazu ile ricalarda bulunmuş ve ‘Bir buçuk yıldır Küçük Asya’da devam eden ve Mezopotamya’ya doğru ilerleyen gizemli askeri operasyonlar hakkında’ hükümetten bilgi istemiş, ancak şu soru üzerine Senato’da bir tartışma başlatmayı yerinde bulmuştu: ‘Bizim ordularımızın Kilikya’da ne işi var?’”
Bu soru Ankara Anlaşması’na yol açan sorudur.
¹ Gaston Gaillard’ın itirazı (Hürriyet Avrupa)
² Ermeni Sorununa Fransız Tarihçi Gaston Galiilard’ın Bakışı (Hürriyet)
3 Cumhuriyet Gazetesi, 9.5.2021
4 Hürriyet, 22 Ocak 2012
5 Zuhal İnal Baycılı
6 Jean Jacques Élisée Reclus: Fransız coğrafyacı, tarihçi, yazar, vejetaryen, anarşist, Paris Coğrafya Cemiyeti üyesi. 20 yıla yakın bir sürede yazdığı La Nouvelle Géographie universelle, la terre et les hommes adlı başyapıtı ile tanınır. (Vikipedi)
7 Age. s.17
8 Jean de Thévenot (16 Haziran 1633-28 Kasım 1667): Fransız Doğu gezgini. 2 Aralık 1655'te Malta üzerinden İstanbul’a gelir. 30 Ağustos 1656'ya kadar burada kalan Thévenot kentin, Köprülü Mehmed Paşa’nın sadrazamlığa getirilmesinden önceki karışık dönemini görür. Ancak gözlemleri daha çok günlük hayata, örf ve adetlere yöneliktir.
9 Age. s.18
10 Jean-Henri-Abdolonyme Ubicini (20 Ekim 1818-28 Ekim 1884): Fransız tarihçi, gazeteci ve Romanya Akademisi’nin onursal üyesi.1844'ten itibaren İtalya, Yunanistan ve Osmanlı İmparatorluğu’nda kapsamlı seyahatlere çıktı. Osmanlı İmparatorluğu ve Tuna Prenslikleri hakkında, en önemlileri arasında Lettres sur la Turquie (Türkiye Üzerine Mektuplar) olan birkaç çalışma yayınladı
11 Sir Henry Bulwer, Abdülmecit’in hükümdarlığı sırasında, İngiltere’nin Osmanlı devletindeki elçisi olarak 1858-1865 yılları arasında 7 yıl görev yapmıştı. Emekli olduktan sonra İstanbul’a yerleşmeye karar vererek 1869 yılında bugün Yassıada dediğimiz adayı satın almış adaya Anglosakson kalelerine benzer iki malikâne yaptırmıştı.
En Çok Okunan Haberler
- MHP'de 3 milletvekilinin istifası istendi!
- 2'si ağır, 3 polis yaralandı!
- Uğur Dündar'ın 'babalık' davasında karar çıktı
- Kadınlara cehennem hazırlayanlar
- İtirafçı Nevzat Bahtiyar'dan sürpriz hamle geldi
- Cem Garipoğlu soruşturmasında karar!
- Storm Shadow füzesi Rusya'ya ateşlendi!
- MSB açıklamasında 'Erdoğan' ayrıntısı
- Nasuh Mahruki'nin tutuklanma gerekçesi belli oldu!
- Mauro Icardi'den Wanda Nara açıklaması!