’Yedi Ses’

Kuşkusuz Rita Guibert’in Yedi Ses’ini (Can Yayınları) önemseten söyleşilerin tek bir kişi tarafından yapılması, bir coğrafyayı / kültürü / edebiyatı tanımlayan yedi yazarın bir araya getirilmesidir. Gazeteci Rita Guibert’in elli yıl önce yaptığı söyleşilerin bugün derinlikli bir anlam taşımasını onun kavrayıcı, bilen bakışana da borçluyuz. Bugün okurla buluşan Yedi Ses’in çevirmeni Celâl Üster’in altını çizdiği de budur: Halen geçerliliklerini korumaları: “Guibert’in özellikle edebiyat, kendi yapıtları ve dünya görüşleriyle ilgili sorularına verdikleri yanıtlar canlılığını bugün de yitirmiş değil.”

Yayınlanma: 22.06.2022 - 00:03
Abone Ol google-news

LATİN AMERİKA İMAJINI OLUŞTURAN YAZARLAR

Gıpta ettiğimi söyleyemem! Ama öyle bir kitap kurmayı isterdim. Aklıma koyduğumu yapan biri olsam da, yazar söyleşilerine yöneldiğimde, bunları mutlaka ‘şöyle bir kitap hazırlayayım,’ diye düşünmedim.

Oysa düşünmek gerekirdi, gerçi yaptığım yazar söyleşilerinin bir bölümünü önce Söz Uçar Yazı Kalır (1999), ardından da iki cilt olarak Yüzyılın Son Tanıkları (2004) adıyla yayımladım.

Bugün dönüp baktığımda kitaplaştırdığım söyleşilerden daha da çoğu arşivimde duruyor. Öyle ki; başlı başına kitaplaşanları (Yaşar Kemal, Aziz Nesin, Adalet Ağaoğlu, Erhan Bener, Türkân Şoray, Emre Kongar) saymıyorum.

Rita Guibert’in Yedi Ses’ini okumaya yönelirken, ilkten bunları düşündüm demeliyim. Onun “Yedi Ses” adını verdiği Latin Amerikalı yazarlar Pablo Neruda, Jorge Luis Borges, Miguel Angel Asturias, Octavio Paz, Julio Cortazar, Gabriel Garcia Marquez, Guillermo Cabrera Infante okurumuzun tanıdığı yazarlar.

Her bir söyleşiyi okurken bu yazarların çağdaşları Carlos Fuentes’in, Mario Vargas Llosa’nın, Jorge Amado’nun eksikliğini hissettiğimi söylemeliyim. İyi kötü dünyada Latin Amerika Edebiyatı imajını oluşturanlardır bunların her biri.

Kuşkusuz kitabı önemseten söyleşilerin tek bir kişi tarafından yapılması, bir coğrafyayı/kültürü/edebiyatı tanımlayan yedi yazarın bir araya getirilmesidir.

RÖPORTAJ DEĞİL SÖYLEŞİ!

Röportaj değil, söyleşi. Kitabın ayırıcı bir özelliği de bu. Göz ardı edilmemesi gereken diğer bir yan ise Rita Guibert’in de (1916-2007) Latin Amerikalı olması. Söyleşi yaptığı yazarların yazınsal serüvenlerini yakından takip etmesidir.

Söyleşi yapılan her bir yazarın/şairin ayırıcı özelliği, düşüncelerinin taşıyıcı ve kalıcı niteliğidir. Yani sorulan sorularla ortaya çıkan; onların yazıya/hayata bakışlarıyla, neyi/nasıl yaşayıp ettiklerinin öyküsüdür.

Bu tür yazar söyleşilerinin önemli yanları olduğunu düşünürüm. Hele “dönem edebiyatı”nın içinden gelen biriyseniz; konuştuğunuz/konuşturduğunuz kişiler üzerine bilgiyle/bilinçle sorular sormayı öncelerseniz. Sizin söylediklerinizden daha çok onların ne söyleyebileceklerini önemser, öne alırsınız. Ki, bir söyleşinin en önemli yanı da budur. Yani, “dedim-dedi” değildir asla.

Hatırlarım, 1987’de Yaşar Kemal’in karşısına Basınköy’deki evinde yüzü aşkın soruyla çıktığımda; “Bunlar başlı başına bir kitap olur,” demiş, hiç üşenmeden saatlerini bunları yanıtlamaya vermişti.

Rita Guibert’in bundan elli yıl önce yaptığı söyleşilerin bugün derinlikli bir anlam taşımasını onun kavrayıcı, bilen bakışana da borçluyuz. Yaşamlarını ve edebi birikimlerini bildiği yazarları konuşturmasındaki maharet de buradan kaynaklanıyor.

CELÂL ÜSTER: ‘GUIBERT’E VERİLEN YANITLAR BUGÜN DE CANLILIĞINI KORUYOR’

Bugün okurla buluşan Yedi Ses’in çevirmeni Celâl Üster’in altını çizdiği de budur: Halen geçerliliklerini korumaları: “Guibert’in özellikle edebiyat, kendi yapıtları ve dünya görüşleriyle ilgili sorularına verdikleri yanıtlar canlılığını bugün de yitirmiş değil.”

Söyleşilerin en tümleyici yanı bir ortak payda yaratmanın ötesinde, her bir yazarın dünyasını bize açmasıdır. Onları var eden edebi ortam, coğrafi gerçeklik, kültürel/siyasal ve toplumsal birikimin etkilerinin düşüncelerine ve yapıtlarına nasıl yansıdığıdır.

1968-1971 yıllarında yapılan söyleşiler, gazetece Rita Guibert’in tanıklıklarıyla gelen birikimi/bakışı da içerir kuşkusuz.

Dönemin gerçekliğini düşünerek yapılan söyleşileri okuduğumuzda gözlemlediğimiz şu: İçinden geçilen zamana bakışlarının ne denli önemli olduğu.

Neruda’nın kendini tüm açıklığıyla anlatabilmesi, Borges’in kendi zamanının denizlerinde yüzen bakışı, Asturias’ın Karayipli derin duruşu, Paz’ın entelektüel birikimi, Cortazar’ın protest aklı, Marquez’in hayata şenlikli yaklaşımı, Infante’nin sürgündeki ruh hali tümüyle bu söyleşilere yansımıştır.

YİRMİNCİ YÜZYIL LATİN AMERİKA EDEBİYATI OKUMALARI İÇİN BİR GİRİŞ KİTABI

Yirminci yüzyıl Latin Amerika Edebiyatı okumaları için bir “giriş kitabı” olarak da okunabilecek birikimi sunuyor bize Yedi Ses.

Öğretici, yönlendirici, bilgilendirici bir kılavuz da diyebiliriz. Belirli simgelerle adlandırılan bir edebiyatın kökenlerine inmek, kurucu yazarlarını keşfetmek için bir el kitabı olduğunu da söyleyebilirim.

Bu birikimi bize sunan da yazarın/gazetecinin şu bakışıdır bence: “En az soru sorarak en çok yanıtı almaya çalıştım. Ne de olsa, amacım kendi adıma konuşmak değil, bu insanların kendilerini anlatmalarını sağlamaktı.”

Üstelik bu tanıklığı birinci elden okumak bir okuma şenliği de sunuyor sizlere.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler