Olivia Wilde'ın yönettiği yapım gerilimli bir sistem eleştirisi: 'Dert Etme Sevgilim!'

Olivia Wilde’ın yönetmen koltuğunda oturduğu “Dert Etme Sevgilim!” (Don’t Worry Darling!) mükemmel ilerleyen bir akışla, izleyicinin zihnini hikâyenin kahramanlarının bir oyunun mu, bir tarikatın mı, yoksa bir kâbusun mu içinde olduklarına ilişkin kurcalarken, gizem ve gerilim kol kola gidiyor.

Olivia Wilde'ın yönettiği yapım gerilimli bir sistem eleştirisi: 'Dert Etme Sevgilim!'
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 24.09.2022 - 02:00

Harry Styles ve Florance Pugh’nun başrolde olduğu filmin hikâyesi her ne kadar “The Truman Show” gibi başka unutulmaz filmleri hatırlatsa da sonuna kadar merak uyandırıyor. Hem orijinal müzikleriyle hem başroldeki Florance Pugh’nun oyunculuk performansıyla da içine çeken ve gittikçe tırmanan bir psikolojik gerilim yaratmayı başarıyor. 

1950’ler atmosferinde renkli evlerle, arabalarla, pikaptan çalan 50’lilerin meşhur “Tears On My Pillow” gibi nahif şarkılarıyla ve aşk dolu eşlerle Kaliforniya’da tepede çölün ortasındaki cici sitede her şey öyle kusursuz görünüyor ki işin içinde bir garabet olduğu hissini de çabucak alıyorsunuz. Filmin merkezindeki Victory projesindeki ev kadınları tüm gün ev işleri yapıp kalan zamanlarında havuz başında ya da dans dersindeyken, kocaları da her sabah kravatlarını takıp, şüphe uyandıran ve sır gibi saklanan yenilikçi cihazlar üzerinde çalışmaya gidiyorlar. Filmin en başındaki parti sahnesinden itibaren tüm çiftler neşe içinde ve sitenin genç çifti Jack (Styles) ve Alice (Pugh) kumrular gibi sevişiyorlar. Bu arada kusursuz hayatlarında tüm site bol bol partiler veriyor ve herkes pek mutlu derken Alice’in arkadaşı Margaret’in (KiKi Layne) tuhaf davranışlarıyla Alice, ters bir şeyler olduğunu hissetmeye başlıyor. 

SAĞLAM GERİYOR

Film özellikle Florance Pugh’nun nefis Pagan tarikatı gerilimi “Midsommar” filminini de hatırlatan gizemi çözüldükçe ve zikir benzeri ya da tuhaf vokallerle de ilerleyen, gerilim hissini artıran müzikleriyle izleyiciyi sağlam geriyor. Alice’in cam arasında olduğu ya da mutfakta streç filmle macerası adeta Elm Sokağı’nda Kâbus gibi. Projenin ve gizemli inovasyonun başındaki ve en az Elon Musk kadar itici olan kötü karakter Frank’i ise Chris Pine canlandırıyor. Filmdeki paranoya Alice ile izleyiciye de geçiyor. 

ZEKİCE SORGULUYOR

Filmin hikâyesini bilmiyorsanız bile Venedik Film Festivali’ndeki “Harry Styles salonda otururken Chris Pine’a tükürdü mü? “şamatasına muhtemelen rastlamış olabilirsiniz. Elbette Harry Styles da tüm dünyada hem eşcinsel erkeklerin hem kadınların arzu nesnesine dönüşen ve bu durumdan faydalanmak için tüm dünyayla flört edercesine davranan yeni nesil glam rock yıldızımız. Tıpkı Harry Styles’ın galalarda giydiği kıyafetlerle, eline sürdüğü ojelerle toplumsal cinsiyet rollerini kafa tutarak sorguladığı gibi “Dert Etme Sevgilim!” filminde de alt metinde cinsiyet rollerine sıkışmışlığımız, kadına ve erkeğe biçilen roller ve sistem zekice sorgulanıyor. Film kapitalist sistemin kakaladığı ancak paradan, kariyerden ve terfiden geçen sahte mutluluk tanımını ve sistemin içine hapsedilişimizi, projede kapana kısılmışlıklarını fark eden Alice’le özdeşleştirerek hissettiriyor. Bu arada Harry Styles’ın performansı beklediğimden çok daha iyi. Ne var ki hem erkeklere hem kadınlara göz kırparak biseksüel imajının ekmeğini yiyen bir pop yıldızı olduğunun yönetmen de farkında olmalı ki film gerçek hikâyeye geçene kadar Harry’i yerli yersiz seviştiriyor. 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon