Okumak, yazmak üzerine aforizmalar (VII) Feridun Andaç’ın yazısı...
Sınırları yıkarak yazmak... Bu, kural tanımamak değil; tam tersi tüm bunları bilip kendi üslubunu / tarzını yaratmaktır. Yinelemekten kaçınmaktır. Yalnızca hikâye anlatarak / okuyarak hikâyeci olunmaz. Sontag’ın şu söyledikleri üzerine iki kez düşünmeli derim: “Ben hep yazılması gerekli olana dair düşünüyorum. Hikâye anlatmakla yetinemem; çünkü sadece bununla sınırlı kalmak istemeyecek kadar çok biliyorum. Binlerce sayfayı bir öğleden sonra betimlemeye harcayabilirsin deneleri yazıp neleri atacaksın? Ne safız, ne de geçmişte yazarları sınırlayan âdetlere takılı kalmak durumundayız.”
95 / “İyi Yazar” Olmak
Bir formülü var mı bunun? Sanmam! Albert Camus seminerimde söylediğim şuydu:
Bir yazar hâlâ kendini yıllar sonra da okutabiliyorsa; önce ne söylediğine bakılmalı. Nasıl söylediği sonra gelir. Bununla çağını aşan yanını görebiliriz. Nasıl söylediği ise onun özgünlüğünü içerir. Ama bir şey de var ki; yazı adanmışlık ister, kendi vermek, sizden istediğini vermek… Gecenin ve gündüzün simyacısı kesilmek…
Susan Sontag ise, “iyi yazar”ın şu dört şeye sahip olması gerektiğini söyler:
“-Yazar dört kişi olmalı:
Deli, saplantılı> malzemeyi sağlar,
Moron> içeriden çıkmasına izin verir,
Üslupçu> beğenidir,
Eleştirmen> akıl.”
Bunlarsız bir yazarı okur musunuz sahi?!
96 / Niçin Yazıyoruz?
Buna 1001 tanım / yanıt getirilebilir. Sıralayalım bazılarını:
Kendimi görmek için… Haz verdiği için… Hayatta kalmak için… Bir “mesele”m olduğu için… Öfke duyduğum için… İnsanlara gitmek için… Dünyanın ağrısını hissettiğim için…
97 / Yazmak, Kucaklamak
Öyle diyordu Sontag, Barthes üzerine yazdığı yazıda: “yazmak kucaklamaktır; her düşünce bir diğerine uzanır.” Düşünce olmadan yazının olabileceğini söylemek zor. Düşündüğünüz için yazıyorsunuzdur. Yazının ucuyla her şeye dokunabilirsiniz. Gitmek yazmaktır, kucaklaşmak, zenginleşmektir.
98 / Okurken…
Durulup arındığımı hissediyorum okurken. Yaşama dengemi bulur, ahenge ererim. Dünyanın nabzını hissederim okurken. Kalemlerim çalışır, zihnimin yolculuklarına eşlik eder her bir sözcük…
99 / Sezgisel Yolculuk
Yazmak biraz de öyledir. Her şeyi planlayarak, projelendirerek yol al(a)mazsınız. En azından benim için öyledir. Sontag, şunu diyordu: “Yalnızca içgüdülerimi, sezgilerimi takip ediyorum.”
Esinleyici bir duyguya, zihninizi depreştiren bir düşünceye vardığınızda bunlarla yolculuğunuzu kaçınılmaz: Devinen içgüdüleriniz, alevlenen sezgileriniz…
100 / Denemeden Romana
Okur olarak güzümü hikâye/öykü ile açtım, sonra romana gittim, oradan da denemeyi keşfettim. Montaigne>Nurullah Ataç>Nermi Uygur kılavuzluk etmiştir ilk günden beni bana. Şiir ise hayatımda hep vardı. Tuhaf gelecektir ama, Montaigne aynı zamanda roman yazma bilincini aşıladı bana diyebilirim. İnsana ve hayata dair neler yazılıp kurgulanabileceğini düşündürdü en azından. Cervantes’in ve Shakespeare’in dünyasına taşıdı…
101 / Bir Yazar Hayatı
Yalnızlık isteyen bir şeydir bu. Bağımsız, kendi başına bir hayat. Zoru değil, zorlu olana seçendir yazar. Çoğu şeyi göze alır, vazgeçişleri vardır. Yazıya bağlanmak için kaçınılmaz olandır bu da. Onun önüne başka bir şeyin geçmesini istemezsiniz.
102 / Yaşadığını Yazmak
“Yaşadığım gibi yazıyorum (ve) hayatım alıntılarla dolu,” diyordu Susan Sontag.
Nasıl yaşıyorsanız öyle yazarsınız derim. Bu kendini anlatmak değildir, kendinden yola çıkmaktır. Bir yaşam felsefesi olmadan yazı felsefesi kurmak çok da mümkün değildir! Yazdıklarınızın içinde her daim yaşadıklarınız / gözlemledikleriniz / hissedip düşündükleriniz de vardır. Anlatma yolunuzun taşlarını böyle döşersiniz.
103 / Sınırları Yıkarak Yazmak
Bu, kural tanımamak değil; tam tersi tüm bunları bilip kendi üslubunu / tarzını yaratmaktır. Yinelemekten kaçınmaktır. Yalnızca hikâye anlatarak / okuyarak hikâyeci olunmaz.
Sontag’ın şu söyledikleri üzerine iki kez düşünmeli derim, çünkü ben defterime iki kez yazdım:
“Ben hep yazılması gerekli olana dair düşünüyorum. Hikâye anlatmakla yetinemem; çünkü sadece bununla sınırlı kalmak istemeyecek kadar çok biliyorum. Binlerce sayfayı bir öğleden sonra betimlemeye harcayabilirsin deneleri yazıp neleri atacaksın? Ne safız, ne de geçmişte yazarları sınırlayan âdetlere takılı kalmak durumundayız.”
104 / Kendin Gibi Yazmak
Sontag’ın şu cümlesi; “Satranç oynayacağım zaman kadınım diye farklı oynamam gerektiğini düşünmem,” bana yazıda ayrımcılığı düşündürttü. Hele hele “kadın yazar” kavramı gündem getirildiğinde söylenenleri hatırlayınca. Özü şu aslında: Kendin gibi olmak, kendin gibi yazmak. Her şeyi anlatabilmenin/her şeyin anlatılabilirliğinin yolu buradan geçiyor bence!
105 / Masa Başında Yazmak
Masayla derdim olduğu için sıklıkla masaya dönmem! Masasız yazılamayacağı bildiğimden anar dururum. Yazmak her ne kadar zihinsel bir yolculuk olsa da, masa sizi disipline eder; çağırır, yaratıcılığınızı tetikler, özdisiplin sağlar… Ötesi, sizin keşfinize bağlı!
106 / Nasıl Yazıyorum?
Kuşkusuz her sorunun bir yanıtı vardır. Hele sorulduğuna göre! Yanıt, hiçbir zaman “doğru”yu aramak değildir, bazen yanlışı/eksiği/kusurlu olanı da gösteririz yanıtlarımızla.
Nasıl yazıyorum sorusunu, neden yazıyorum’la yanıtlamalı sanki! Üstelik iki arada bir derede yazmayan biri olarak, yazmak bende mutlaklıktır. Evet, yazarım, çünkü onsuz edemem. Yazısız bir hayat sıkıcıdır bana göre.
Anlamak / görmek / bilmek / öğrenmek için yazdıklarını söyleyenlere ekleyeceğim şudur: “Doğrusal yazmak”, benim için her gün yazmak, yazacak neden / konu yaratmaktır.
En Çok Okunan Haberler
- Türkiye'nin en ünlü tekstil devi kapandı
- SMA'lı bebeğin babası intihar etti!
- Muğla'da helikopter kazası: 4 kişi öldü!
- 'Su sorununu çözmek, DSİ'nin görevi değil'
- Soğuk havada TIR kuyruğu 30 kilometreyi geçti
- 'Ev hapsi' kararının ardından ilk kez konuştu
- 190 milyon dolarlık dev rövanşta kazanan belli oldu!
- İstanbul Barosu hakkında soruşturma!
- Mide küçültme ameliyatına girdi, doktorlar şoke oldu
- Öğrencisinin Suriye'de Bakan olduğunu öğrendi