O ele geçmez ülkeye doğru… Y. Bekin Yurdakul’un yazısı…
Annie M. G. Schmidt’in kaleminden çıkan, Fiep Westendorp’un olağanüstü resimleriyle okuru sımsıkı kucaklayan hiçbir an; yadırgı, yabancı değil. Neredeyse 75 yıl öncesi ve bambaşka bir ülke... Ona karşın her an, her anlatılan şaşırtıcı derece de bizden / günümüzden... Böyle duyumsayışımızda elbette ki öyküleri dilimize kazandıran Mustafa Özen’in, özenli çabasının da payı büyük.
Ne zaman yazı başına otursam hep aynı şey olur: Nereden başlasam? Nereye doğru akıp gitsem? Gün olur ilk sözcükler akar gelir, sıra bilmeden; buradayım der sanki yazının kendisi... Gün olur ertelerim yazmayı, sonrayı bekler sanki sözcüklerim; sen şöyle bir dolaş gel, derler bir ağızdan...
Bugün küçük bir çocuk heyecanıyla, Jip ile Janneke’den el almışçasına çığlık çığlığa koşup geldiler işte. Ne ki bu kez derdim başka... Tamam, onlardan da (Jip ile Janneke’den de) söz açacağım elbette ancak ilkin onların da fısıldadığı şu konuyu dile getirip kurtulayım:
Birinci kitapta (Beraber Oynayalım mı?) 38, ikincide (Sonsuza Dek Arkadaş) 40 öykü... 78 sahne; hepsi tanıdık, hepsi bizden, hepsi doğal, hepsi alabildiğine yalın, hepsi onca kısacıklığına karşın büyük bir dünya barındıran, hepsi sahici...
Ve iki yapıt aslında yazarın söylemedikleriyle de dopdolu. İşte bugün onların, Jip ile Janneke’nin hangi yaramazlıklarından başlasam söze diye düşünüp durdum epeyce!
Haklısınız, aslında “yaramazlık” değil konu; onların, bütün çocukların dolayısıyla hepimizin hayatı el yordamıyla öğrenme, kavrama, kayda geçirme süreci. Adını “yaramazlık” koyup geçtiğimiz şairin (Edip Cansever) çığlığıyla “o bir daha ele geçmez ülke”de hiç bitmese dediğimiz / hiç doyamadığımız oyunlarımız.
HİÇ DE YABANCISI DEĞİLİZ!
Her öyküde kimi çatışmalar / atışmalar, irili ufaklı kazalar, bu kez hangi duvara karşı çıkacaklar / tırmanacaklar, hangi sınırı aşacaklar heyecanı çıkıyor karşımıza...
Her öyküde kendimizden bir iz, bir ses, bir renk, ne zamandır unutulmuş bir an gelip dikiliyor karşımıza. Aklımızın sinemasında durmaksızın kendi çocukluğumuzda çekilmiş o eşsiz film oynuyor ki senaristi, yönetmeni, başrol oyuncusu tanıdık!
Hemen her sahnede onca diriliğiyle haylazlıklarımız, yaramazlıklarımız, bütün oyun arkadaşlarımız beliriyor; sıralı, karışık... Baştan sona bu duyguyla sürüyor Jip ve Janneke’yle yolculuğumuz.
Çocuklarsa / çocukluksa söz konusu olan, Annie M. G. Schmidt’in kaleminden çıkan hiçbir an yadırgı, yabancı değil. Neredeyse 75 yıl ve bambaşka bir ülke... Ona karşın her an, her anlatılan şaşırtıcı derece de bizden / günümüzden... Böyle duyumsayışımızda elbette ki öyküleri dilimize kazandıran Mustafa Özen’in, soyadının hakkını verdiği özeninin de payı büyük.
ASIL ÖĞRETİCİ OLAN...
Şöyle baksak geçip giden yıllara; unutulmayanların, yanı başımızdan ayrılmayanların, başarılarımızdan çok bize keder verenler olduğu gerçeği gülümsemez mi yılların ötesinden?
Dolayısıyla sıradan, heyecansız, herhangi bir sıkıntıyı barındırmayan anların kayıtlarımız arasında olmadığını fark etmek / görmek hiç de şaşırtıcı değildir. Ve her çocuğun o sahici, o güzelim ilk öğrenme yıllarını irili ufaklı kazalara uğramadan geride bırakma olasılığı da yoktur. Aslında başarı dediğimiz şey de orada, yenilginin kıymetinin bilinmesinde saklıdır.
Jip ile Janneke’nin öykülerinin, bize bunları düşündürmekten öte yaptığı bir şey daha var: İki “oyunbaz”ın (yerinde duramazın) başlarına gelenler / getirdikleri ya da neden oldukları ufak tefek kazalar karşısında anne babaların, bütün olarak yetişkinlerin aldığı tutum.
Schmidt’in, öykülerin arayüzüne özenle serdiklerinin başında, oyunun çocuklara sunduğu büyük zenginliği çoğaltan bu davranışlar geliyor. Öyle ki sessizce sahneye taşıdığı yetişkinler; her zaman anlayışlı, her zaman hoşgörülü, hep bir sabır küpüymüş gibi çıkmıyorlar karşımıza. Hayatın akışına uygun, neyin birincil ya da öncelikli olduğunu unutmadan ve sevgiyle dolu bir fotoğraf veriyorlar.
İKİ BÜYÜK SANATÇI
Jip ile Janneke’nin günlerine tanıklığa durduğunuzda sizi bütün bunların yanı sıra iki büyük sanatçı karşılıyor: Aradan geçen onca yıla karşın eskimeyen öyküleriyle Annie M. G. Schmidt (1911-1995) ve öyküleri okuyup bitirdikten sonra bu kez de resimleri için kitabı yeniden sayfa sayfa dolaşacağınız Fiep Westendorp (1916-2004).
Hollanda’da, küçük bir köyde doğan Annie M. G. Schmidt, dünyanın, savaş zehrini solumaktan yorulduğu yıllara rastlayan çocukluk döneminde içine düştüğü yalnızlık ve mutsuzluk duygularıyla çocuk kitapları okuyarak baş etmeye çalışmış. İlk şiirlerini 14 yaşında yazmış. Ancak yazar olarak adını, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra çalışmaya başladığı gazetede yayımlanan şiirleri ve yazılarıyla, 1950’li yıllarda duyurmaya başlamış.
Fiep Westendorp’un olağanüstü / unutulmaz resimleriyle 1953’ten 1957'ye kadar, bir Hollanda gazetesinde yayımlanan, 1963-65 arasında 5 kitap olarak da basılacak öykü dizisi “Jip en Janneke” ise onu çocuk yazınının unutulmazları arasına taşımış.
Çocuklar için ürettikleriyle ülkesinde çok sayıda ödüle değer bulunmuş. 1988’de ise çocuk edebiyatı alanında dünyanın en önemli ödülü sayılan Hans Christian Andersen Ödülü’nü, Astrid Lindgren’in elinden almış.
Çocuklar için yazılanları öncelikle yetişkinler, ille de anne babalar ve öğretmenler okusa diye bir düş kurmaktayız ya... Haydi Jip ve Janneke’yle de (çocukların elinden almayın ama) önce siz tanışın bence!
Jip ile Janneke-Beraber Oynayalım mı? / Annie M. G. Schmidt / Çeviren: Mustafa Özen / Resimleyen: Fiep Westendorp / Can Çocuk / 7+ / 131 s. / 2022.
Jip ile Janneke-Sonsuza Dek Arkadaş / Annie M. G. Schmidt / Çeviren: Mustafa Özen / Resimleyen: Fiep Westendorp / Can Çocuk / 7+ / 135 s. / 2022.
En Çok Okunan Haberler
- Kalben ödül gecesine 'erkek' olarak katıldı
- İstanbul'un suç haritası belli oldu
- Önce kağıdı yırttı, sonra valizi çıkardı!
- Tapuda yeni dönem başlıyor!
- Parlamento sıkı yönetim kararını geçersiz saydı!
- Devlet Bahçeli vekaletini akrabasına verdi
- Suriye'de 'karşı saldırı' öncesi hareketlilik
- Antalya'daki sır ölüm dünya basınında!
- AYM o maddeyi iptal etti, tazminat yolu doğdu
- Naci Görür'den 'fay' değerlendirmesi!