Necati Tosuner'den 'Salgında Öyküler'

Öykü dalında 65 yapıtın değerlendirildiği ve Seçici Kurulu Sezer Ateş Ayvaz, Seval Şahin ve Mehmet Zaman Saçlıoğlu’ndan oluşan 78’inci Yunus Nadi Öykü Ödülü, Necati Tosuner’in Salgında Öyküler (Türkiye İş Bankası Klütür Yayınları), Gamze Efe’nin Yine de Bir Şansımız Olmalı (Everest Yayınları), Semih Öztürk’ün Telaş Bandosu (İletişim Yayınları) ve Öznur Unat’ın Palaçinka (Vacilando Kitap) adlı yapıtları arasında paylaştırıldı. Necati Tosuner, Salgında Öyküler’de salgın döneminde yaşanan olağan dışı günlerin bir yansımasını sunarken bedensel acılarını ve insan ilişkilerini yalın bir dille ustalıkla aktarıyor.

Necati Tosuner'den 'Salgında Öyküler'
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 07.12.2023 - 00:05


Fotoğraf: KAAN SAĞANAK

- Dile kolay edebi yaşamınızda 60 yılı geride bıraktınız. Kitaplar, yaşamınızın yönünü nasıl belirledi?

Kitaplar yönlendirmedi, tersine ben bir şeyler yaşadım, onları yazdım. Yazdıklarım birbirini izlemeye başladı. Kitaplarımın yayımlanış sırası öz yaşam öykümle de aynı çizgide.

- İlk öykülerinizden beri süregelen bir “kendini anlatma” durumu var. Epey incelik ve cesaret isteyen bir şey bu. İnsanın içini dökmesi sancılı bir eylem olsa gerek…

Kesinlikle cesaret istiyor. Ama içtenlik hepsinden önce gelir. İçtenlikten yoksun bir kendini anlatma biçimi “Sen neymişsin be abi” durumu oluşturur. Yakın zamanda yaşamını yitiren Metin Uca mesela, onu o yapan içtenliğidir. 

Bir dönem Türkiye’de toplumcu edebiyat, bireyci edebiyatı döverdi. Benim bireyci olma hakkım vardı oysa, 20 yaşında kambur bir birey olarak bu toplumda yaşıyordum ve kolay değildi. Bunu yazmak bana direnç sağladı hem de yazma sevinci hissettirdi. İyi ki yazmışım. Bugün 80 yaşında bir dinozor olarak (gülüyor) hoşnutum geldiğim yerden.

- “Değer yargılarının yıpranmasıyla umutsuzluk çoğalıyor, iyimserliği koruma çabası bir saçmalığa dönüşüyordu” sözüne gelelim istiyorum…

Salgın günlerinde her şey kötüye giderken, her gün binlerce insan ölüyorken gerçek olmayan rakamlarla bir iyimserlik veriliyordu insanlara. Bu bir saçmalık işte.

- Özellikle salgından sonra neredeyse ortak bir temaya dönüştü umutsuzluk…

Birey olarak bazı insanlar umutsuzluk eğilimindedirler ama umut yaratmak zorundadırlar da. Gerçeklik her zaman umutları kırar. Öte yandan gerçeklik etkin bir uyarıcı gibidir.

 

- “Çirkin çiçeğe 'yaprağıgüzel' demenin de ayrı bir güzelliği var” diyorsunuz bir öykünüzde. Bugün bu güzelliği ne kadar görebiliyoruz?

Yok, göremiyoruz. Yaşadığımız ülkenin durumundan etkileniyorsak hiç göremiyoruz. Ülkenin durumu mutfağımızı etkiliyorsa, evimiz kiraysa göremiyoruz. E umut yok; kendi çocuğunu askere göndermeyenler başkalarının çocuklarını gönderiyorlar; onlar da bayrağa sarılı geliyorlar. Umut nasıl olsun…

- Fiziksel ve ruhsal zorlayıcılığı düşünüldüğünde salgın dönemi sizin için de nasıl bir süreçti?

Salgın benim için başkalarına göre daha kolay geçmiş olabilir. Zaten dışarı çıkmıyordum, evde kaldığımda ille de camdan bakmak zorunda değildim. Oturup bu öyküleri yazdım. Döne döne yazdım.

- Herkesin yalnızlık tanımı farklıdır ama bu kitapta aynı kişi farklı bir yalnızlıkla karşılaşıyor. Her gün baktığı penceresinden başka türlü bakıyor. Yalnızlıklar değişir mi?

Biri emekli olur bir yalnızlıkla karşılaşır. Boşanır, başka bir yalnızlık; evdeki kız gelin gider başka bir yalnızlık başlar. İnsan birkaç yalnızlık türünü de bir arada yaşayabilir. En kötüsü kalabalığın içinde yaşanandır. Yalnızlık bir nimettir aynı zamanda, yaratıcıdır da. Gençken bir yalnızlık tanımım vardı: “Yalnızlık ispirto kokusu gibi mavi”

- Elimizde duran bir öykü kitabı olsa da bir yandan şiire yakınsadığımızı hissediyoruz. Türler arası geçişkenliğe nasıl bakıyorsunuz?

Her teknik iyi ya da kötü ürünlere yol açar. Aynı ekmeği aynı bıçakla ben keserim un ufak olur, sen kesersin dilim dilim olur. Sait Faik’in Sivri Ada Geceleri öyküdür ama bir yandan şiirdir. Nâzım Hikmet’in Memleketimden İnsan Manzaraları da şiirdir ama öyküdür. Birbirine yakındır bunlar ve arada da bir çit yoktur. Bu açıdan şairlere açılan özgürlük alanının öykücülere de açılmasını isterim.

Fotoğraf: KAAN SAĞANAK

NECATİ TOSUNER: 1944 yılında Ankara’da doğdu. Pertevniyal Lisesi’nde okudu. Bir süre Basın İlan Kurumu’nda çalıştı. 1977’de Derinlik Yayınları’nı kurdu ve yönetti. Hikaye yazmaya 1963 yılında başlayan Tosuner'in ilk hikayeleri Ankara'da yayınlanan gazetelerde çıktı. Papürüs, Soyut, Varlık, Ulus, Yeni Gazete, Yeni Edebiyat, Türk Dili dergile ve gazetelerinde yayınlanan hikayeleriyle tanındı. 1983’ten sonra reklam şirketlerinde metin yazarlığı yaptı. Şiirsel yalınlık içindeki kusursuz Türkçe’siyle kısa öykü türünün ustalarından sayılan Tosuner, İstanbul’da yaşıyor ve her yaş için yazmayı sürdürüyor. 

 

 

 

 

 

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler