‘Nâzım çocuğu mu, çocuğa mı yazmıştır?’ Necdet Neydim’in yazısı...

Nâzım Hikmet’in yaşadığı 1902-1963 yılları arasına baktığımızda yeşermekte olan bir çocuk edebiyatının varlığından söz edebiliriz. Ancak 11 yaşında edebiyat dünyasına giren Nâzım o süreçten başlayarak hep yetişkin olmaya ve yetişkinler dünyasının sorunlarıyla uğraşmaya başlamıştır. Bu onun erken büyümesi demektir. Erken büyümek çocukluktan vazgeçmek demektir.

Yayınlanma: 13.01.2023 - 00:02
Abone Ol google-news

ÇOCUK EDEBİYATININ GELİŞİM GERÇEĞİ...

Ülkemizdeki çocuk edebiyatının başlangıcını çeviriden yola çıkarsak 1859 Telemak (Fenelon) eserinin çevirisini; yerli edebiyatın oluşturulması çabası olarak bakarsak 1869’da kamusal alana çıkan “Mümeyyiz” dergisinin yayımlanmasını sayabiliriz.

Bütün bu eylemlerin temel amacı modern bir toplum yaratmak olarak tanımlanabilir. Bu süreci anlamlı kılan ise onun, hedef kitlesi olarak çocuğu seçmiş olmasıdır.

19. yüzyıla damgasını vuran modernleşme eyleminin çocuk edebiyatının oluşumuna dönemsel bağlamda önemli katkısı vardır. Osmanlı Döneminde yerli edebiyat oluşturulamadığı için çeviri bu dönemde öncü rol oynamıştır.

Cumhuriyet dönemi Osmanlı’da bir aydın hareketi olarak başlayan süreci devlet politikasına dönüştürmüş ve kendi döneminin gerçekliğine göre (ulus devlet ve ulus yaratma çabası) bir edebiyatın yanı sıra zaten başlamış olan çocuk edebiyatının gelişmesine çaba göstermiştir.

Bu modernleşme sürecinin en yoğun olarak yaşandığı yer Balkanlardır. Çünkü Osmanlı’nın modernite ile ilk karşılaştığı yer burasıdır. Diğer bölgelerin feodal ilişkilerini sürdürmesi tarihsel bir gerçekliktir.

NÂZIM HİKMET’İN ÇOCUK OLAMAMASINDAKİ SOSYOPOLİTİK GERÇEKLER!

Nâzım Hikmet, 1902 yılında Selanikte doğmuştur. Oradan İstanbul’a gelmiş ve Göztepe Taş Mektep’te okula başlamıştır. İlk şiirini 11 yaşındayken yazmış. Şiirin başlığına baktığımızda Nâzım’ın çocukluğunu yaşamadığı gerçeğini saptayabiliriz. Feryad-ı Vatan’ı 3 Temmuz 1913. Çocukluğun erken bitimi ve toplumsal sorunlarla karşı karşıya kalmanın ve de erken büyümek zorunda kalmanın önemli bir kanıtıdır bu şiir.

Aynı yıl Mektebi Sultani’ye yazılır ama maddi sorunlar nedeniyle Nişantaşı Sultaniye’ye nakil yaptırılır. 1914 yılı Birinci Dünya Savaşı’nın başlangıç yılıdır. Onu kuşatan sosyolojik ve politik olaylar ondan büyümesini beklemektedir. 1915 yılında denizciler için yazdığı kahramanlık şiirini Bahriye Nazırı Cemal Paşa’ya okuması ve beğenilmesi sonucu Bahriye Mektebi’ne kaydı yapılır.

Nâzım’ın karnesinde onu değerlendiren nitelikler şöyle sıralanmış: Zeki; orta derece çalışkan, Ahlaki tavırları iyi, elbisesi özensiz, sinirli. Tam bir ergen özellikleri taşırken onu yaşayamamış bir Nâzım’ın tanıklığını yaparız bu değerlendirmede.

Bahriye Mektebi sonrası görevlendirildiği gemide zatülcenpe yakalanır ve uzun süren tedavinin ardından geri dönemez, çünkü çürüğe çıkmıştır.

Nâzım arkadaşı Vâlâ Nurettin ile 1921 yılında Kurtuluş Savaşı’na katılmak üzere Anadolu’ya geçer. Bu geçiş onun Anadolu gerçeğini görmesini sağlar. Cepheye gönderilmez. Bolu’da öğretmenlik yapar ama padişahcıların tepkisi onu tehlikeye sokar.

NÂZIM HİKMET ÇOCUĞUNU YAŞAYABİLMİŞ MİDİR?

Çocukluğunu yaşayamayan Nâzım Hikmet aynı zamanda çocuğunu da yaşayamamıştır. Tek çocuğu olan Mehmet Nâzım’ı ancak Polonya’ya kaçabildiklerinde (1961) gören Nâzım yine de bir oğul hasretiyle yaşamıştır.

Nâzım Hikmet’in yaşamına, dönemin sosyopolitik yapısına baktığımızda çocukların doğal seleksiyona bırakılmış insan yavruları olduğunu görürüz. Nâzım’ın güçlü bir aile yapısının olması onun hayatta kalmasını sağlamıştır.

NÂZIM ÇOCUĞU MU, ÇOCUĞA MI YAZMIŞTIR?

Bu sorunun yanıtı oldukça açıktır. Nâzım çocuğun özneliği konusundaki tartışmaların içinde olmamıştır. Yaşamının içinde algıladığı çocuk gerçeğini ve çocuğu bir değer olarak önemsemesi onun çocuğu ele almasını sağlamıştır. Yazdığı şiirlere baktığımızda bu gerçeği saptamak mümkündür.

Nâzım, “Kız Çocuğu” şiirinde Hiroşima’da ölen bir çocuktan yola çıkarak çocukların yaşama hakkını öne çıkarmış ve çocukların ölümünü engellemek ve savaşa bu yöntemle karşı çıkmak için onu sembolleştirmiştir. Ayrıca bu şiir ölümün (hele atom bombasıyla olan) korkunçluğunu anlatır.

“Bulutlar Adam Öldürmesin” şiirinin bir kıtası çocuğa ayrılmıştır. Çocuğu en doğal haliyle betimleyen Nâzım, onun altı yaşında oluşunu ve en masum çocukluk dönemini yaşadığının tanıklığını yapar ve bu görüntüyle okuru özdeşleştirir. Nükleer bombanın en bilinen görüntüsü bir bulut olarak yayılmasıdır. Ölüm bulut olarak gelir ve radyasyon olarak yağar.

Dünyayı Çocuklara Verelim şiiri onun çocuğa dönük en sevgi dolu şiiridir. Vermek üzerine kuruludur. Çocuğa dönük sevgi, onun yüreğini doyurmak, mutlu etmek, fantastik bir kurgu içinde onların her şeye doyabildiği bir dünya yaratıp mutlu olmalarını sağlamak, onun ütopyası gibidir. En azından bir gün…

SONUÇ:

Var olan gerçeklerden yola çıkarsak Nâzım Hikmet çocuğa yazmamıştır ama çocuğu yazmıştır. Yazdığı metinler hem ülkemizde hem de dünyada çocuğun bir özne olarak algılanmasında çok önemli bir rol oynamış ve farkındalığın güçlenmesinde işlevsel olmuştur.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler