‘Muhsin - Sahnede Işıltılı Bir İz…’ (24 Mayıs 2022)
Son dönemde, tarihi karakterleri anlattığı romanlarıyla dikkat çeken Orhan Bahtiyar, İnkılâp Kitabevi tarafından yayımlanan yeni romanı Muhsin - Sahnede Işıltılı Bir İz…’de (İnkılâp Kitabevi), hayallerinin peşinde koşan Muhsin Ertuğrul’un yaşamının 1911-1925 dönemini anlatıyor.
Fotoğraf: KADİR İNCESU
‘EN HEYECANLI VE ANLAMLI GÜNLERİNE ODAKLANDIM!’
- Kahramanınızın neden yaşamının belli bir dönemine odaklandınız?
Muhsin’de sinema ve tiyatromuzun sancılı kuruluş günlerinden söz ediyoruz. O nedenle özellikle yaşamının en heyecanlı ve anlamlı günlerine odaklandım. Bence Muhsin Ertuğrul’un yaşamının 1911-1925 dönemi roman olarak en çok değer taşıyan dönemi.
- Muhsin’in bir biyografi değil de roman olduğunu vurgulasak mı, ne dersiniz?
Evet, bazı okurlar, yorumcular bu kitabı bir biyografi olarak yorumladılar. Muhsin, biyografik bir roman. Biyografi kurguyla birleşince daha farklı, dikkat çeken bir anlatım çıkıyor ortaya. Hayal ve gerçeği bütünleştirmek çok önemli, zaten gerçekler hayallerin izlerini takip eder. Okuyucuya, hangisi gerçek, hangisi kurgu sorusunu sordurabiliyorsam başarılıyım demektir.
‘19’UNDA EVİNİ TERK ETTİ! SEFALETİ, AÇLIĞI GÖRDÜ!’
- Muhsin Ertuğrul’un yaşamında sizi etkileyen ne oldu?
Çok şey diyebilirim. 19 yaşında evini terk ettiği akşamki sağlam duruşu. Babası ölmüş, ablası ile eniştesinin yanında yaşayan bir gencin buna karşın, tiyatro için evi terk edip bir pansiyonda yaşamaya başlaması…
Vahram Papazyan ve doktor olan abisinin de yardımıyla Paris’e gitmesi… Orada sefaleti görüyor, açlığı da… İyi ve temiz bir Fransızca öğrenebilmek için Paris Adliyesi’ndeki ağır ceza davalarını izlemeye başlıyor.
Parası da çok az, ancak her akşam bir oyun izliyor. Gündüzleri, sabah kahvaltısında kaldığı pansiyondan aldığı ekmeklerin arasına kestane koyarak yiyor.
‘YAŞAMININ ODAĞINDA HEP SANAT VARDI!’
- Muhsin’in savaşa bir doktor babanın gözünden bakarak kendisiyle hesaplaştığı bölüm çok etkileyici… Muhsin’in sanata yüklediği “anlam” üzerine neler söylemek istersiniz?
Sözünü ettiğiniz an’a kadar, Muhsin’in yaşamının odağında sanat var. O olay, odağını sorgulatıyor. Ölüm gerçeğiyle yüzleşmek gibi… Gerçek ve acı bir olaydır. İlk defa sanatı bir kenara bırakıp hayatı yaşanmışlık anlamında sorguladığı, sorgulattığım bir andır.
- “Sanat halka inmemeli, halk sanatın seviyesine çekilmeli” düşüncesindeki Muhsin farkını nasıl göstermiştir?
Yazar söyletir, düşündürür kahramanını… En güzel örneğini Kemal Sunal, Zeki Alasya ve Metin Akpınar’dan veririm. Baktığın zaman halktan tiplerdir. Ama filmlerde verdikleri mesajla halkın seviyesine inermiş gibi görünürler ancak halkı kendi seviyelerine çekerler.
Sanatta gerçek amaç budur. Halkın bilinç ve kültür seviyesini yükseltmektir aslolan. Önemli olan düşündürmek, soru sordurmaktır.
Fotoğraf: ÖZGÜR ÜLKER
- Muhsin Ertuğrul başka hangi özellikleriyle örnek alınmalı sizce?
Muhsin Ertuğrul’un özellikleri arasında en çok dikkate alınması gereken şey, kendisini geliştirmek için sürekli çalışması, yeni bir şeyler öğrenmek için didinmesi.
Önemli olan hedefe odaklanmaktır. O da düşünmüyordu belki sinemamızın, tiyatromuzun kurucusu olacağını… Yaptığı doğru işler, onu bu noktaya getirdi.
Bir kere duruşundan asla taviz vermedi. Bana göre günümüzün Muhsin Ertuğrul’u Levent Üzümcü’dür. Asla taviz vermez; sağlam bir yapısı ve karakteri vardır.
- Önemli özelliklerinden birisi de hep öğrenci kalması, değil mi?
Evet, Muhsin hep öğrenci… Rejisörü olduğu filmin setinde çalışıyor. Greta Garbo ile çalışmış bir isim. Darülbedayi için öğrenci alınacak, Muhsin’a “Hoca olarak gel” deniyor. Kabul etmiyor, ben öğrenciyim diyor. Öğrenci olarak girmediğim kapıdan hoca olarak çıkamam. Gerçek bir sanatçının bakış açısının da böyle olması lazım.
‘REŞAT NURİ’Yİ GERÇEK TİYATROYLA TANIŞTIRAN MUHSİN ERTUĞRUL’DUR!’
- Muhsin Ertuğrul kendi tiyatrosunu kurana kadar ülkemizdeki tiyatro anlayışı nasıldı?
Sıradan Fransız vodvilleri (basit komediler) sahnelenirdi. Muhsin Ertuğrul bunu değiştirdi.
Bursa’da Ibsen’in toplumsal mesajlar içeren bir oyununu oynayacaklar. El ilanı bastırıp, Bursa’ya dağıtıyorlar. Salon hınca hınç dolu. Behzat Butak, perdenin kenarından sahneye bakıyor “Oyunun vodvil olmadığını söylese miydik?” diyor.
Oyun başlıyor, herkes gülmek için hazır. Seyirciler söylenerek salonu terk ediyor. Yalnızca beş kişi kalıyor. Oyun sonrası bir seyirci heyecanla yanlarına gelerek, “Beyefendi sizi tebrik ederim. Hayatımda böyle bir şey izlemedim. Tiyatroya karşı çok önyargılıydım. Bakışımı değiştirdiniz, teşekkür ederim” diyor. Reşat Nuri Güntekin bu kişi… Onu, gerçek anlamda tiyatro ile tanıştıran Muhsin Ertuğrul.
Tiyatromuzu basit vodvillerden kurtarıp, seviyeyi yukarı çekmek için Darülbedayi ile de bunun savaşını veriyor.
‘LUGO BELOSI’NİN HAYATINI KURTARDI!’
- Sinemamız için yaptıklarına ilişkin neler söylersiniz?
Belli bir dönem film yapan yalnızca Muhsin Ertuğrul vardı. Yalnız bizim sinemamıza değil dünya sinemasına da büyük bir yıldız kazandırmıştır: Lugo Belosi’nin hem hayatını kurtarmış hem de onu dünya sinemasına kazandırmıştır.
Aynı dönem sete oyuncu olmak isteyen bir Türk geliyor: Cezmi Ar… Muhsin Ertuğrul, onu kameraman olarak yetiştiriyor ve çektiği hemen hemen bütün filmlerde Cezmi Ar ile çalışıyor.
Muhsin Ertuğrul’un sinemadaki başarısının asıl göstergesi kullandığı teknik değil, bir grup yobaz tarafından saldırıya uğramasıdır. Toplumun bam teline dokunan toplumsal filmler yaptı.
Muhsin Ertuğrul sineması, şimdiki Fransız sineması gibiydi. Entelektüel seviyesi yüksek romanlardan uyarladığı filmleri çektiği bir dönemdi. Sette çok disiplinliydi. Kendisine ayak uydurabilecek kişilerle çalışırdı.
En Çok Okunan Haberler
- Suriyeliler memleketine gidiyor
- Marmaray'da seferler durduruldu!
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- Yaş sınırlaması Meclis’te
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- Suriye’de şeriatın sesleri!
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'