Leman Dorsay: ‘Her şeyin başı iyi düşünmek, hayatı bir oya gibi işlemek!’

Karınca kararınca kültür, sevgi, sanat ve tarihle dolu dolu hayatının içinden hatırladığı, onu etkileyen olayların dökümünü paylaştığını ifade ettiği, artı ve eksileriyle yaşadıkları, gördükleri, düşündüklerini yazdığı Bu da Benim Hayatım’ı (Puslu Yayıncılık) okuyacak olanlardan özellikle kadınların hayatlarını şöyle bir gözden geçirmesini umduğunu ifade ediyor Leman Dorsay. Ve ekliyor: “Umarım herkes hayatında en az benim yaşadığım kadar mutlu yaşar… Evet, her şeye rağmen eğlenceli, mutlu ve sevgi dolu bir yaşamım oldu çünkü…”

Leman Dorsay: ‘Her şeyin başı iyi düşünmek, hayatı bir oya gibi işlemek!’
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 14.07.2022 - 00:03

Fotoğraflar: KAAN SAĞANAK

‘ÖNCE ÇOCUKLARIM İÇİN YAZDIM’

- Yaşamınızı paylaştığınız kitabınızı kaleme almaya nasıl karar verdiniz?

Yıllardır çocuklarıma ailemizi ve geçmişlerini anlatmak istiyordum. Fakat bir türlü olmadı. Torunlar da olunca hepsinin elinde bir belge olsun istedim. Ben şanslıydım. Anneannem bana çok şey anlattı. Ben de bunları önce çocuklarım için kâğıda dökmek istedim. Hem de babaları, dedeleri önemli kişiler. Ben yazarken Atilla gördü ve “Sen bunu biraz daha genişletirsen kitap olur” dedi. Bu kitap böyle ortaya çıktı.

‘YAZARKEN DÜŞÜNCELERE DALDIM, SANKİ HER OLAYI VE DÖNEMİ YAŞADIM’

- Alışıldık bir otobiyografi ve anılar kitabı değil yer yer özellikle dönemin sosyolojisini ortaya koyan aktarımlarla bütünlenen aile köklerinizin yer aldığı bölümler kültürel doneleriyle yakın tarihe tanıklık niteliğinde de. Üyeleri önemli konumlar ve güçlü karakterlere sahip aile üyelerinize ilişkin neler söylemek istersiniz?

Kitabı yazarken çok düşüncelere daldım. Sanki her olayı ve dönemi yaşadım.

Büyük Paşa dedelerimin o koşullarda savaşmak için ne kadar uzaklara gittiklerinden, anneannemin Atatürk zamanı ilk Belediye Meclis üyesi ve ilk kadın mebus olmasına karşın ne kadar mütevazi olduğunu görmek, evimizin hep onu ziyarete gelenlerle dolup taşması...

Babamın Bursa Tıp fakültesini kurarken çektiği sıkıntıları (en basitinden İstanbul-Bursa arası gidip-gelme bugünkü kadar kolay değildi, tam gününü alırdı) ve yaşadığı kenti bırakıp Bursa’ya bir ideal uğruna gitmesine...

Atilla’nın yaşamımızı sürdürürken daktilosunun başında, çocuklarımızın koşuşturmaları arasında yazılarını gazeteye yetiştirme çabasına, bir de maddi açıdan yaşamımızı sağlayabilmek için Anadolu’da turistlerle turlara çıkmasına tanık olduk.

Bütün bunlar gösteriyor ki, hayatta bir yerlere gelmek o kadar da kolay değil. Oldukça özveride bulunmak gerekiyor.

‘BENİM HİKAYEM SIKINTILI DÖNEMLERE RAĞMEN KEYİFLİYDİ’’

- Kitabınız boyunca yaşamdan çıkarımlarınızı kimi aldığınız dersleri, zorluklarla başa çıkarken izlediğiniz yöntemleri paylaşırken ailenin önemini vurgulayarak yazıyorsunuz. Kimi hüzünlü olmakla birlikte genelinde umutlu bir kitap Bu da Benim Hayatım. Bir gönül ferahlığı öte yandan.. Böyle diyebilir miyiz?

Bütün mesele bence olaylara bakış açısında. Kötümser olmamak gerektiğine inanıyorum. Nasıl düşünürseniz, nasıl dilerseniz olaylar genelde öyle gelişiyor. Mutlaka sizin dışınızda gelişen olaylar da olabiliyor. Meselâ benim atlattığım iki büyük sağlık sorununu sanıyorum olumlu düşünmem sayesinde kolay geçiştirdim. Bu da benim hayata bakışımın bir parçası. Başka biri olsa nasıl yakınırdı kimbilir…O nedenle söylediğiniz çok doğru: benim hikâyem sıkıntılı dönemlerine rağmen keyifliydi.

‘BİRBİRİNE BAĞLI, KÜLTÜRLÜ VE SEVECEN BİR AİLEDE BÜYÜDÜM’

- Nasıl bir ailede, hangi değerlerle yetiştiniz ve nasıl bir eğitim aldınız? Bu bağlamda unutamadıklarınızı, o günlerin yapısını ortaya koyan güzelliklere ilişkin neler söylersiniz?

Kültürlü bir ailede büyüdüm. Mesela iki dedem de ağır ceza reisiymiş. Dolayısıyla çocuklarını iyi yetiştirmişler. En önemlisi bence sevecen bir ailede yetişmem. O nedenle mi bilmiyorum sevgi doluyumdur.

Aile bir bütündü. Şimdiki gibi kopuk değildi. Kitapta da anlattığım gibi dayılarım, amcam, babamın teyzeleri, anneannemin ve annemin yakın dostları... Hep onlarla büyüdüm. Gezmelerimiz, ziyaretlerimiz hep ailecek olurdu.

Annem Amerikan kültürüyle büyümesine rağmen ağabeyimin ve benim Fransız kültürü almamızı istediler. Kaçınılmaz Fransız okullarında disiplinle büyüdük. Bu bize aynı zamanda çok şey öğretti. Zamanını kullanmak, bugünün işini yarına bırakmamak vs..

Sonuç olarak aldığım eğitimden memnunum. Küçük yaşta sizin belirli kalıplara girmenizi sağlıyorlardı o vakit. Şimdi düşününce ben bundan mutluyum.

Bir de biz güzel zamanları yaşadık. Doğa, şehir, insan ilişkileri o kadar farklıydı ki...Moda’da büyüdüm. Komşu çocuklarla bir kardeş gibiydik, ailelerimiz de çok yakındı. Biz onların Rum, Ermeni, Musevi olduğunu bile bilmiyorduk. Evet, isimleri farklıydı; ama onlar bizim beraber oynadığımız arkadaşlarımızdı.

‘ATİLLÂ İLE TURİZM SAYESİNDE TANIŞTIK’

- Kendi çekirdek ailenizi anlattığınız bölümlerde de eşiniz Atillâ Dorsay, evlatlarınız ve torunlarınızla yaşamınızı adeta sayısız seyahat ve sanatla dopdolu bir kültür rehberi / rotasıyla paylaşıyorsunuz. Hem Atilla Bey ile nasıl tanıştınız hem de birlikte nasıl bir yaşam sürdünüz / sürüyorsunuz sorusuna yanıtınızı burada da paylaşır mısınız?

Atilla ile turizm sayesinde tanıştık. O da, ben de turist rehberiydik. Rehberler limana yanaşan gemilerden çıkacak turistleri gezdirecekleri otobüslerde beklerlerdi. Bir gemi turunda, turistleri beklerken Atilla beni fark etmiş ve benimle konuşmuş Ama ben onu daha sonra önemsedim.

İtalyan Kültür merkezinde İtalyanca kurslarına gidiyordum. Bir kış günü, şiddetli bir kar fırtınasında kursa erken gelirken Atilla’yla karşılaştım. İçimden “aaa bu o rehber” dediğimi hatırlıyorum. Kurs saatine daha vakit olduğu için beni salep içmeye Saray muhallebicisine davet etti. O vakit Galatasaray Lisesi karşısındaki meşhur muhallebici. Bence o soğuk kış günü, o sıcak salep bizi birbirimize bağladı.

Maceralı bir dönemden sonra evlendiğimizde ikimizin de hayattan aldığımız zevkler hemen hemen aynıydı. Çocukluğumdan beri hem sinemaya giderdim, hem de müzikle ilgilenirdim, Atilla’nın ilgi alanları...

Hem de Atilla benim gibi seyahati ve yeni yerler keşfetmeyi seviyordu. Ne kadar ortak yanımız vardı…Güne müzikle başlardık hep. İnanır mısınız, yakın zamanlara kadar evde hep müzik dinler, bazen de dans ederiz!...

‘SİNEMA, SANAT VE DOĞAYLA ÇOCUK YAŞLARDA YAKINLAŞTIM’

- Sanatla ve tarihle Atillâ Dorsay ile tanışmanızın çok daha öncesinde başlayan bir yakınlığınız var. Bu yakınlığınızı burada da anlatırsanız neler söylersiniz?

Sinemaya daha çocuk yaşlarda başladım. Moda’da eski Hale sinemasının karşısında otururduk. Ailem ağabeyimi ve beni sinemaya bırakırlardı. Üstelik o vakit öyle çocuk filmleri filan da yoktu.

Evde genelde klasik müzik ve klasik Türk Sanat müziği dinlenirdi. Daha küçük yaşlarımızda babamlar bizi Tepebaşı tiyatrosuna opera ve konser izlemeye götürürlerdi.

Sadece sanat mı? Doğa ve seyahatlerde hayatımda küçükten beri yer alıyor. Babamlar gezmeyi sevdiğinden Türkiye’nin pek çok yerine gittik. Düşünün, o yıllarda Adana, Antakya’ya kadar araba yolculuğu yaptık. Hafta sonları Belgrad ormanlarında yürüyüşler yapardık. Herhalde doğa tutkum oradan geliyor.

Doğrusu yoğun okul temposuna rağmen renkli ve neşeli bir çocukluk ve gençlikti.

- Kitabınızı pozitif düşünmenin önemine vurgu yaparak bitiriyorsunuz. Biz de öyle yapalım; okuyuculara, sanatseverlere ve ebeveynlere yaşama yaklaşımınızdan hareketle neler önerirsiniz?

Hayat o kadar hızlı akıyor ki, insan içindeyken ve çeşitli gailelerle farkına varmıyor. Onun için hiçbir zaman önünüze çıkan şansları geri çevirmemelisiniz. Her şeyin başı iyi düşünmek, doğruları aramak.

Eğer bir şey düşünüyor ve yapmak istiyorsanız, hangi yaşta olursanız olun, yapın. Hiçbir şey için geç değildir. İçinizi açmak istiyorsanız açın. Bir bakarsınız çok geç olmuş. Pişmanlık duymamak için bu düşüncenin şart olduğuna inanıyorum.

Çocuklarınızı şu ol, bu ol diye zorlamamak lazım. Biz meselâ çocuklarımızın hayatta yapmak istediklerine karşı çıkmadık. Okulunuzu bitirin ama istediğinizi de yapın dedik. Meselâ kızım müzisyen. Ona hep “Madem istiyorsun dene, ama başarılı olmazsan üzülme” dedim. Eh, belirli bir yere de geldi bence.

Bir de güler yüzün, anlayışın, insanları dinlemenin hayatta yararlı olup kapılar açtığına inanıyorum. Umarım beni okuyanlar hayatın bir oya gibi işlenmesi gerektiğini anlarlar.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler