‘Kötülük Çiçekleri’ ve kederli simyacı: Charles Baudelaire! Ferda Fidan’ın yazısı...
Korku öykülerini andıran bir evrendir Kötülük Çiçekleri’nde (Çeviren: Sait Maden / Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları) okuduğumuz ve bunun Baudelaire’i (9 Nisan 1821 / 31 Ağustos 1867) çocukluğundan beri boğan bunalım ve can sıkıntısının eseri olduğunu yazarın mektuplarından biliyoruz. Ölüm fikri ve şiirin sonundaki durgunluk, mutsuzluğun doruk noktasını simgeler ve yıllar sonra genç dahi Rimbaud’nun kendisinden “O ilk kahin, şairlerin kralı ve gerçek bir tanrıydı” diye söz edeceği Baudelaire Kötülük Çiçekleri’nde, şiirden şiire “yaşlı bir berduş gibi çamurlarda” süründükten sonra, son çare olarak gördüğü ölüme doğru yol alır.
Çizim: TULLIO PERICOLI
Korku öykülerini andıran bir evrendir Kötülük Çiçekleri’nde (Çeviren: Sait Maden / Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları) okuduğumuz ve bunun Baudelaire’i (9 Nisan 1821 / 31 Ağustos 1867) çocukluğundan beri boğan bunalım ve can sıkıntısının eseri olduğunu yazarın mektuplarından biliyoruz.
Ne kadar ideale ulaşmak istese de Baudelaire başarısız olduğunu ve yarı yolda kaldığını itiraf eder. Şairin sonuçta mutsuz bir simyacı olduğu fikrini işleyen “Acının simyası” adlı metinde simyanın çamuru altına dönüştürme ilkesi tersine çevrilir. “Altını demire dönüştürüyorum/ Ve cenneti cehenneme”. Kendini “Simyacıların en kederlisi” olarak gördüğü Midas'la ilişkilendirir.
Ölüm fikri ve şiirin sonundaki durgunluk, mutsuzluğun doruk noktasını simgeler ve yıllar sonra genç dahi Rimbaud’nun kendisinden “O ilk kahin, şairlerin kralı ve gerçek bir tanrıydı” diye söz edeceği Baudelaire Kötülük Çiçekleri’nde, şiirden şiire “yaşlı bir berduş gibi çamurlarda” süründükten sonra, son çare olarak gördüğü ölüme doğru yol alır.
LE FIGARO, ŞİDDETLE ELEŞTİRİR!
Charles Baudelaire (9 Nisan 1821 / 31 Ağustos 1867) 1857’nin temmuz ayında Kötülük Çiçekleri’ni (Çeviren: Sait Maden / Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları) yayımlar. Bir ay sonra Le Figaro gazetesi kitabı şiddetle eleştirir: “İğrençlikle alçaklık yan yana, tiksindirici olanla adilik birleşmiş (…) cinler, ceninler, şeytanlar, hastalıklar, kediler ve haşaratın kol gezdiği böyle bir derleme görülmemiştir. Bu kitap aklın bütün sapıklıklarına, kalbin tüm çürümüşlüklerine açık bir hastanedir; onları iyileştirmek için olsa hadi neyse, ama bunların tedavisi mümkün değildir.”
Gerçekten de korku öykülerini andıran bir evrendir Kötülük Çiçekleri’nde okuduğumuz ve bunun Baudelaire’i çocukluğundan beri boğan bunalım ve can sıkıntısının eseri olduğunu yazarın mektuplarından biliyoruz.
Dünyadan kaçmak için sığındığı edebiyat onu düş kırıklığına uğratır zira karakterine tam olarak uyan, tutkuyla okuyabileceği bir yapıt bulamaz: “Okumayı öğrendiğimden beri henüz tamamen sevdiğim, baştan sona sevebileceğim bir kitap bulamadım. Bu yüzden artık okumuyorum.”
Tabii ki yine de okumaya ve okuduklarını eleştirmeye devam eder ama bu muğlak duygudan kendini asla kurtaramaz. 26 yaşında yazdığı bir mektupta “sürekli bir sıkıntının neden olduğu sürekli bir aylaklıktan” muzdarip olduğunu ilan eder.
BAUDELAIRE’İN İÇİNİ SIZLATAN ACI SIR!
Kötülük Çiçekleri’nde bu ruh halinin şiire dönüşmüş olması pek de şaşılacak bir şey olmasa gerektir. “Önceki yaşam” adlı şiirinin son dizesinde şöyle bir ifadeye rastlarız: “Benim içimi sızlatan acı sır”. Peki nedir bu sır?Şiirde bir yanıt bulamayız. Ama şairin neden bir açıklama getirme ihtiyacını hissetmediğini de kitabın ilerleyen bölümlerinde karşımıza çıkan başka bir şiiri okuyarak anlarız: “Yaşamak bir musibettir: herkesin bildiği bir sırdır bu.”
Bu duyguyla başa çıkmanın bir tek yolu vardır. O da şairin tıpkı bir simyacı gibi yavan gerçekliği yücelterek ideal bir dünyaya ulaşmak için sarfedeceği gayretlerden geçer. Özellikle Ortaçağ’da maddeyi mükemmelleştirmek için, saf olmayanı saflaştırma sanatı kabul edilen simya, Baudelaire’in gözünde çirkinlik, kötülük ve mutsuzluğun şiirsel yollardan güzelliğe dönüştürülmesi anlamına gelir. Amaç klasik güzellik kavramına odaklanmayı bırakmaktır: böylece genel yargıya göre çirkin, şekilsiz ve hatta iğrenç sayılabilecek yeni güzellik türleri ortaya çıkar.
Grafik: MARIO CRESCI
DÜŞLEDİĞİ İDEAL YAŞAMDA ŞİİR, KÖTÜLÜKTEN ÇİÇEKLER YARATMA SANATIDIR!
Kötülük Çiçekleri’nin ikinci baskısı için yazdığı bir sonsöz taslağında, Baudelaire, Paris’e hitaben “Sen bana çamurunu verdin ve ben onu altına dönüştürdüm” diyerek bu deneyimi vurgular. Bu nedenle yapıtına bir oksimoron olan Kötülük Çiçekleri başlığını koymuştur: Düşlediği ideal yaşamda şiir, kötülükten çiçekler yaratma sanatıdır.
Bu fikri simgesel olarak ortaya koyan “Güneş” adlı şiirde Paris’in varoşlarında açan güneşin ne tür etkiler yarattığını anlatırken, şehvet ve ahlaksızlıkla ilişkilendirdiği sefaleti betimler. Bu semtlerde haraplığını kolayca hayal edebileceğimiz “viraneler” vardır ve yoksulluktan kaçınılmaz olarak ahlaki sefalet doğar: Bu döküntü binalar “gizli şehvetin barınakları”, yani sefahat ve fuhuş yuvalarıdır. Yoksulluk gözler önünde ama şehvet ve suç hep kepenklerin arkasındadır.
Şair güneşin eylemine dikkat çeker. Önce öfkeli bir tanrıya benzetilen güneş daha sonra “Kentin ve tarlaların, damların ve buğdayların üzerine” vuran evrensel bir güce, şefkatli bir babaya dönüşür: Hem uyandırır (solucanlar ve güller uyanır, hasatlar büyür ve olgunlaşır, yürek çiçek açar) hem de besler: “Beyinleri ve kovanları balla doldurur”.
Şiirin sonunda güneşin neyi simgelediği ortaya çıkar; amacı “gizli şehvetleri” açığa çıkarmak değil, “en adi şeylerin kaderini” yüceltmek, bütün hatları donmuş olan kadim bir evrene devinim ve dönüşüm getirmektir. Bir simyacı gibi betimlenen güneş şairin kendisinden başkası değildir.
DÜŞLEDİĞİ YETENEK ŞAİRİ LANETLİ KILAN VE TAŞIMASI ZOR BİR YÜKTÜR!
Ama Baudelaire’in düşlediği bu yetenek aslında şairi lanetli kılan ve taşıması zor bir yüktür, zira eyleme geçirilmesi kolay değildir. “Düşman” adlı şiirinde “Ey tembel keşiş!” diye seslenir Baudelaire kendine, “kederli sefaletimin canlı tablosunu ellerimin işi ve gözlerimin aşkı haline getirmeyi ne zaman öğreneceğim?”
Daha çok yazamadığına ve projelerini sürekli ertelediğine üzülür. Bir yandan da kendini avutmak için, Hipokrata gönderme yaparak bunun bütün sanatçıların kaderi olduğunu düşünür: “Sanat uzun, hayat kısadır”.
Grafik: MARIO CRESCI
ACININ SİMYASI!
Ne kadar ideale ulaşmak istese de Baudelaire başarısız olduğunu ve yarı yolda kaldığını itiraf eder. Şairin sonuçta mutsuz bir simyacı olduğu fikrini işleyen “Acının simyası” adlı metinde simyanın çamuru altına dönüştürme ilkesi tersine çevrilir. “Altını demire dönüştürüyorum/ Ve cenneti cehenneme”.
Bilim, mutluluk, güzellik çamura dönüşür, çünkü acı şiirsel simya deneyiminin kaçınılmaz sonucudur. Bu nedenle şair kendini “Simyacıların en kederlisi” olarak gördüğü Midas'la ilişkilendirir. Yunan mitolojisinde Dionysos'tan dokunduğu her şeyi altına dönüştürme armağanını alan Kral Midas, yediği yiyecekler bile altına dönüştüğünde, bu tanrısal armağanın aslında ölümcül bir yeti olduğunu ayrımsamıştır.
Dolayısıyla Baudelaire bize sanatın kendisine bahşettiği simya yeteneğinin uğursuz bir güç olduğunu bildirir. Aynı zamanda, şiirin simgesi olan liri icat eden ve Apollon'a sunan haberci tanrı Hermes'e de gönderme yapar.
BAUDELAIRE İÇİN ÖLÜM!
Evet, şiirsel deha Hermes’ten alınmıştır, ama “meçhul bir Hermes”tir bu: Şiirin büyüsü bu yüzden kıyıcı bir güce dönüşerek şairi bunalıma sürükler. “Hep ürkütmüşsündür beni” der Baudelaire Hermes’e ve sonunda kendini “göksel kıyılarda büyük lahitler” inşa ederken hayal eder.
Ölüm fikri ve şiirin sonundaki durgunluk, mutsuzluğun doruk noktasını simgeler ve yıllar sonra genç dahi Rimbaud’nun kendisinden “O ilk kahin, şairlerin kralı ve gerçek bir tanrıydı” diye söz edeceği Baudelaire Kötülük Çiçekleri’nde, şiirden şiire “yaşlı bir berduş gibi çamurlarda” süründükten sonra, son çare olarak gördüğü ölüme doğru yol alır. Zira bu dünyada bulamayacağını anladığı bir düşün peşinde koşan Baudelaire için ölüm, insan yolculuğunun temel amacı, tek kesin kurtuluş, ideal yaşama ulaşmanın belki de tek olasılığıdır.
En Çok Okunan Haberler
- İstanbul'un 7 ilçesinde yarın su kesintisi uygulanacak
- 250 bin TL'nin getirisi ne kadar?
- İstanbul'da aile katliamı
- İktidarın '25 Kasım' korkusu
- AKP sayesinde bu düş de gerçek oldu!
- Malatya depremi: 'Endişe verici' diyerek uyardı!
- Hedefteki teğmenlerle ilgili yeni gelişme!
- Akalın'dan İYİ Parti'yi karıştıracak açıklama
- Türk ordusunun Kubilaysızlaştırılması
- Gökçek döneminde belediyeden geçen karar pes dedirtti!