Kahramanımız İnce Memed!

İnce Memed’i çeşitli aralıklarla beş kez okuduğumu hatırlıyorum. Bu romanı her okuyuşumda da kendimi başka duygular, değişik çağrışımlar içinde buldum. İnce Memed, evrensel bir destan, “zalimle mazlumun” savaş destanıdır. İnce Memed içimde bir umut, zalimi korkutan bir kahramandır. Oradaki güzel insanları sevdim, Süleyman Emmiyi, Iraz kadını, Asım Çavuşu, Cabbar’ı, Recep Çavuşu; haksızlığa ve zulme karşı direnen bütün insanları sevdim. En başta da İnce Memed’i…

Kahramanımız İnce Memed!
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 15.02.2023 - 00:03

Fotoğraf: DHA

KADER(!)

Çakırdikenliğin içinde korkuya dönüşmüş zayıf bedeni, bacakları kanlar içinde, durmadan koşan o çocuk bir türlü aklınızdan çıkmaz. Nereye gittiğini bilmeden zulümden kaçar sadece. Zalim, onun daha küçük yaşta “karabasanı” olmuştur.

Sığındığı Süleyman Emmisinin evinde şefkati, güler yüzü tam buldum, diye sevinirken aradan çok geçmez, Zalim Abdi Ağanın atının önünde boynu bükük, tekrar “kaderine” doğru yürür. Oysa ölüm ve kalıtsal hastalıkların dışında insanın başına gelenler “kader” değildir.

İnsanoğlunun başına gelenler-aklı başında herkesin bildiği gibi- adaletsiz düzenin, köşe başlarını tutmuş zalimler, çoğu yerde “sistem” adı verilen, fakir fukarayı ezen o acımasız devasa-her kılığa giren- silindir yüzündendir.

İlk kez 1960 yılında Akçadağ Öğretmen Okulunda okumuştum “İnce Memed”i. Daha sonraki yıllarda birkaç kez okuduğumu da sanıyorum. Her okuyuşumda da başka başka duygular, çağrışımlar içinde buldum kendimi.

Askerlik yıllarımda bir sinemanın kapısının başında bir afiş dikkatimi çekince (Monos Enandiyon Tis Romis - Roma’ya Karşı Tek Başına) hemen biletimi alıp sinemaya girmiştim. Salt filmin adından dolayı; konusu umurumda bile değildi. Zaten aklımda bir şey kalmamış filmin adından başka. Aradan geçen altmış yıl, bir ömür için az sayılmaz.

ZALİMLE MAZLUMUN KAVGASI

Filmi seyrederken ben hep “İnce Memed” romanı içindeydim. Bu roman bir okuyucu olarak bende derin ve değişik izler bırakmıştı. Gerçi filmlerin birçoğunda “Zalimle Mazlumun” o “sürgit” devam eden mücadeleleri vardı.

Zalim de her zaman güçlüydü, ne yapar eder sistemi kendi lehine kullanırdı; mazluma yakınlık duyanlar, kucak açanlar da yok değildi, ama onlar güçsüz ve ürkektiler. Böyle olunca ben hep üzülürdüm.

Memed Hatçe’yi kaçırınca da ah ne olur, yakalanmasalar bari diye içim acırdı durmadan, Topal Ali’ye o yaşların heyecanıyla demediğimi bırakmazdım. İnsan, birilerinin ölmüş olmasına sevinir mi; ama Memed’in orada Hatçe’nin nişanlısını öldürmesine sevindim, Abdi Ağa’nın yaralı olarak kurtulmuş olmasına da doğrusu yazıklandım.

Çaresizlik, “bir şey yapamama” yarı ölümdür insan için; adaletin aldatılması, suçsuz insanların “suçlu” olarak “hapishane damlarında” çürümesi apayrı bir zulümdür.

Arzuhalcinin daktilo tıkırtıları yüreğime “her ne hikmetse” bir umut dokur; Hatçe ve onu koruyan hapishane arkadaşı Iraz’ın ömür törpüsü mahpus günleri, içimde bir dert olurdu.

Iraz ve Hatçe iki jandarmanın arasında bir başka hapishaneye götürülürken onları bekleyen “eşkıya” İnce Memed’in yürek kıpırtıları bendedir bir okuyucu olarak, nerdeyse Memed’le beraber benim de sabrım tükenmektedir.

Toros Dağları, uçurumlar, tipi, karanlık mağaralar, yılanlar, çıyanlar bir yalnızlık, insanın içine yerleşen bir korkudur aslında, ama tüm bunlara karşın “zalim” tarafından kovalanan “mazlum” için bir sığınaktır. Artık elinde silahı İnce Memed -bir okuyucu olarak- benim içimde bir umut, zalimi korkutan bir kahramandır.

Öğrencilik yıllarımda Kurtalan Ekspresiyle Toros Dağlarını delip geçerken uzak tepelerde bir karaltı görsem, Abdi Ağayı öldürdükten sonra “imi timi” belli olmayan İnce Memed’i görmüş gibi çocukça bir duyguya kapılırdım.

EVRENSEL BİR DESTAN

İnce Memed, ilk bakışta, “Zalimle Mazlumun” savaştığı yerel bir destanmış gibi görünse de –bana göre- aslında evrensel bir destandır. Yüreklerde öyle bir yer etmiştir ki artık bu kahraman içinizde bir cesarettir; o, çağrışım olmuş yepyeni bir dünyadır.

Merhametli bir jandarma ya da polis görsem hemen İnce Memed’i teslim almayan “Asım Çavuş” gelir aklıma, küçük, korumasız bir çocuğa sahip çıkan birilerinin adı geçse Süleyman Emmiyi anarım. “Eşkıyada merhamet mi olurmuş” diyenlere suçsuz insanlara işkence eden çete reisi “Deli Durdu’ya başkaldıran İnce Memed,i örnek olarak gösteririm. Abdi Ağanın çocuklarına doğrultulan bir namlunun onun engellemesiyle hedefini şaşırdığını…

İnce Memed romanı hakkında eleştirel tek bir kelime söylemem bile benim boyumu aşar. Ama daha önce de değindiğim gibi bu romanı en az birkaç defa okudum, bölümler halinde köy odasında gençlere okuttum, okudum.

Okulda öğrencilere okudum bazı bölümlerini; “tanım” sözcüğünün adı bile geçmeden “bu okuduğum kitap bir roman” dedim sadece, diğer günlerde “öğretmenim, bize gene o romandan birkaç sayfa okur musunuz” diye adeta yalvardılar.

OKUDUĞUNUZ BİR KİTAP SİZDE DAVRANIŞ DEĞİŞİKLİĞİNE SEBEP OLABİLİR Mİ?

Okuduğunuz bir kitap ya da roman sizde bir davranış değişikliğine neden olabilir mi; bilemem, ama daha önce de bazı haksızlıklar karşısında “isyan” eden yüreğimin biraz daha isyankâr olduğunu sezdim; yanılmış da olabilirim.

Yunanistan’daki “Albaylar Cuntası” zamanında sınıfımdaki bir öğrenciye tokat atan müfettişi yakasından tutup ta yazıhaneye kadar götürmem de neyin nesiydi Allah aşkına; o günü hatırlıyorum da hâlâ soğuk soğuk terliyorum. Mesleğimden alıkonulmam bir yana başıma gelmedik şey kalmazdı.

İnsan okuduklarından etkilenmez olur mu hiç; Orhan Kemal’in “Bereketli Topraklar Üzerinde” romanını okuduktan sonra batöze işçilerini daha çok sevmedim mi, kendilerine daha çok acımadım mı?

Geçtiğimiz aylarda beyaz bir Amerikan polisinin bir zenciyi nefessiz bırakarak öldürmesinin yüreğimde bıraktığı acıda “Kökler” romanının acılarının etkisi yok mudur?

İnsan gençken, acemiyken ne kadar cesur oluyor? “İnce Memed” romanını o kadar sevmiş, o kadar beğenmiştim ki, ta 1970’li yıllarda Gümülcine’de yerel bir Türkçe gazetedeki “köşe yazımda” “İnce Memed” neden Nobel Edebiyat Ödülüne aday gösterilmiyor, diye yakınıp durmuşum.

İNCE MEMED, CESARETİME CESARET KATTI ÇÜNKÜ...

Sonra, şunu da itiraf edeyim: Ben İnce Memed’i okurken hiçbir zaman “bak, Türkiye’nin şu bölgesinde neler olup bitiyor” anlayışı ve düşüncesiyle okumadım hiç. Onu, bir Wilhelm Tel, bir Spartaküs (Spartakos) niyetiyle okudum; evrensel bir görüşle; içimdeki cesaretime cesaret katan bir kahraman olarak.

Neden; çünkü çocukluk yıllarımızda bir iç savaşın çilelerini, korkularını yaşamıştık top ve tüfek sesleri arasında. Yakınlarımız ölmüştü, bazıları ölümden kurtulmak için Türkiye’ye kaçmıştı, boş mermi kovanlarıyla oyunlar oynamıştık, okulumuz askeri birlikler tarafından mitralyözle taranmıştı, öğretmenlerimiz dershanelerden alınıp kolları bağlı, askeri kışlalara götürülmüştü. Daha önce bazı köyler insanlarıyla birlikte yakılmıştı, babalarımız, annelerimiz acımasız bir Bulgar işgali yaşamışlardı. Yani biz de birçok “Abdi Ağalar”, “Ali Safa Beyler” görmüştük.”

“İnce Memed”, evrensel bir destan izlenimi bıraktı bende. “Zalimle Mazlumun” savaş destanı. Oradaki güzel insanları sevdim, Süleyman Emmiyi, Iraz kadını, Asım Çavuşu, Cabbar’ı, Recep Çavuşu; haksızlığa ve zulme karşı direnen bütün insanları sevdim. En başta da “İnce Memed”i…


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler