İlk öykü kitaplarıyla kadınlarımız… M. Sadık Aslankara’nın yazısı...
14 Şubat, “Sevgililer Günü” olduğu kadar dünya öykü günü de. Dünya öykücülüğü içinde artık seçkin bir yere sahip öykücülüğümüz her yıl alana katılan pek çok yazarın, özelde kadının ilk öykü kitabıyla dal budak salıp alabildiğine serpiliyor, gelişiyor…
Cumhuriyetimiz yüzüncü yılına girerken öykücülüğümüz de dünya ölçeğinde dikkati çekecek konumuyla ciddi düzey sergiliyor. Türkçenin kısa öyküdeki bu büyük başarısında kadın öykücülerimizin payı büyük. Füsun Akatlı’ya göre “Öykü yazınımızda öyle örnekler var ki, çağdaş dünya yazınının bir adım bile gerisinde değil.” (Edebiyat Defteri, Afa, 1987, 126)
Nedim Gürsel, “kısa öykünün ‘edebiyatın zirvesi’ olduğunu savunmak kolay olmasa gerek” deyip, “bizde, yazınsal tür olarak öykü en az roman kadar ön planda” saptamasını getiriyor. (Başkaldıran Edebiyat, YKY, 1997, 192, 191)
Bir başka yazısında, “Batı yazınlarıyla karşılaştırıldığında, günümüz Türk yazınının öykü türüne verdiği önem açıkça ortaya çıkar” demekten alamıyor kendisini, ekliyor: “Bu, öykücülüğümüz adına olduğu kadar, genel olarak yazınımız adına da umut verici, sevindirici bir gelişmedir.” (Bozkırdaki Yabancı, Doğan, Genişletilmiş 2. basım, 2006,168)
Semih Gümüş de inancını şöyle dile getiriyor: “Bir öngörüde bulunmam (…) gerekirse: Öykünün üç atlısı var: Amerikan ve Latin Amerika öykücülüğü, bir de bizim öykücülüğümüz: İlki usta, öteki dörtnala koşmaya alışmış, bizimki tırısta.” (Öykünün Kedi Gözü, Can, 2010, 137)
Çeyrek yüzyıl içinde öykücülüğümüz üzerine dile getirilen bu görüşlerin örtüşmesi rastlantı değil. Öyküde pek çok görüş sahibi, bu düşünceleri fazlasıyla paylaşıyor bugün.
Ama bu, yayımlanan her öykü kitabının çıtayı aştığı anlamına gelmiyor, ne ki çıta altında kalsa bile yayımlanan her ilk öykü kitabı yine de alana enerji katıp süreğenlik sağlıyor. Zaten bu kalemler arasında kadın yazarların öyküde apayrı yeri var.
Aşağıda ilk kitaplarıyla alana eklemlenen dört kadın öykücünün verimini alabiliriz örnekçe anlamında, 14 Şubat Dünya Öykü Günü’nde.
NAZLI AYÇA ÖZKARAHAN: ‘ŞEYTAN DÜĞÜNÜ’
Nazlı Ayça Özkarahan, Şeytan Düğünü (Monokl Yayınları, 2021) adlı ilk öyküler demetinde, geçmişlerine dönük hesaplaşmaya giren, kesikli geçişlerle yeniden bunları kuran anlatıcılarıyla yapılandırıyor verimlerini.
Bilinen bir anlatı biçemi olsa da bu, yazarın öykülere belirgin dinamizm kazandırmasının önünü açıyor elbet. İç huzursuzluğun dışa vurduğu ancak buna karşın dış dünyaya tümüyle kapalı bir çıldırı gerçekçiliği yönünde öyküleme getiriyor çünkü yazar.
Bu yanıyla iç dünyalarına mitil atan, her “küçük insan(ı) avcu(n)un içinde” (s. 24) sanan öteki “küçük insan”lar, dış dünyaya karşı tam bir umursamazlık sergilerken öyküler, adeta birer “şeytan düğünü” olup çıkıyor.
Nazlı Ayça, öykülerini geleneksel yolla kuruyor ama öykülemesiyle, kurduğu anlatı biçemiyle değilse de yapılandırıp modern birer robota dönüştürdüğü kişileriyle, onlara biçtiği iç dünyalarla farklı olmayı başarıyor yine.
ÖZLEM YANMAZ: ‘KIRK BİRİNCİ EVİN BANYOSU’
Özlem Yanmaz, Kırk Birinci Evin Banyosu (Edebiyatist Yayınları, 2021) adlı ilk öykü kitabında, yaşam döngüsü içinde çözüm üretememekle birlikte bu yönde debelenirken kendilerini ödünleyen küçük insanların öykülerini getiriyor denebilir okura.
Olgusal dünya, dışarıda yaşananlar, anlatıcılar önünde öylesine barikat kurmuştur ki yoksul kişilerin bunu aşabilmesi olanaksızdır.
Hayat, böylesi insanları simgeleyen, “çerçeveli kocaman bir gelin damat fotoğrafı”dır (s. 47) ve hayhuy içinde çöpe atılıp kıyıya itilmiş bir döngüdür artık yaşanan. Özlem, bu olup bitenleri olanca yalınlığıyla, kişilerinin yaşamlarına herhangi müdahalede bulunmaksızın yansıtıyor.
Ekonomik, sınıfsal savaşın orta yerinde boğuşan bu insanların yaşadığı döngüyü aktarırken okura enikonu bir artalan yoğunluğu bırakabiliyor, böylelikle ne denli olay aktarıcı, anlatıcı görünse de öykülerini ilgiyle okutmayı başarıyor.
NAZLI DENİZ GÜLER: ‘İÇİ GÜZEL OLSUN’
Nazlı Deniz Güler’in daha önce yayımlanmış, azımsanmayacak sayıda çocuk yazını ürünü görünüyor yaşamöyküsünde, ancak İçi Güzel Olsun (Alakarga Yayınları, 2021), yine de onun ilk öykü kitabı.
Bu ilk veriminde, kişi-olay arasında farklı temelde kurduğu git gele dayalı alaysamayla öne çıkıyor yazar. “Alaysama” diyorum ya, önceden hedeflediği bir işe soyunmaya girişmiş görünüyor aslında. Bu yanıyla tek başına dikkati çekip öne çıkabiliyor zaten.
Çehov’da gözlenen, oyunları için getirdiği “komedi” nitelemesi örneklenebilir burada. Nazlı Deniz de hemen her öyküsünde bu alaysamanın artalanına inebiliyor, duygusallığa bulaşmadan dümdüz gösterimle, yansıtımla üstelik.
“Aynı mekânda ayrı ayrı sıkıl(an)” (s. 28) insanlardır bu kişiler, onların iç dünyalarını da ele verecektir böylece. Dıştan gülsek de iç dünya, tam bir hüzün yumağıdır. Ayrıca metinde söyleşimin sağladığı destek de eklenmeli buna.
İLKE MIRIK: ‘HER ŞEY MÜMKÜN’
İlke Mırık, Her Şey Mümkün (Perseus Yayınları, 2021) başlıklı ilk öykü kitabında okuru farklı duyarlıklarla yüzleştiriyor denebilir. Gizlenen ya da örtük tutulan iç dünyalardaki tortunun yol açtığı kırılmalara odaklanıldığını söyleyebiliriz getirilen öykü evrenlerinde.
Böyle olunca, kendi hüzünlerine kıvrılmış, bunu unutmayan, unutmak da istemeyen kişiler çıkıyor öykülerde hep karşımıza. Bir türlü “durulma(yan) iç”leriyle (s. 81) yaşıyor çünkü bu kişiler. Her biri apayrı kırılmalardan, örselenmelerden geçmiş olsa da.
Şu da var; öykülerinde bu iç yoğunlaşmanın duygusallıkla bağını kökten koparıyor yazar, acele etmeksizin satır aralarına yerleştirdiği anlam çengelleriyle bir duyarlık atmosferi yaratıyor.
İlke, işte bu duyarlık biçimlemesiyle, bunlara açtığı yerle de dikkati çekiyor. Geleneksel bir hikâye ediş desek de tazelenmiş duru bir öykücülük eşliğinde verimliyor anlatısını genç yazar, başarıyor da.
DÖRT KADIN YAZARLA ÖYKÜMÜZE EKLENMEK, AMA NASIL?
Yukarıda ilk öykü kitaplarına yer açtığım dört kadın yazar İlke Mırık, Nazlı Deniz Güler, Özlem Yanmaz, Nazlı Ayça Özkarahan yayımladıkları bu yapıtlarla verimlerini ilgiyle okutup dikkati çekebiliyor.
Elbette her birini, öykücülüğümüze eklemleyebiliriz bugün için, ancak alanda üretim sürdürülmeden, yazar varlığı korunmadan, bu yolla öykücülüğümüzde kalıcılık sağlanmadan herhangi öykücünün ileride öykümüze eklemlenmiş yazarlar arasında kendilerine yer bulamayacaklarının unutulmaması gerekiyor.
O halde nice öykülere, süreğen öykü verimine diyeyim. Şimdiden Dünya Öykü Günü’nüzü, Sevgililer Günü’nüzü kutluyorum efendim.
www.sadikaslankara.com her perşembe öykü-roman, tiyatro, belgesel alanlarında güncellenerek sürüyor.
En Çok Okunan Haberler
- Avrasya tüneli trafiğe kapatıldı!
- İtirafçı Nevzat Bahtiyar'dan sürpriz hamle geldi
- Nasuh Mahruki'nin tutuklanma gerekçesi belli oldu!
- Elektronik kelepçeyi kırıp cinayet işledi
- Cem Garipoğlu soruşturmasında karar!
- Beşiktaş'tan Talisca açıklaması: 'Karar verilmiştir'
- Albaya verilen ceza belli oldu!
- Kaynanasını hiçbir zaman sevemeyen 4 kadın burcu
- MSB açıklamasında 'Erdoğan' ayrıntısı
- Teğmenlerin avukatlarından açıklama geldi!