Hesiodos’tan ‘Theogonia, İşler ve Günler’
Kullandığı dil, yapıtlarının taşıdığı bazı karakteristik özellikler, yaşamı hakkında çok az bilgiye sahip olduğumuz Hesiodos’a (MÖ VIII. yüzyıl) ait olduğu kanıtlanmış iki önemli yapıtından Theogonia, evrenin yaratılışı, tanrıların, tanrıçaların doğuşu, tanrıların ve tanrısal varlıkların soyları gibi Yunan kozmolojisini kuran meseleler ile belli başlı Yunan efsanelerini konu alan epik bir yapıttır. Yunan didaktik şiirinin ilk örneği kabul edilen İşler ve Günler’de ise ozan, insanlık deneyimine adalet, erdem, çalışma, cömertlik, hak, hukuk, düzen ve doğruluk gibi kavramların “gerçeğini” söyleyerek dokunur. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’nın Hasan Âli Yücel Klasikler Dizisi’nden Azra Erhat ve Sabahattin Eyüboğlu’nun çevirisiyle yayımlanan Theogonia, İşler ve Günler, Azra Erhat’ın hazırladığı “Hesiodos Eseri ve Kaynakları” başlıklı inceleme ve sözlük eşliğinde sunuluyor.
HESIODOS
ALİAĞALI GÖÇMEN
Anadolu, nice klasik çınarın toprağıdır; İzmirli Homer’den Amasyalı Strabon’a. Helen tanrı ve tanrıçalarının soy kütüğünü çıkaran Hesiodos, onlardan biri. Ancak Helen dili ve kültürüne aidiyetini, özellikle inanç bağlamında, tutkuyla kanıtlayan Aliağalı (Elaia) bir Anadolu göçmeni. Eski coğrafyanın izleri, çok derin anılarında saklı…
Hesiodos’un dili ve kültürü, Anadolu soslu bir Helen dili ve kültürüdür artık; Anadolu’nun değil. Özellikle kadını horlayan diliyle… Kuşkusuz yaranma güdüsüyle de açıklanabilen bir göçmen olgusudur bu.
Hesiodos’un sergilediği dünyanın, Tales’lerin Anadolu’da aydınlığa açtıkları yolla hiçbir ilgisi yoktur. Sıla özlemiyle yapılan anımsatmalar, olsa olsa o zeybek oyunlarının “geri bas geri dön”üdür…
Kitabın çevirmeni Azra Erhat, “Anadolu’dan Yunanistan’a göçmek zorunda kalanlar hep daha çetin yaşam koşularıyla karşılaşmışlar.” saptamasını yapıyor. Hesiodos’tan Lozan mübadillerine, öte yakaya göçenlerin, “Benden Selam Söyle Anadolu’ya” diyenlerin ortak yazgıdır bu.
Azra Erhat da bir göçmen kızıdır. Kültürümüzü zenginleştiren, kültür soyu Mustafa Kemal’e ve Selanik’e çıkan…
KRONOS-ZEUS-POSEIDON
TANRILAR VE TANRIÇALAR
Hesiodos, Theogonia’da (Tanrıların Doğuşu) Helen tanrılarının soy kütüğünü çıkarır. O soy kütüğünün geçmişinde, Anadolu’dan da izler vardır; örneğin, Hitit tabletleriyle bugüne ulaşan Kubarbi’den Ullikummi ile Enuma Eliş’e… Elbette salt Anadolu’ya özgü kalan Tanrıça Hekate de unutulmamıştır.
Unutmayalım, Helen’de, Uranus’un kesilen hayasının atmıklarından Afrodit yaratılır; Anadolu’da Attis’in kesilen hayasının kanlarından mor menekşeler.
Theogonia’da salt tanrılar ve tanrıçalar değil; tanrısal figürler de yer alır. Musalara özel bir bölüm ayrılırken Herkül’den de söz edilir, Medusa’dan da...
Esinin tanrısal kızları, o dokuz musadır. Her musanın ayrı görevi vardır; örneğin, Thalia pastoral şiirin, Kalliope epik şiirin esin perisidir. “Ve hepsinin başı sayılan Kalliope / Kalliope’dir çünkü krallara eşlik eden.” Anneleri Mnemosyne’dir; hani şu doğurgan, görkemli bellek…
Mitoloji, bütün insani özelliklerle buluşur. Ona hiç eksilmeyen ilginin nedeni de budur. Sevgilerin en büyüğünü örnekler Uranus ile Gaia; torun sevgisini. Torunu, evladın önüne koyan sevgiyi. Dede ile babaannedir Zeus’u tanrı gazabından koruyan; onun Girit Mağarası’nda dünyaya gelmesini sağlayan.
Öfkelerin en büyüğü, ana yüreğinin öfkesidir; hele o hadsiz kocaya duyulan öfke; Gaia’nın Uranus’a duyduğu öfke! Öfke, baldan tatlıdır, o öfkenin baldan tatlı, en güzel çocuğu da Afrodit’tir.
Doğa da buluşur mitolojiyle. Elektra’nın soyundadır rüzgârı ağlatan bora ile kasırga. Yürekleri serinleten de “gökleri arıtan Zephyros”tur.
Pegasos, kanatlanıp uçmanın düşüdür. O düş çok güçlüyse, kuş kanadında değil, at sırtında olmalıdır. Medusa’nın kafasından çıktı o kafası kesilen at Pegasos. Kuşkusuz kesilen kafalardan çıkmıştır her kanatlı düş.
Düşlerdeki kadının üç ayrı özelliğinin simgeleyen Üç Güzeller (Kharitler), aynı ananın çocuklarıdır. Okyanus’un kızı Eurnome’nin Zeus’tan doğan çocukları; “Aglaie, Euphrosyne ve sevimli Thalia. O gençlik (tazelik), neşe ve güzelliği birbirinden soyutlamak olası mı?
İnsanlığa hizmet, sıradan insanların, sürüler içinde sürmeli koyun olanların işi değildir. Tanrıları aldatanlardır, güce isyan edenler ve acıyla baş edenlerdir, insanlara hizmet sunanlar. Onları mitolojide kimler mi simgeler? Promete’yi en başa koyalım; Atlas, Sisyphos, Tantalos’u da unutmayalım.
Ensest kutsaması mıdır bilmem. Kız kardeşiyle evlenen nice tanrı vardır: Okeanus ile Tethys, Kranos ile Rhea, Zeus ile Hera… Ve o kültürün beslediği nice insan; Mausolos ile II. Artemisia, İdrierus ile Ada… Adem’in oğulları da kız kardeşleriyle evlenir. Yeryüzünün ilk cinayeti de bu yüzden çıkmıştır; aynı kız kardeşi sevip istemekten.
Anadolu’dan farklı olarak Yunan mitolojisi erkek egemendir. Afrodit ile Selene istedikleri erkekle, istedikleri yerde yatağa ancak Anadolu’da girebilirler. Örneğin, Afrodit, Ankhises’le İda’da; Selene, Endimyonla Latmos’ta… İkisi de erkek egemen dünyaya geçmemiş bir toplumun simgeleridir; hem de Zeus’a karşın.
Dike’nin, tanrılar protokolünde adı bile geçmez. Niye mi o denli arkalardadır? “Doğruluk”u simgelediği için kuşkusuz. Evet, sonra da değişmez, dokuz kapıdan kovulan doğruluğun konumu. Mitolojide Antigone somutlar bunu; bilimde Hypatia, özgürlük savaşımında Jeanne d'Arc…
“BAŞ BELASI” KADIN
“Bütün tanrıların armağanı” Pandora’yla somutlanan Helen kadını, nasıl bir tanrılar armağanıysa, Hesiodos’a göre başa çıkılması zor, dört dörtlük bir “baş belası”dır.
Theogonia’da kadına yakıştırılan, irkiltici, Anadolu’ya, Anadolu kültürüne yabancı nice sıfat var: “aldatıcı güzellik, baştan çıkarıcı, sonsuz büyü kaynağı, belalı soy, belalı öfke, fukaralığa alışamayan, işi gücü kötülük olan…”
Hesiodos, Theogonia’dakilerle yetinmez; İşler ve Günler’de, bunlara yenilerini ekler: “köpek yüreği, tilki huyu, sevip okşamaya doyulamayan bela, göğsü yalan dolan dolu…” Dahası “Ha kadına güvenmişsin ha hırsıza” der çıkar.
Özetle Helen dünyasında kadın, “asalak, tembel, doyumsuz, aldatan…” ve salt “bolluğa koşan”dır. Gerçek odur ki, Helen kadınının sofrada asla yeri yoktur.
İlkçağ ve ilkçağ öncesi bağlamında düşündüğümüzde, Helen kadını, F. Engels’in, “Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni” adlı yapıtında ifadesini bulan, o “yitirilmiş cennet”in kadını değildir; özellikle Anadolu kadını hiç değil. Anadolu kadını güçlüdür; Anadolu’da kadın değerlidir. Kuzeyin amazonları da güneyin Luvi anaları da… Hitit’in ve Troya’nın kendi mührünü taşıyan kadınları da… Puduhepa’dan Andromak’a…
GAIA-HEKATE-PANDORA-ARTEMIS-EUROPA
MİTLER VE KÜLTÜRLER BULUŞMASI
Birçoğu gibi Yunan mitolojisi de erkek egemen. Bu kültürün binlerce yıllık bir geçmişi var. Salt bugünün işi olsa, önyargıları kırmak kolay. Peki, mitolojiden el ala ala biçimlenen onca din ve inançla nasıl baş edilecek? Hele kutsal kitaplardaki o kadın-erkek konumuna ilişkin “birbirine düşman (Bakara, 30)” ifadesiyle?... Kolay değil; evet, Mustafa Kemal’lere karşın hâlâ baş edebilmiş değiliz.
Tanrı, her ne hikmetse “sonradan düşünen” “Epimetheus’u (Adem) altından yaratmıştır da “tanrıların armağanı” Pandora’yı (Havva) topraktan. Daha olmadı, Adem’in kaburga kemiğinden… Kadın – erkek çatışması da salt bugünün sorunu değil.
Hesiodos’a göre cinler (üç harfliler), öbür dünyaya göçen altın ve gümüş soylulardır. Bu çağda da o “üç harfliler” dünyasında yaşayanımız hiç de az değil. İnsanlar, altın gümüş değil; “beşinci soy”un çocuklarıdır. Soru şu, insan, bu denli aşağılanmalı, evrile evrile “kul”laşmalı mıydı?...
Platon, Homer’i eleştirir. Marsyas’a karşı Apollon’u kazandıran Yunan mitolojisi de Homer’i değil, Hesiodos’u yeğler. Gerçek o ki, soy ve kültür kutsaması salt bugünün işi değil. Platon’dan söz edince Devlet’i anımsamamak olası değil. Demokrasi – oligarşi çatışması, elbette salt bu çağın sorunu değil; Atina ile Isparta’nın da çatışmasıdır o.
Mitolojinin de bir Meryem Ana ile bir Hz. İsa öyküsü vardır. “Tanrıça Hera kimseyle sevişmeden / Yalnız öfkeden ve hıncından kocasına / Ünlü Hephaistos’u doğurdu kendi kendine” Mitolojinin doğrusu bu. Olası mı demeyin; inanç sorgulamaya izin vermez. Dahası Hesiodos, Zeus ve Poseydon’dan söz ederken “Çünkü iyilikler de onlardan gelir, kötülükler de” der. Biz de “Hayır ve şer Allah’tan gelir.” demiyor muyuz? Evet, mitolojiden beslenmeyen din yoktur.
Hesiodos dahil, şairler, peygamberleşmişmiş insanlardır. Peygamberler, bunu bildikleri için olmalı, şairleri hiç bağışlamazlar. Peygamberlerin çoğu da Hesiodos gibi, köylü sınıfının felsefesiyle yoğrulan çobanlardır; Musa da Muhammed de…
Peygamberlik, bir bakıma hayvan gütmekten insan gütmeye evrilmeyi somutlar. Mitolojinin kahramanları Ankhises ile Paris de çobandır. Ha kral ile çobanın asası, ha Musa’nın…
Mağara, mitolojinin ve bütün dinlerin vazgeçilmez mekânıdır. İşte o ünlü mağaraların ilk akla gelenlerinden birkaçı: Latmos (Selene) – Mikale (Psike); Eyyüp – Şuayip, Ashab-ı Kehf – Sümela, Hira – Sevr… Zeus, bir mağarada doğar; Odisseus, Kiklop’u bir mağarada öldürür. Peygamberin de sığınağıdır mağara, çobanın da…
ANADOLU KÖPRÜSÜ’NDEN GEÇENLER
Anadolu’nun güçlü tanrıçaları vardır; Ma, Hepat, Kibele, Hekate… Helen kültürüyle özdeşleştirilse de Artemis (iffet ve erdem) ile Afrodit (aşk ve güzellik), Anadolu’nun tanrıçalarıdır. Onların, İştar ve İnanna ile Mezopotamya’dan başlayan o uzun yolculuklarının rotası, Hurri, Hitit, Frig, Karya-İyonya yolunu izler. O yol, kültürün ve inancın da göç yoludur. Apollon (bilim) ile Diyonisos (sanat) da Anadolu’ya özgüdür; Helenleşmeleri epeyce zaman almıştır.
Göçten söz ediyorsak, coğrafyalar arası geçişkenliğin ayrımında olmamız gerekir. Alula – Hypsistos, Anu – Uranus, Kumarbi – Kranos, Teşup / Tarhun – Zeus koşutluğunun… Gök tanrıların erkek, yer tanrılarının kadın olduğunun… Toprak ana mitinin sürekliliğinin… Zeus, Europa’yı boğa kılığında kaçırdığına göre, o boğanın da Anadolu’nun Toros adıyla özdeşleşen gökyüzü boğası olduğunun…
Mizahın mayasının Anadolu’da çalındığını kaçımız bilir? O Anadolu mizahı, önce Ezop’u mayalar; Ezop’un muştuladığı da Lafonten’dir. Gün gelir, Hitit kralı Telepuni de Nasrettin Hoca’nın mayasını çalar.
İşler ve Günler’in en kalıcı iki dizesi, kanımca şudur: “Başkasına haksızlık etmek, kendine kötülük etmektir / Kötü düşünce düşüneni yakar herkesten önce.”
Özetle mitoloji put kutsaması, çok tanrılık övgüsü değildir. Doğanın gizemine merak ve doğallığı sahiplenmektir. Mitoloji, şiiri ve sanatı besleyen temel kaynaktır. Virji’de Gide’e… Şu dizelerimi, J. Paul Sartre’ın bir tümcesi esinlemiştir: “Her sanat eseri / Bir mitosa varmalıdır, / Yahut çıkmalı bir mitosa.” Bu olgudur, kitabın boşluğuna doğacak yeni şiirler için, bana şu notları düşürten: “Kavgadan doğar gece / Deniz dişidir, akarsu erkek”
Mitolojiye gereksinimimiz var; hele doğayı ve doğallığımızı yitirdiğimiz şu günlerde!...
Theogonia, İşler ve Günler - Hasan Âli Yücel Klasikler Dizisi / Hesiodos / Çeviren: Azra Erhat, Sabahattin Eyüboğlu / Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları / 312 s.
En Çok Okunan Haberler
- İzmir’de 13 yaşındaki çocuk AIDS nedeniyle öldü
- Ayşe’yi siz öldürdünüz!
- Mansur Yavaş'tan ilk açıklama!
- 'Erdoğan dönemi artık kapandı'
- AKP’li üyeler bütçe oturumunu terk etti
- Mansur Yavaş'tan jet yanıt!
- İstanbul'da metro yangını
- 5 çocuğunu kaybeden anne yalanladı
- İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne soruşturma!
- AKP döneminde ne kadar harcanmıştı?