Gizemli yaşamın hermetik şairi; Stéphane Mallarmé!

Fransız edebiyatında önemli bir yere sahip ve hâlen yapıtları en çok yorumlanan şairler arasında yer Stéphane Mallarmé (18 Mart 1842-9 Eylül 1898) ilk gençliğinde, hayranlık ve tutkuyla okuduğu Edgar Allan Poe'nun ve şiirde ustası kabul ettiği Baudelaire'in yapıtlarının etkisiyle şiir yazmaya başlar. Şiirlerinde gerçekliğin çirkinliğine vurgu yapar, çeşitli yollardan kaçış temasını ele alır Mallarmé. Şiiri ruhani bir macera olarak algılar. Onun için şiir metafizik bir amaca yönelen ve gerçekliği yeniden kuran bir sanat olarak yaşanmalıdır. Sembolizm akımının kurucularından da olan Mallarmé, şairin anlaşılmaz olma pahasına yeni bir dil yaratması gerektiğini savur.

Gizemli yaşamın hermetik şairi; Stéphane Mallarmé!
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 25.03.2023 - 00:04

‘KİTAPTAN BAŞKA BOMBA TANIMAM!’

Bir gün, bir gazeteci Stéphane Mallarmé’ye Fransız meclisinde anarşistlerin yaptığı bombalı suikast hakkında ne düşündüğünü sorduğunda, şair “Ben, kitaptan başka bomba tanımam!” diye yanıt vermişti. Salt bu yanıt bile şairin gerçeklikten çok uzak bir dünyada, edebiyatla yoğrulan bir yaşantıyı seçtiğinin kanıtı sayılabilir.

Mallarmé ilk gençliğinde, hayranlık ve tutkuyla okuduğu Edgar Allan Poe'nun ve her şeyden önce şiir alanında ustası kabul ettiği Charles Baudelaire'in yapıtlarının etkisiyle şiir yazmaya başlamıştı.

GERÇEKLİĞİN ÇİRKİNLİĞİ!

Henüz 20 yaşındayken yazdığı ve “Ten hazindir ne yazık ki! ve bütün kitapları okudum” dediği şiirindeki gibi gerçekliğin çirkinliğine vurgu yaparak, çeşitli yollardan kaçış temasını ele almıştır. Bu metinlerde erişilemez bir ideale öfkeye varacak kadar saplantılı özlemini ifade ederken, dinginliğe ulaşmak için boşuna çabalar, her şey onu ölüme ve hiçliğe döndürür çünkü annesinin ve kız kardeşinin genç yaşta ölümleri, Mallarmé’ye çocukluğundan başlayarak tüm çalışmalarını etkileyecek ölüm takıntısını aşılamıştır.

Bir anlamda bu takıntıyı aşmak için mutlak olanın arayışına girişen Mallarmé, şiiri ruhani bir macera olarak algılar; zira şiir, görünüşün ötesindeki gizli anlamları ışığa çıkarmak için en etkili yazınsal yöntemdir:

"Şiir, varoluşun boyutlarındaki gizemli anlamın, öz ritmine indirgenmiş insan dili aracılığıyla ifade edilmesidir: Böylece, yaşantımıza özgünlük kazandıran yegâne manevi görevi oluşturur.”

MALLARMÉ: ‘ÇOK KESİN ANLAM BELİRSİZ EDEBİYATINIZI RAFA KALDIRIR!’

Dünyanın doğrudan betimlenemeyeceği fikri üzerine kurulu ve öncüsü olduğu sembolizm akımının prensipleri gereğince hep bu gizli anlamları kavramak istemiş ve tüm yaşamı bu yüce bilgiye ulaşmak için umutsuzca çabalamakla geçmiştir.

Zira Mallarmé sözcüklerin yetersiz kaldığı bir edebiyatın bu amaca ulaşamayacağına ve insanların günlük yaşamda sadece bir pazarlık kozu olan zayıf bir dil kullandığına inanıyordu: “Aşiret sözcüklerine daha katıksız bir anlam vermemiz gerekiyor.”

Yani şiirsel dil işlevsel dilden yola çıkarak yeniden keşfedilmeliydi. Bu da, anlam üzerinde çalışarak, tek anlamlılıktan çok anlamlılığa geçerek, sözcükleri arındırma işlemiyle olanaklıydı Bir başka şiirinde aynı fikri şöyle yineler: “Çok kesin anlam/ Belirsiz edebiyatınızı rafa kaldırır.”

Çizim: EDWARD-MUNCH

ONA GÖRE ŞİİR, RUHANİ VE KUTSAL BİR MACERA; ŞİİR OKUMAK METODİK VE BİLİŞSEL BİR EYLEMDİR!!

Mallarmé için şiir metafizik bir amaca yönelen ve gerçekliği yeniden kuran bir sanat olarak yaşanmalıdır: Mutlak olana ulaşmak için görünüşün ötesine geçmek şart olduğuna göre, şiir kutsal bir görevin nesnesi haline gelir. Şair böylece bu girişimin niteliğine uyan bir gizemin ortaya çıkmasını sağlar çünkü “Kutsal olan ve kutsal kalmak isteyen her şey gizemle sarmalanmıştır.”

Geçen yüzyılda Andre Gide, Camille Claudel ve Paul Valéry'nin yanı sıra bir ölçüde sürrealistlere de ilham veren Mallarmé’nin düşüncesinde şiir okumak metodik ve bilişsel bir eylemdir. Bu yüzden “Şiir, anahtarını okuyucunun araması gereken bir gizemdir” diyerek, şiirsel dili gündelik dilden neden açıkça ayırdığını ve günümüzde bile neden hermetik bir şair olarak tanındığını anlamamıza yardımcı olur.

MALLARMÉ’NİN DEGAS’A YANITI: ‘SEVGİLİ DOSTUM, ŞİİR FİKİRLERLE DEĞİL SÖZCÜKLERLE YAZILIR!’

Ona göre şair anlaşılmaz olma pahasına yeni bir dil yaratmalıdır. Aslında Mallarmé şu gerçeği açıkça savunur: Anlam sadece şiirin unsurlarından biridir ve bütünden çıkarılması olanaksız sayılmamalıdır, tıpkı sonradan soyut sanatçıların nesnel biçimleri resimden çıkarabildikleri gibi.

Aklında bir sürü fikir olduğu halde bir türlü şiir yazamadığını söyleyen Edgar Degas’a verdiği yanıt bu görüşün özetidir: “Sevgili dostum, şiir fikirlerle değil sözcüklerle yazılır!”

Ancak böylece şiir derinlik kazanacak ve yalnızca inisiye olanların anlamını çözebileceği büyü kitapları gibi kolayca erişilemeyecek kapalılıkta bir metin olarak karşımıza çıkacaktır. Mallarmé’nin yaşamı boyunca şiire bir dine tapar gibi bağlanmış olmasının nedeni budur.

BİR NESNEYİ DEĞİL, YARATTIĞI ETKİYİ RESMETMEYİ ÖNEMSER!

Şiirlerini yaratırken sözdizimini ve sözcüklerin geleneksel anlamını kırmayı amaçlar ve en basit bir nesne karşısında dahi, onu tanımlamaya çalışmaktan özellikle kaçınır: Önemli olan “Bir nesneyi değil, onun yarattığı etkiyi resmetmektir.”

Bu ancak semboller aracılığıyla yapılacak bir telkin tekniğidir ve basit gibi görünse de, uygulamada şairi her sözcük üzerinde uzunca düşünmeye zorlar: “Bir nesneyi adlandırmak, azar azar tahmin etmenin mutluluğundan elde edilen hazzın dörtte üçünü ortadan kaldırmaktır. Bir nesneyi telkin etmek: asıl düş budur. Sembol ise bu gizemin kusursuz kullanımıyla oluşur.”

Resim: ÉDOUARD MANET-1876

MADDİ VE MANEVİ DÜNYALAR ARASINDA KÖPRÜLER!

Bir çok metinde bu yöntemi izler: “Başka Yelpaze” adlı şiirinde, yelpazenin devinimi önce bir kuşun havalanışını çağrıştırsa da, metnin sonuna doğru şiirsel esini temsil ettiğini kavrarız. Görünüşlerin ardındaki güzelliği keşfetmek ve evrenin anlamını çözmek için, Mallarmé maddi ve manevi dünyalar arasında analojik köprüler kurar:

“Güzellikten başka bir şey yoktur ve en kusursuz ifadesi şiirdir” ve şiir yazmayı düşleyen bireyin amacı da “Sembolden sembole geçerek, doğanın ve yaşamın nedenini aramak” olmalıdır.

Maddi dünyadan haz alamayan Mallarmé, derin özlemleriyle uyumlu yepyeni bir dünya yaratmak istemiştir. Somut gerçeklik yerine yaşamın özünü, yani varlıkların ve nesnelerin sırrını sonsuz bir özenle seçtiği sözcüklerle betimler zira “bu spontane ve büyüleyici mimarinin etrafında kalan gerçeklikten kaçınmak” sembolist şairin olmazsa olmazıdır.

ARAYIŞ, HİÇLİĞE DUYULAN HAYRANLIK, ÖLÜM KORKUSU VE MALLARMÉ’NİN ÇİÇEKLERİ!

Bu arayışa hiçliğe duyulan hayranlık ve şairin bastırmaya çalıştığı ölüm korkusu da eşlik eder. Olmayanı ifade etmeye, yokluğa özel bir değer vermeye ve sessizliği, onu yadsımaya çalışan sözcükler kadar anlamlı hale getirmeye çalışır. Bu yüzden Mallarmé her zaman kendisini kötü düşüncelerden ve ölümden uzak tutan “saf kavramları” irdelemiştir.

“‘Çiçek!’ diyorum ve sesimin hiçbir kıvrım bırakmadığı unutulmuşluktan, bilinen çanak yapraklarından başka bir şey olarak, müzikal bir şekilde yükseliyor, fikrin ta kendisi ve zarif, buketlerde olmayan çiçek.” Mallarmé’ye göre çiçek kavramı, bildiğimiz tüm çiçek biçimlerinden bağımsız olmalı ve şair okurun zihninde hiçbir bukette bulunmayan bir çiçek yaratmalıdır.

‘SÖZ’ÜN ÖTESİ, BOŞLUK VE DELİLİK

1867’de İngilizce öğretmeni olarak atandığı Tournon'da bir içsel deneyim yaşayan şair nesnelerin, “söz”ün ötesine geçmiş, “boşluk”a ulaşmış ve deliliğe yaklaştığını hissetmiştir: “Düşüncem, düşüncem,” der bir dostuna, “ben kişiliksizim artık ve senin tanıdığın Stéphane değilim.”

Aynı dönemde en hermetik şiirlerinden olan “Kendiliğinden Alegorik Sone”yi yazar. Dili hiçlik noktasına erinceye dek irdelemiş, deneyimini “şairin söylemsel yitimine” kadar sürdürmüştür.

ZAMANI AŞMAK...

Bu yüzden sonuncu projesi gençliğinden beri zihnine kazılmış olan kusursuz bir kitap yazmak arzusudur:

“Dünya güzel bir kitap yazılması için yaratıldı” diyen Mallarmé’nin düşlediği kitap öyle bir yapıttır ki hayal edilebilecek tüm kitapların sentezi olacak ve dünyanın anlamını kesin bir şekilde ışığa çıkaracaktır.

Kendini yeterince güçlü hissetmediği için, bu iddialı projeye girişeceği günü hep ertelemiştir ama yaşamının sonunda yazdığı “Bir Zar Atımı” adlı uzun şiirini okuyarak nasıl bir hedefe ulaşmak istediği hakkında bir fikir edinebiliriz:

Bu son derece şaşırtıcı yirmi sayfalık metinde, Mallarmé mahir bir düzensizlikle yerleştirilmiş sözcüklerle zamanı aşmaya ve yaşamın temel unsurlarından olan rastlantı faktörünü ortadan kaldırmaya çalışmıştır.

MALLARMÉ’NİN SON ARZUSU: ‘HER ŞEYİ YAKIN, SEVDİKLERİM, EDEBİ MİRAS YOKTUR!’

Bu tipografi ve içerik açısından benzeri olmayan şiir 1897’de yayınlandı. Bir yıl sonra Hérodiade adlı metni üzerinde yeniden çalışmaya başladığı sırada, yolun sonuna erdiğini hisseden Mallarmé eşine ve kızına yazdığı son mektupta son arzusunu şu sözlerle bildirdi: “Her şeyi yakın, sevdiklerim, edebi miras yoktur.”

İdeale ulaşma çabalarının boşuna olduğunu kabul eder gibi duran bu satırları yazdıktan bir gün sonra ölen Mallarmé’nin, bütün yenilik arayışlarına karşın, ölçülü ve uyaklı klasik şiirden vazgeçemediği için, günümüzde Fransız edebiyatındaki etkisi bir Arthur Rimbaud ya da Comte de Lautréamont kadar olmasa da hâlen yapıtları en çok yorumlanan şairler arasında olduğu kesindir.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler