CRR’nin genel sanat yönetmeni şef Murat Cem Orhan ile klasik müzik üzerine konuştuk: Klasik müzik dinleyicisi gençleşiyor!
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı olan Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nun (CRR) genel sanat yönetmeni şef Murat Cem Orhan ile yeni mevsimi ve müziği konuşmak için buluştuk.
Enerjisi, işine olan deyim yerindeyse aşkı ve müziği genç nesle aktarmak için gösterdiği çabasına dikkat çekilmesi gereken bir isim Orhan. Göreve geldiği günden bugüne klasik müzik takipçileri farkındadır çok şey değişti CRR’de. Her konserde salonun dolu olması hatta bazı konserlerde ayakta seyirci olması bile bunun en güzel kanıtı. Genç neslin klasik müzik konserlerine ilgisinin artması ise umut verici.
REKOR KIRDIK
- Son yıllarda klasik müziğe ilginin arttığını görüyoruz. Bu çok açık bir başarı. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Benim elimde 2009 yılından bugüne kadar Biletix ve gişe satış rakamları var. Oturduk, geçen sene aralık ayında, tek tek saydık.
2009’dan bugüne, bize en yakın 2018, onda da 48 bin bilet satılmış, bir yılda! Bizde 66 bin bilet vardı. En yakın tarihe, 18 bin, o da 20 konser eder. Bu rekor, son 13 yılın rekoru! Pandemiyi saymayın iki sene, son 11 sezonun rekoru var. Instagram hesabımız ben geldiğimde 17 bindi, 9 yılda 17 bin olmuş, biz 9 ayda 34 bine yükselttik. Dokuz yılı, dokuz ayda yaptık. Bu böyle gözükmüyorsa başarı nasıl görünecek.
BÜYÜK BAŞARI
- Bu sezon çok güzel, çok önemli isimlerin konserleriyle başladı. Konser sezonu için en önemli şubat ve mart ayında ara vermek zorunda kaldınız? Seyircide özlem giderek arttı. Peki siz nasıl sürprizler hazırladınız bu süreçte?
Bildiğiniz gibi benim uzmanlık alanım senfoni orkestrası, klasik müzik ve burada gözle görülür bir başarı elde etmiş olmak son 15 ayda, bir şeylerin doğru yapıldığını hissettirdi. Benim işimin bir kısmı orkestrayı yönetmek, şu anda bambaşka şeyleri de yönetmeye çabalıyorum. Geri dönüşü ancak böyle görüyorum. 13 Nisan’da Andreas Scholl geliyor, yaşayan iki kontrtenorlardan birisi! Bunun dışında yabancı ya da Türk solist meselesine gelince, benim sunma imkânım var çünkü ben İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin kaynaklarını kullanıyorum. Hazır böyle bir imkân varken elimde İstanbullulara, bu fiyatlara izleyemeyecekleri insanları getirmeye çalışıyorum. 40 lira! O yüzden iyi ve kaliteli isimleri buraya davet etmeye çabalıyorum. Mert Süngü ve Kartal’la, 27 Mayıs’ta da Ezgi Karakaya’yla yaptığımız ve yapacağımız konserler! Geçen sene 23 Nisan’da davet ettiğimiz süper genç piyanist biri 14, diğeri 16 yaşında ve Genç Oda Orkestrası’yla sürekli Türk gençlere yer veriyorum. Solist olarak kesin çıkıyorlar. Yani program geçen seneki kadar renkli ve çeşitli devam edecek.
MAKSİM VENGEROV İLE DAYANIŞMA KONSERİ
- 19 Nisan bence büyük gün. Bir yardım konseri olacak ve konuk Maksim Vengerov!
Maksim Vengerov’un kendi teklif ettiği bir dayanışma konseri! Tüm gelirleri deprem ve eğitim yararına olacak. Bu kadar büyük bir dünya devinden bedava gelip, konseri verip, ben bunu yaparım cümlesini duymak, çok önemli bizim için! Bunu burada yapmak istemesi de çok önemli!
‘SEZONU UZATTIK’
- Sezonu geç kapatmayı düşünüyor musunuz?
Evet 24 Haziran’a kadar uzattık. İki tane senfoni orkestrası, iki caz konseri, üç Türk Müziği Konseri var. Yani geçen seneki ivmeyi sürdürmeye çalışıyorum. Bu iki aylık boşluk bizi yıprattı, seyircimizi çok üzdü. Çünkü burası seyircisiyle var olabilir. Bunu toplamamız lazım!
‘KISA SÜRELİ AYRILIK DA AŞKA DÂHİLDİR’
Eser bitmeden seyirci alkışladığında sizler bundan hiç hoşlanmıyorsunuz. Bu sanırım konuşurken sözünüzün sürekli kesilmesi gibi bir şey.
Ben bir gün müzikolog Ersin Antep’e dedim ki “bölüm aralarında alkışlıyorlar, bu hiç doğru değil”. Antep şöyle cevap verdi: Çok mutlu oldum, bu yeni seyirci demek. Yeni seyirci bizim için çok önemli! Yeni seyirciye ulaşabiliyoruz demek ki! Geliyor, beğeniyor ve alkışlıyor, tamam, zaman içerisinde öğrenecek demek ki!
- Belki siz anlatmalısınız? Konser öncesi bilgi verilmesi mesela bence çok önemli.
Geçen sene birkaç kez “kısa süreli ayrılıklar da aşka dâhildir o yüzden bölüm aralarında alkışlamayarak lütfen arkadaşlarımızı ödüllendirin” demiştim. Bir iki defa söyledim, yine alkış geldi. Belki daha net söylemeli ama çok da didaktik olmak istemiyorum. Bunun sanatsal, estetiksel önemini anlamak istiyorum. Çünkü bu estetik bir kaygı!
- Peki ben size buradan sorayım. Neden konser bitmeden alkış istemiyosunuz?
Bir şeyi sanat yapan şey formudur. Notalarda olabilir, renklerde olabilir, ışıkta olabilir ama bu formudur onu sanat yapan şey, özünün bir önemi yoktur. Özü mermer ama onu bir forma sokarsınız sanat eseri olur. Senfoni dediğiniz, konçerto dediğiniz sanat formu öyle bir bölümden ibaret değil. Üç veya dört bölümden oluşan bir form! Ve bir besteci, masa başına oturup bir konçerto veya bir senfoni bestelemeye kalktığında o bir durağı bestelemiyor, dört durağı besteliyor. Gideceği yer dördüncü durağın sonunda, çalıcı, konçertoyu veya senfoniyi yöneten şef de dördüncü durağın sonunu hedefliyor, ta ilk nefesten son anı hedefliyor. Bütünüyle güzel! Bırak, bekle tamamını gördükten sonra alkışla! Ben de orkestrayı çalanda kendini ya da konçertoyu çalan insan da kendini hazırlıyor. Besteci lime lime, iplik iplik işliyor. Benim sözüm bitmedi daha! Derdimiz o!
En Çok Okunan Haberler
- Avrasya tüneli trafiğe kapatıldı!
- İtirafçı Nevzat Bahtiyar'dan sürpriz hamle geldi
- Nasuh Mahruki'nin tutuklanma gerekçesi belli oldu!
- Cem Garipoğlu soruşturmasında karar!
- Elektronik kelepçeyi kırıp cinayet işledi
- Beşiktaş'tan Talisca açıklaması: 'Karar verilmiştir'
- MSB açıklamasında 'Erdoğan' ayrıntısı
- Albaya verilen ceza belli oldu!
- Teğmenlerin avukatlarından açıklama geldi!
- Kaynanasını hiçbir zaman sevemeyen 4 kadın burcu