Cem Savran’dan ‘Av’
Cem Savran, şiirsel dille kaleme aldığı romanı Av’da (Kitapyurdu Doğrudan Yayıncılık), Antalya’nın kayalıklarında balık tutmayı alışkanlık haline getiren Sarp ile küçük yaşta zorla evlendirilmiş genç bir kadın olan Işıl’ın çevresinde, 12 Eylül faşist darbesinin eleştirisini yapıyor. Özellikle denize ilişkin imgeler ve metaforlarla örülü anlatımında aşkı, isyanı, Akdeniz’i ve şiiri bir araya getiriyor.
- Silgi ve Promete edebiyat dergilerini çıkarmış, şiir üzerine çok kafa yormuş, yayınlar yapmış bir şairimizsiniz. Öncelikle sorayım, neden roman?
Her şeyi şiirle dile getirmenin mümkün olmaması yüzünden. Romanın anlatım olanaklarının sınırsız ve hemen her şeyi kapsayabilen bir tür oluşu yüzünden.
- Av’da dikkatimi çeken ilk özellik, bunun bir ilk roman olmasına rağmen otobiyografik özellik taşımaması ve deneysellikten uzak, klasik roman tadında olması. Bu konuda neler diyeceksiniz.
Cem Savran: Aslında bu benim üçüncü romanım, ilki bir çocuk romanı ve aslında onda bir parça kendi çocukluğumdan bahsetmiyor değilim. Bununla birlikte yazdığım ama yayımlamadığım ilk iki romanımın da bildik klasik üslupta olduğunu söyleyebilirim. Henüz yayımlamadığım diğer romanlarımdaysa büyülü gerçekçi özellikler var.
- Sade ama özellikle denize ait imgelerle, metaforlarla örülü şiirsel bir dil anlatıya egemen. Bunun şairliğinizle bir ilgisi olduğu açık. Yine de bu tutumunuz metni ağdalı hale getirmiyor. Romanın içinde birkaç şiir de bulunuyor Gayet akıcı doğal bir anlatım tarzı var. Şiirinizin Av’a etkisi için ne diyeceksiniz?
Şiirle roman arasındaki ayrımın farkında olduğumu sanıyorum. Düzyazıda şiirselliğin doğru oranda tutulması gerekiyor. Şiirselliğin romanın akışını engellememesi tam tersine okuma isteğini diri tutması için çaba harcadığımı söyleyebilirim. Son okumada metni söylediğiniz gibi ağdalı hale getirebilecek pek çok cümleyi çıkarmam gerekti.
Yeri gelmişken belirteyim, şiir yazmakta imgelem(hayal dünyası) çok çok önemlidir. Av’da şairliğin bu yönünü kullandığım birkaç yan öykü bulunabileceği gibi, romanın bütününde üslubu ve kurguyu oluşturmakta şiirden çok yararlandığımı söylemeliyim.
- Romanın baş karakteri Sarp’ın idealize edilmiş bir kahraman olduğu düşünmesem de niteliklerinin fazlaca gelişmiş olduğunu görmemek elde değil. Bunun nedeni de sanırım 12 Eylül öncesi örgütlü mücadelenin içinden geliyor olması.
Evet, tragedyanın bittiği, kahramanın öldüğüne dair çok şey yazıldı çizildi. Kuşkusuz bunda önemli ölçüde gerçeklik payı var. Yalnız, ne yaparsak yapalım, hayatı romana konu olan bir karakter insanın toplumsal bir varlık olmasından kaynaklı olarak ister istemez şu veya bu oranda ‘kahraman’ın özelliklerini taşımakta. Dolayısıyla onun hayatı da trajedinin kimi özelliklerini yansıtmak durumunda.
Bir kafanın içinde başlayıp biten bireysel algılarla algılanmış bir dünyayı, bireysel deneyimleri dile getirerek anlatan bir roman için bile bu durum geçerlidir. İçinde hayal kırıklığı barındırmayan roman yoktur ve hayal kırıklıkları küçük küçük de olsa birer trajedi sonucu ortaya çıkarlar.
- Bu bir dönem romanı da sayılabilir mi, sorusunu kendime sorup durdum ve bir yanıt bulamadım. Çünkü roman 12 Eylül 1980 ile başlayıp üç-dört ay kadarlık bir zamanı kapsıyor. Siz ne dersiniz?
Tarihsel arka planı önemsediğimi belirteyim. Yaşanan ya da anlatılan şeyi tarihsel açıdan koşullayan şey önemsiz olur mu hiç? Elbette yazılanın bir roman olduğu unutulmamalıydı ve arka planın ön plana geçmesine izin verilmemeliydi. Bunu başarabildiğime inanıyorum. Bu bakımdan dönem romanı olarak sınıflandırılmasının gereksiz olduğunu söyleyebilirim.
- Romanın geçtiği ana mekânın avlusunun Akdeniz’e açılması ilgi çekici gerçekten. Falezlerde kayalıklar arasında bir mağaraya sığınmak zorunda kalan baş karakterin balık tutarak yaşama tutunmaya çalışan adeta bir Robinson’a dönüşmesi… Kayalıkların anlatımında da oldukça başarılısınız.
Romanda anlattığım mekân Antalya falezlerinin içinde kıyı balıkçılığı için ideal bir nokta. Yazmadan önce romanın geçtiği bu mekânda bir yıl boyunca her gün bulundum. Dört mevsim boyunca günün her saati… birkaç kez de sabahladım. Balık tuttum, notlar aldım, saatler süren gözlemlerim oldu.
- Romanda hemen hemen her balıkla ve denizin halleriyle ilgili çok güzel tablolar var. Balıkla ilgili; nasıl tutulacağından nasıl pişirileceğine ve nasıl yenmesi gerektiği ilişkin çok şey öğrendim.
Evet, dediğim gibi. Bunlar kitabi bilgiler değil, doğrudan kendi deneyimlerimle ve gözlemlerimle edindiğim şeylerdi. Antalya’da doğmuş büyümüş, yörenin çocuğu olan roman karakterinin bilmesi gereken şeyler…
- Antalya falezleri intihara kalkışanlar tarafından da kullanılmakta bildiğim kadarıyla. Küçük yaşta zorla evlendirilmiş genç bir kadın olan Işıl’ın intihar için geldiği falezlerde Sarp ile hayatlarının kesişmesi, bir aşk örüntüsünün romana girmesi çok hoş. Romanı Işıl özelinde Türkiye’de kadınların yaşamdaki sorunlarını yansıtması açısından önemli buldum.
Evet, kadınlar isyan etmedikçe haklarını alamayacaklar. Işıl her ne kadar intihar için falezlere gelse de kaderine isyan eden bir kadın. Erkek egemen ve baskıcı dayatmalar sonucu o duruma düşmüştür. Aşık olduğu Sarp’a bile gerektiğinde kafa tutmasının altında bu olgu yatıyor. Deneyimleriyle isyan etmesi gerektiğinin farkına varmış bir kadın ve bu özelliği Sarp için onu daha çekici kılıyor.
Haydar Ünal: Sarp karnını doyurmak için avlanıyor ama kendisi de bir av. Darbecilerin ele geçirdiği devletin arananlar listesinde. Av ve avcılık konusu romanın teması diyebiliriz. Sarp’ın ağzından fırsat sanılan şeyin tuzak olup olmadığına dikkat etmek gerektiğini vurgulamışsınız. Sanırım av ve avcılık olgusunun yansımaları güncel hayattaki yerini koruyor.
Cem Savran: Genel olarak kadınlar açısından toplayıcılığın ve erkekler açısındansa avcılığın sürdüğü söylenebilir. Bu konuda kendimden örnek vereyim. Yazmayı seçtiğim halde maddi çaresizlikler yüzünden memuriyete başlamıştım. Bunun benim açımdan tuzak olduğunu fark ettiğimde kendimi bir an önce kurtarmaya bakmış ve kurtarmıştım.
Haydar Ünal: Metal Kelebek adlı şiir kitabınızda yaşam öykünüzde henüz yayımlanmamış beş romanınızın daha bulunduğunu okumuştum. Bunlarla ilgili söyleyecekleriniz neler?
Cem Savran: Tarihsel arka planlar benim için önemli. 12 Eylül, faili meçhul cinayetlerin yaşandığı Uğur Mumcuların öldürüldüğü 90’lı yıllar, Gezi Olayları, 15 Temmuz darbesi gibi. Kurgusal bütünlük, anlaşılırlık ve akıcılığı bozmayan şiirsel bir dil… Bunlar olmazsa olmazlarım. Bir de büyülü gerçekçi özellikler var henüz yayımlamadığım romanlarda. Hayal dünyamı rahatça kullanabilmeyi, halk edebiyatımızın kimi unsurlarını metnime taşıyarak halkımızın toplumsal bilinç altına seslenebilmeyi önemsiyorum. Diğer beş romanımın genel özellikleri bunlar.
En Çok Okunan Haberler
- Futbolda pis kokular yükseliyor
- TÜPRAŞ'ta patlama: 12 kişi yaralandı
- 'Erdoğan bize göre tek seçenektir'
- CHP’de çelişen başkanlara uyarı
- AKP’li vekilin PKK yöneticisiyle fotoğrafı gündem oldu!
- Serdar Ortaç son malını da satışa çıkardı!
- Hekimlerin istifaları hızlandı
- 'Erdoğan ömür boyu Cumhurbaşkanı olacak diye...'
- 'Atatürk ile Cumhuriyet ile bayrak ile...'
- İşte sıfır faizli kredi veren bankalar…