'Biri Hiçbiri Binlercesi' müzikseverle

Yapıcılar’ın yeni albümü “Biri Hiçbiri Binlercesi” dinleyiciyle buluştu. Sol geleneğin izinden yürüyen grupla yeni albümlerini ve “memleketin bugününden insan manzalarını”nı konuştuk.

'Biri Hiçbiri Binlercesi' müzikseverle
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 02.10.2022 - 02:00

Adını Nâzım Hikmet’in “Yapıyla Yapıcılar” adlı şiirinden alan ve 2015 yılında farklı disiplinlerden gelen müzisyenlerin bir araya gelmesiyle kurulan Yapıcılar son albümleri “Biri Hiçbiri Binlercesi” ile müzik severlerin karşısında. Her biri bir derdi olan ve toplumsal duyarlıkları ele alan, memleket insanını derinden etkileyen sorunlar işleyen 14 şarkının yer aldığı albümü grup üylerinden Ulaş Özer ile konuştuk.

- Grup nasıl kuruldu oradan başlayalım.. Nasıl bir ihtiyaç hasıl oldu da bu grubu kurdunuz ve grupta kimler var? 

Yapıcılar’ı 2015 yılında şu anki kadroda da yer alan çok küçük bir ekiple kurduk. Bizi bir araya getiren şey de hayata ve müziğe olan bakış açımızdı. Tabii ki her birimizin farklı müzikal geçmişleri, beğenileri ve ilgi alanları vardı. Dolayısıyla “nasıl bir müzik” sorusuna verdiğimiz yanıtı “arayarak bulduk” diyebiliriz; pek çok müzikal denemeyi ve deneyimi kapsıyor bugüne kadar uzanan süreç. “Popüler” denince pek çoğumuzun aklında bayağılık veya çürümeye dair anlamlar oluşabilir; bu bir bakıma doğru da... Fakat bu alan, bizim için hem politik hem de müzikal açıdan aynı zamanda bir mücadele alanı. Bugünün dünyası hepimizi yalnızlaştırıyor, bıktırıyor, umutlarını ve hayallerini yok ediyor. Bizim ise insanlığa dair bir umudumuz, güvenimiz var. Bunu insanlarla paylaşmak ve yalnız olmadıklarını; yalnız olmadığımızı anlatmak istiyoruz.

Bunu da insanlara yukarıdan bir şeyler söyleyerek değil onlarla kol kola girip birlikte yürüyerek yapmak istiyoruz. Şarkılarımızı üretmemizin en temel amacı bu. Bu albümde çok sayıda müzisyen, koro ve sanatçı dostumuz da yer aldı. Albümü çok geniş bir kadroyla çıkardık. Yapıcılar’ın kolektif bir yapısı var. Dolayısıyla yapmak istediğimiz şeyin niteliğine ve ihtiyaçlarına göre değişiyor kadromuz.

 'NEYİ, NASIL ANLATACAĞIZ, ONU ARIYORUZ'

- Müziği hayatınızda nereye koyuyorsunuz? Bir ifade alanı olarak size ne sağlıyor müzik? 

Müzik sadece estetik bir olgu değil bizim için. Bunu da içeren bir mücadele, toplumla bizi ilişkilendiren bir iletişim alanı. Dolayısıyla ne müziği salt bir estetik olgu olarak görüyoruz ne de kaba bir müzikal anlatımla yok sayıyoruz estetiği. Aslında bizim sürekli aradığımız şey, bu ikisinin bizim için ideal olan birlikteliği... “Çalışmalarımızda neyi anlatacağız” sorusuyla “nasıl anlatacağız” sorusunun birbiriyle uyum içinde olan yanıtını arıyoruz diyebiliriz.

- Dinleyiciyle arzu ettiğiniz gibi buluşabildiniz mi? 

Biz kendimizi dinleyicilerimizden ayıran bir grup olmadık bugüne kadar. Dinleyicilerimizle, müziğimiz aracılığıyla özünde bir dünya görüşünü paylaşıyoruz. Eşitsizlik, adaletsizlik ve umutsuzluk üreten bu düzende “yeter" diyen insanlar için bizim şarkılarımız ve bu insanların sayısı hiç de az değil. Bizler gibi yaşayan ve düşünen daha çok insana ulaştırmak istiyoruz şarkılarımızı. Albümümüzün ardından çok güzel tepkiler aldık ve almaya devam ediyoruz. Dinlenme sayıları ise gün geçtikçe artıyor; mutluyuz bu tablodan.

- Sözleri kim yazıyor, besteler kime ait? Bir iş bölümü var mı ve en önemlisi nasıl çalışıyorsunuz? Kalabalık bir grup olmanız zorlamıyor mu? 

Yapıcılar, bireyleri öne çıkaran ya da bireyler üzerine kurulu bir grup değil. Her çalışmamızda öncelikli olarak kendimize sorduğumuz soru “bunu müzikal olarak en iyi nasıl anlatırız” sorusu. Dolayısıyla neyi anlatacağımız, ihtiyaçlarımıza ve tabii olanaklarımıza göre şekilleniyor. Herhangi bir çalışmamızın kadrosunu da böyle oluşturuyoruz. Bu albüm özelinde ise söz yazımı, besteleme ve düzenleme süreçlerinin öncesine uzanan bir süreçte şekillendi çalışma. Yaklaşık üç yıl kadar önce Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nde Nâzım’ın “Memleketimden İnsan Manzaraları” eserini yöntemsel olarak inceleyen bir atölye çalışması yaptık.

Burada “Nâzım neyi anlatmış”sorusu kadar “nasıl anlatmış” sorusunun da yanıtlarını aradık. Albümümüz tematik, diğer adıyla konsept bir albüm. Bir müzisyenin hayatının yaklaşık kırk saatlik bir kesitini anlatıyor. Kendisi, karşısına çıkan ve albümde dile gelen başka karakterler; onlarla kurduğu ilişki ve kimi zaman onlarla kendisi arasında gördüğü çelişkiler; kendine ve hayata dair sorduğu bazı sorular... Bunlar var albümdeki hikâyede. Gerçekleştirdiğimiz bu atölyede önce “memleketin bugününden insan manzaraları anlatma” fikri doğrultusunda karakterleri belirledik. Sonra bunları durağan bir şekilde değil, bir hareketin içerisinde anlatmayı kararlaştırdık ve böylece bir hikaye çıktı ortaya ve hep beraber çalıştık üzerinde.

Ardından “bu hikâyeyi şarkı sözleriyle nasıl anlatırız” sorusunu sorduk. “Bu sözler nasıl bestelenmeli; anlamla bütünleşecek müzikal ifade ve biçim nasıl olmalı" ve ardından “yine anlamı güçlendirecek şekilde şarkıları nasıl düzenlemeliyiz” sorularına yanıt aradık hep birlikte. Bu süreci çok sayıda müzisyen ve farklı sanat alanlarında üretim yapan dostumuzla yürüttük. Grupta şu şu isimler söz yazar, şu isim besteler ya da bu arkadaşımız düzenleme yapar şeklinde kesinleşmiş bir görev dağılımımız olmadı. Öneriler ortaya çıktı; kimi zaman onları geliştirdik veya değiştirdik, kimi zaman da beğenmeyip baştan başladık çalışmaya.

'POPÜLER MÜZİK İMKANLAR BARINDIRAN BİR TÜR'

- Şarkılarınızda Brechtyen bir tarz hissediliyor. Buna dair bir yorumunuz var mı?

Bu hissediliyorsa, bu çalışmanın daha en başında kafamızda beliren müzik ve yaklaşımı albümümüze bir miktar yansıtabilmişiz demektir. Bunu duymak güzel bir şey bizim için. Brecht’in tiyatroya dönük yaklaşımı, halka ve emekçilere tiyatroyu taşımak için popüler formlardan yararlanmayı da içeriyordu: Kabare şarkısı formundaki oyun müzikleri buna örnek olarak gösterilebilir. Böyle bir damar var bu albümü besleyen kaynaklar arasında. Popüler müziğin en başından beri bizim için önemli bir tür olduğunu belirtmiştik. Popüler müzik, genel anlamda her türlü çürümeyi içerse de toplumun geniş bir kesimiyle ilişki kurabilmek açısından içinde geniş olanaklar barındırıyor. Bu açıdan Brechtyen bir bakış açısı hem biçimsel hem de içerik açısından bu çalışmamızda belirleyici bir unsurdu.

- “Belirsiz Şarkı” adlı şarkınızda birçok soru sorup hep aynı yanıtı veriyorsunuz: Belirsiz! Neden sizce cevap hep belirsiz?

Albümdeki ana karakter, otuzlu yaşlardaki bir müzisyen; hayaller kurarak müziğe umutla bağlanmış biri. Ne var ki hayallerine bir türlü ulaşamamış ve günlük yaşam gailesi içinde hayata tutunmaya, bir şekilde “gününü kurtarmaya” çalışıyor. Bu şarkı onun içinde bulunduğu durumu anlatıyor. Bu ülkede yaşayan ortalama bir müzisyeni düşünürseniz, hayatının ne çok belirsizlikle yüklü olduğunu hemen fark edersiniz. Mesleğini yapamayan, güvencesi olmayan, hayallerini bir kenarda bırakmak zorunda kalan, albüm çıkaramayan, çıkacak sahne bulamayan, sözünü söylemekten çekinen hatta konserleri türlü gerekçelerle yasaklanan insanlardan söz ediyoruz. Belirsizlik damga vuruyor hayatlarımıza. Hayallerimiz doğrultusunda yan yana gelip harekete geçmek ihtiyacının altını çiziyor bu şarkı ve şarkıdaki “belirsizlik” vurgusu.

BİR İNŞAAT İŞÇİSİNİN ÖLÜMÜ: 'YAPICININ ŞARKISI'

- “Yapıcının Şarkısı”nda “mezar taşımdır o diktiğim gökdelenler” diyor karakter… Kentsel dönüşüm adı altında bize ölümü mü dayatıyorlar?

Bu şarkıda sözlerini duyduğumuz kişi, aslında bir iş cinayetinde yaşamını kaybetmiş bir inşaat işçisi; bir “hayalet”! Etrafımızda çokça olan hayaletlerden sadece biri. Nâzım’ın “Memleketimden İnsan Manzaraları” eserinde de karşılaşırız bu hayaletlerle; sermayedarların ceplerini doldururken kıydıkları hayatlar, bu eserin her köşesinden çıkıp karşımızda belirir. Biz de bu yaklaşımla bir örnek yaratmaya çalıştık. Bu kişi, yaşamını yitirdikten sonra, nasıl bir hayat yaşadığını anlatıyor aslında. Bir inşaat işçisinin yaşamında çarpık, rantçı bir kentsel dönüşüm olgusunun bir etkisi var elbette ama bu dizelerde sözü edilen inşaat işçilerinin, o binaları dikerken onlarla, yüzlerle değil; binlerle öldüğü bir şehirden bahsediyoruz. 

- “Göçmen Çocuğun Şarkısı”nda söylediğiniz sözlerden hareketle soralım: Neden ölmeye gelince varız da yaşamaya gelince yokuz? 

“Göçmen Çocuğun Şarkısı” hikayenin merkezinde yer alan müzisyenin gün içinde karşılaştığı bir “göçmen çocuk” karakteri tarafından seslendiriliyor. Her gün iki farklı işte, kaçak ve ucuza çalıştırılan bir göçmen karakter bu. Onun da tıpkı müzisyen karakterimizinki gibi hayalleri var. Belki bir savaştan kaçarak belki de daha iyi bir yaşam hasretiyle gelmiş buralara. İnsanca çalışıp insanca yaşayabildiği, geride kalan ailesine sahip çıkabildiği bir yaşam özlemi duyuyor; tıpkı ana karakterimiz olan müzisyen ve diğer karakterler gibi. Ne var ki böyle bir hayatı yok bu göçmen karakterimizin de. Hayatta kalabilmek için günde on altı saat kötü koşullarda çalışmak zorunda; yaşadığı türlü zorbalık ve korkular da ekleniyor tüm bunlara. Bir var olma, “görünür olma” mücadelesi veriyor fakat bu mücadele, onun için bir hayatta kalma mücadelesi de aynı zamanda.

NÂZIM'DAN PINK FLOYD'A...

- “Sorgulama Şarkısı”nda “Kabahatin çoğu bizde canım kardeşim derken Nâzım’a bir selam yollamışsınız. Başka kimler var size ilham veren? 

Evet, Nâzım Hikmet hem grubun kuruluşunda hem de bu albüm özelinde önemli bir ilham kaynağı oldu bize. Elbette başka isimler, eserler ve gruplar da var bunların arasında. Brecht, sizin de belirttiğiniz gibi bunlardan bir tanesiydi. Özellikle albümün bütünündeki müzikal ve tematik forma dair olan arayışımızda Musorgski’nin “Bir Sergiden Tablolar” adlı eseri; Pink Floyd’un “The Wall”; The Alan Parsons Project’in “The Turn of a Friendly Card” albümleri önemli birer yol gösterici oldu bizim için.

- Bugünün Türkiye’sinde en acil sorun ya da sorunlar nedir sizce ve ne yapılmalı tabii? 

Dinleyiciler albümü dikkatle dinlediklerinde neredeyse tüm karakterlerin sorunlarının ve hasretlerinin aslında ne kadar ortak olduğunu görebilirler. Eşitsizlik, sömürü, dinselleşme, kadınların, çocukların ve göçmenlerin yaşadıkları, müzisyenlerin yaşadıkları… Hepsi acil bir çözümü gerektiriyor ve fakat hepsinin ortaklaştığı geniş bir alan var. Yapılması gereken ve albümde de altını özellikle çizdiğimiz şey ise yan yana gelmek, birbirimizin koluna girip ayağa kaldırmak ve yol almak birlikte. Kendimiz, hepimiz için…

- Şu sıralar İran’da ciddi bir karşı çıkış yaşanıyor. Ne düşünüyorsunuz ya da ne hissediyorsunuz bununla ilgili, Türkiye’de bunun yansımaları görülür mü sizce? 

Evet, İran’da önemli protesto gösterileri yaşanıyor şu günlerde. Bu gösterilerde gericilikten en çok etkilenen kadınlar ise en öndeler. Bu protestolar, toplumun geniş bir kesiminde biriken öfkenin de yansımalarını taşıyor. Bu kadar sömürünün, eşitsizliğin, adaletsizliğin, kadın düşmanlığının yaşandığı gerici bir düzene karşı ortaya çıkan haklı bir öfke bu. Bu öfke sadece İran’da değil tüm dünyada ve elbette Türkiye’deki insanlar arasında da içten içe büyüyor. 

'FESTİVAL YASAKLARI YAŞAM TARZINA MÜDAHALEDİR'

- Müzik çalınmasıyla ilgili saat kısıtlamaları ve festival iptalleri hakkında ne düşündüğünüzü de merak ediyorum.

Özellikle son birkaç aydır çok daha sık duyar olduk bu iptalleri ve çok can sıkıcı. Gerek saat kısıtlamaları gerekse yaşanan bu iptaller, toplumun bir kesiminin yaşam tarzına açıktan bir müdahale olma özelliği taşıyor. Buna ek olarak bu müdahalelerin, insanların her ne sebeple olursa olsun yan yana gelmesine karşı yapılan müdahaleler oldukları da açık. Ancak yan yana gelen ve birbiri ile dayanışan insanlar engel olabilir bu kuşatmaya ve her alanda kendi alternatiflerini ortaya koyabilirler. 

- Bir konser programınız var mı, sizi nerede dinleyecek müzikseverler?

Evet, albümün ardından konser programımız da yavaş yavaş belirginleşiyor. Yeni albümümüzden sonra yapacağımız ilk konser 28 Kasım’da İstanbul’da olacak; “IF Performance Hall Beşiktaş”ta gerçekleştireceğiz bu konseri. Yapıcılar konserleri devam ederken İsimsiz Orkestra ile de “Biri Hiçbiri Binlercesi” albümümüze dair bir çalışma yapacağız. Dinleyicilerimiz güncel konser duyurularımıza sosyal medya hesaplarımızdan ulaşabilirler.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler