Besteci, müzikolog Yalçın Tura ile sanat yolculuğunu konuştuk
Yalçın Tura besteci olduğu kadar araştırmacı bir müzikolog. Senfoniler, konçertolar, onlarca film, tiyatro ve Keşanlı Ali Destanı, Nafile Dünya gibi nice sahne müziği besteledi.
Yalçın Tura için 2009’da yazdığım kitap “Yalçın Tura, Günümüzün Çok Yönlü Bestecisi” başlığını taşıyordu. O yıl Yalçın Bey, Antalya Altın Portakal Ödülü’ne değer bulunmuştu. Besteciliği kadar araştırmacı bir müzikolog, senfonileri, konçertoları, onlarca film, tiyatro ve Keşanlı Ali Destanı, Nafile Dünya gibi nice sahne müziği bestelemişti. Geçen hafta onunla eskilere uzandık.
Galatasaray Lisesi’nde okumak, oradaki hocalardan feyz almak unutulmazmış. Siz de okuldan itibaren o kurumun yatılı öğrencisi olmuşsunuz.
“Ben ilkokulu bitirince “yetiştiriciden” girdim Galatasaray’a. Orada Fransızca öğrendim. Ortaköydeki okuldaydık. Hem Fransız hocalar hem de Ahmet Kutsi Tecer, Zeki Ömer Defne gibi Türk hocalar çok kıymetliydi. Lisenin son üç yılında Fransız edebiyatı okuduk. Ali Doğan Sinangil, en eski arkadaşımdı. Onunla birlikte müzik tarihini keşfe çıkmıştık. Çağdaş müziğin yeniliklerini günbe gün izliyorduk. O sonradan Almanya’da Tekstil okudu, bu arada modern müzikçi oldu. Ben de o tarihte film müzikleri yapıyordum. 16 sene film müzikleriyle geçindim.
SENFONİK ŞİİR
Ortaokulu bitirince yaşamınıza Cemal Reşit Rey girmiş.
Ahmet Haşim’in “Bir Günün Sonunda Arzu” şiirini senfonik şiir olarak bestelemiştim.
Cemal Reşit Rey, çok yönlü kimliğinin yanı sıra, o sırada radyoda program hazırlamaktaydı. Benim partisyonumu aldı, piyanoya koydu, orkestra partisyonu! Başından sonuna kadar çaldı. Notadan okuyor ve transpoze ediyordu aynı anda. Yaylı sazlar, klarinetler var! Onun dehasıydı bu. Tabii böylesine ayrıcalıklı muamele görmek çok hoşuma gitti. Bana ciddi bir müzik eğitimi almamı tavsiye etti ve bundan sonra benimle yakından ilgilenmeye başladı. “Senin ciddi müzik tahsili görmen lazım” diyerek beni Demirhan Altuğ’a gönderdi. Demirhan bey bana geleneksel armoniyi, bu çağdaki armonik gelişmeleri ve “dizi” tekniğini öğretti. Hatta dizi tekniğinde piyano için beş kısa parça yazdığımda onu da Cemal Bey’e dinlettim: “Yahu sende hiç tonalite duygusu yok!” dedi. “Hocam nasıl olsun bunun amacı ton duygusundan kaçmak!”
Ben dizi tekniğini yer yer hâlâ kullanırım.
OĞLUMUN ESERLERİ BENİM ESERLERİMDEN DAHA İYİ
Cemal Bey ile bu yakınlığınız onun ölümüne kadar sürmüş. Halen de onun eserlerinin koruma altında tutulmasına gayret ediyorsunuz. Onun kayıp sandığımız keman konçertosunu bulduğunuzda ilk seslendiren oğlunuz, kemancı ve orkestra şefi Hasan Niyazi Tura (d.1982) olmuştu. Oğlunuz da çok donanımlı yetişti: (Ona babanızın adını koymuşsunuz) Hem keman sanatçısı hem orkestra şefi, hem de bestekâr. Ben de onun Caz Süiti’ni çok beğenmiştim.
Evet, oğlumla çok iftihar ediyorum. Hasan beni aştı. Onun eserleri benimkilerden daha güzel. Beni bırakın, onunla konuşun siz!
Eserlerinizin çeşitli esin kaynakları var: Halk müziği, klasik Türk müziği, hafif müzik, caz, klasik müziğin bütün çağları ve 20. yüzyıl. Bu çağların diğer sanat dallarından da etkilenmiş tipik yapıtlarınız var. Bunlar sizin orijinal kimliğinizi yansıtıyor.
“Ben kimim” dediğinizde nasıl cevaplıyorsunuz?
Biraz delifişek!
KEŞANLI ALİ DÜNYAYI DOLAŞTI...
Aynı zamanda değişik ortamlar için besteler yapmışsınız: Sinema filmi, TV dizisi müzikleri, Tiyatro sahnesi için müzik (Keşanlı Ali Destanı) bütün dünyayı dolaştı. Senfonik Orkestra için: Bir Günün Sonunda Arzu, Süitler, Senfoniler, (5 senfoni). Yaylı sazlar için: Adagio, Enginlerden Yücelerden Şarkılar, Türküler. Yirmi yıl içinde sayısı 50’yi bulan film müziği: O kadar çok film müziği bestelemiştiniz ki! Bazı filmlerin konusu unutulsa da ezgileri kulağımızda kaldı. “Keşanlı Ali Destanı” başta olmak üzere, “Toprak Ana”, “Cemo”, “Yılanların Öcü”, “Asiye Nasıl Kurtulur”, “Namus Düşmanı”, “Otobüs Yolcuları”, “Taş Bebek”, “Ağrı Dağı Efsanesi”, sadece birkaçı. Bunların senaryoları da filmler kadar ünlü olmuştu.
Keşanlı Ali dünyayı dolaştı. Hâlâ da temsil ediliyor. Haldun Dormen ile benim çok iyi anlaşarak meydana getirdiğimiz bir eserdi.
“Aşağı yukarı hayatımın 20 yılını sadece profesyonel film müziği yazmakla geçirdim. Filmlere çok fazla müzik konulmasına taraftar değilim” derdiniz. Şimdiki televizyon dizilerini izlerken aklıma geliyor bu sözünüz. Öyle yüksek sesli müzik yapıyorlar ki söz ve hatta konu da geride kalıyor!
Ben televizyon dizileri için bile müzik besteledim! Fena değil dağarımız!
Şimdi de kendini size çocuklarına ve hatta torunlarına adamış Sabahat Hanım’dan söz edelim.
Sabahat Hanım benim başımın tacı.
En Çok Okunan Haberler
- 'Asgari ücret' tepkisi nedeniyle tutuklandı
- MHP'den Özel'in sokak çağrısına 'uyarı'
- Dava ertelendi
- Yeneroğlu istifa etti, Babacan'dan'dan 'AKP' açıklaması
- İşte banka banka 300 bin liranın aylık getirisi!
- Merkez Bankası faiz kararını açıkladı
- 'AZAL uçağı düşürüldü' dediler... Kimi işaret ettiler?
- Köyünde üretilmeyeni üretmeye başladı!
- 'Lösemiyle mücadele ediyor... Yaşama şansı yüzde 50'
- Muğla'da peş peşe deprem!