‘Ayna Ayna’nın gösterdikleri

Antalya Film Festivali’nin Ulusal Yarışma bölümünde izleyiciyle buluşan “Ayna Ayna” ilk uzun metrajlı kurmaca filmi “Şimdiki Zaman”dan bu yana yeni filmini beklediğimiz Belmin Söylemez’in imzasını taşıyor.

‘Ayna Ayna’nın gösterdikleri
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 05.10.2022 - 15:57

“Ayna Ayna”nın bir sahnesinde filmin baş kişilerinden oyuncu Frida’nın gerçek adının ne olduğunu merak eden bir grup genç ve ‘fırlama’ oyuncunun ona yakıştırdıkları ilk isim Dilan olduğunda ayrımcılığın hatta ırkçılığın en bildik, en sıradan örneğiyle karşılaştığımızı düşünmek çok mu yanlış? Kendini idolü Frida Kahlo ile özdeşleştiren ve belki de kendine seçtiği oyunculuk mesleğinin en saf, en katıksız halini sergileyen genç kadına sadece fiziksel görünüşü yüzünden Dilan adını yakıştıran ‘arkadaşları’ birkaç isim daha sıraladıktan sonra her anlamda ‘beyaz Türk’ bir isim daha söyleyip güldüklerinde Belmin Söylemez’in tuttuğu aynada kendini görenler de gülmüşler midir acaba, içinden de olsa?  

Filmin yönetmeni Belmin Söylemez ve yapımcısı Haşmet Topaloğlu

İlk uzun metrajlı kurmaca filmi (böyle uzun uzun açıklamak gerek zira Söylemez kısa, uzun, belgesel ve kurmaca filmler çekiyor) “Şimdiki Zaman”dan bu yana yeni filmini bekleye bekleye umutlarımızı tüketmeye başladığımız Belmin Söylemez nihayet senaryosunu Haşmet Topaloğlu ile birlikte kaleme aldığı yeni filmi “Ayna Ayna” ile Antalya’da boy gösterdi. İlk filminde olduğu gibi yine kadın karakterleri merkezine alan “Ayna Ayna” bir tiyatro kursunda yolları kesişen (ya da belki çatallanan desek daha doğru, film boyunca beklenmedik anlarda bozulan, değişen görüntülerle algılarımızı alt üst eden görsel anlatı bunu akla getiriyor daha çok) üç kadının hayallerini, geleceğe dair beklentilerini, geçmişten kalan travmalarını işliyor ve bir yandan da gördükleri düşleri tiyatro sahnesinde hayatlarının muhasabesini çıkarmak için sürdürdükleri provalar sürecine bizi tanık ediyor. Tiyatro hayatın aynasıdır derler, filmin adı biraz da buradan geliyor kuşkusuz. Oysa bu ayna sizin karşısına geçtiğinizde kendinizi olduğunuz gibi görebileceğiniz aynalardan değil, burada önceden çizilmiş bir resim, ince ince tasarlanmış bir tahayyül var ve tahmin edemeyeceğiniz bir görüntüyle de karşılaşmanız mümkün. Sonuçta sinema da hayatın aynası, üstelik tiyatroyu da gösteren bir ayna.

Filmin en başında üzerine geçirdiği Osmanlı işi kaftanla cep telefonu marifetiyle kendi kendine çektiği ‘cariye’ audition’ı (oyuncu seçmelerinde çekilen kısa sahnelere böyle deniyor, dilimize bir şekilde yerleşti nedense) ile rol kovalayan genç Aylin (Manolya Maya) filmde kabaca üç kuşak diyebileceğimiz kadınların en genci. Söylediğine inanacak olursak annesini kaybetmiş (yani küçük yaşta annesiz kalmış, travması belli ki çok taze) ve sürekli onu telefondan darlayan babasının gölgesi var üzerinde. Okuduğu okuldan memnun değil ve sık sık kütüphaneye gidip kitaplardaki Osmanlı kıyafetlerine bakıyor, cariyelerin resimlerini inceliyor. Gençliği onu geleceğe ümitle bakan, neşesi, heyecanı içinden taşan bir kadına dönüştürmeye yetmiyor ve kanımca bu tespit aslında yönetmenin bize tuttuğu aynanın en belirgin görüntüsü. Bu görüntü diğer karakterlerin hikayelerinde de karşımıza çıkıyor; Frida (Şenay Aydın) yıllardır sahnelemek için fırsat kolladığı, bir yandan yazdığı bir yandan da küçük küçük parçalarını kamusal alanlarda (vapurda, pazarda vb) sahneleyerek olgunlaştırmaya çalıştığı “Frida’ya Mektuplar” adlı oyunundan bir noktada vaz geçecek ve kendi geçmiş travmalarına yenilecektir. Ve tabii ki hem Aylin’in hem de Frida’nın gittiği tiyatro kursunda onların hocası olan ‘ünlü’ ama ‘gündem dışı’ kalmış (kalmayı tercih etmiş ya da) Lale (Laçin Ceylan) binbir güçlükle zar zor ayakta tuttuğu tiyatrosundan bir vadede vaz geçecek, umutlarının tükendiği bir anda çekip gidecektir. Tüm bunlar aslında karanlık bir Türkiye’nin yansıması Söylemez’in aynasında. Osmanlı dizilerinin hayatımızın başköşesine oturduğu, toplumdaki muhafazakarlaşmanın geleceğe dair ümitleri yok ettiği bir Türkiye’deyiz artık, bunu söylemeye gerek var mı? Söylemez aslında “Şimdiki Zaman”da da çok aydınlık bir tablo çizmemişti ama o filmdeki genç kadınlar hala fala inanan (ya da fallar aracılığıyla geleceğe inanan) bireylerdi, şimdiyse artık her şey düşlerde kalmış gibi, bazıları çok bariz karabasan olan düşlerde…

Filmin ekibi Antalya’da sahnedeydi: Seçkin Akyıldız (ses), Erengül Öztürk (cast), Evren Luş (kurgu), Haşmet Topaloğlu, Belmin Söylemez, Şenay Aydın, Laçin Ceylan, Manolya Maya (soldan sağa)

Laçin Ceylan başta olmak üzere tüm oyuncu kadrosunun (Manolya Maya ve Şenay Aydın’ın yanı sıra genç oyuncu Cengiz Orhonlu’nun adını zikredelim) birinci sınıf bir iş çıkardığı filmde elbette Vedat Özdemir’in enfes görüntü yönetiminin de çok önemli bir payı var. “Şimdiki Zaman”da da benzer bir görsel anlatımı tercih eden Söylemez, yansımalarla, perde arkasından, vitrin camlarından, asansör aynalarından yaptığı çekimlerle görüntünün gerçekliğini bozarak izleyiciyi anlık yabancılaştırmalarla küçük küçük sarsmayı seviyor ve Vedat Özdemir de onun bu anlatısını müthiş bir şekilde filme aktarmış.

Son olarak, filmdeki karakterlerin çizgilerinin tatmin edici olmaması, yani hikayelerinin tam anlamıyla bir yere varamaması senaryodaki bir eksiklik gibi görülebilir ama ben kendi adıma bunun çok bilinçli bir tercih olduğunu, filmin düşsel yapısının bir getirisi olduğu kadar Türkiye’nin her şeyi bir anda kesip atan, insanların hayallerini gerçekleştirmelerine imkan vermeyen durumuyla da ilgili olduğunu düşünüyorum. Hikayelerin bitmediği, yukarıdan bir el tarafından hoyratça silinip yok edildiği bir ülkede yaşıyor olmamızın hangi senaryoya yakıştığını anlayan var mı? Sahi var mı?


İlgili Haberler

Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon