Atilla Özen’den ‘Savunmanın Tarihi ve İstanbul Barosu’

Av. Atilla Özen’in İstanbul Barosu’nun tarihini yazdığı Savunmanın Tarihi ve İstanbul Barosu (İnkılap Kitapevi’nden) isimli kitabı, İnkılap Kitapevi’nden yayımlandı. Kitap, bir Osmanlı barosu olarak 1878 yılında kurulan İstanbul Barosu’nun günümüze kadar insan hakları, hukuk ve demokrasi mücadelesini konu alıyor. Hatırladığımız olayların yanı sıra, bilinmeyen tarihini de fotoğraflarla zenginleştirerek anlatıyor. Özen, avukatlık ve İstanbul Barosu’nun tarihiyle ilgili pek çok olaya ışık tutuyor.

Atilla Özen’den ‘Savunmanın Tarihi ve İstanbul Barosu’
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 17.02.2023 - 00:02

‘BU MÜCADELENİN DERLENİP

KALEME ALINMASI GEREKİRDİ’

- Sizi Savunmanın Tarihi ve İstanbul Barosu isimli kitabınızı yazmaya yönlendiren süreci anlatır mısınız?

2000’de avukat olup bir süre serbest avukatlık yaptıktan sonra İstanbul Barosu’nda Adli Yardım ve CMK servislerinde sorumlu avukat olarak çalıştım. Son 13 yıldır baronun vekilliğini ve hukuk müşavirliği görevini yürütüyorum.

Görevim sürecinde hukuk, yargı, avukatlık ve baroyla ilgili pek çok makale ve kitap yazdım. Avukatlık hukukuna ilişkin yazdığım kitaplardan sonra baronun tarihini kaleme aldım.

Kaynak ve arşiv kayıtları sınırlı da olsa, baronun hukuk ve demokrasi yolunda önemli ve onurlu bir mücadelesi vardı. Bu mücadelenin derlenip kaleme alınması gerekirdi. Ben de buradan edindiğim bilgi ve deneyimleri mesleğe ve baroya sunmada kendimi görevli hissettim.

- Kitapta yoğun iş yükü altındaki yargı sistemini, alt yapı sorunu yaşayan adliyeleri ve buna bağlı avukatlığın sorunlarını her dönemin değişmez problemleri olarak görüyoruz. Bunun çözülebilmesi için ne yapmalı?

Çözebilmek için öncelikle irade gerekir. Sorunları, yargının unsurlarıyla birlikte çözebilirsiniz. Avukatın, yargının kurucu unsuru olduğu sadece bir kanun maddesi. Avukat ve meslek kuruluşu olan barolar yargının unsuru olarak görülmüyor.

‘BARO, TOPLUMUN AVUKATLIĞINI

ÜSTLENİR!’

- Kitabınızda da belirttiğiniz gibi baroyu eylemdeki işçilerin yanında, 1 Mayıs’ta alanlarda, yargı bağımsızlığı ve hukuk devleti için eylemlerde, cezaevi olaylarında, çevre mücadelesinde, depremlerde, hızlı tren kazalarında, insanlığa karşı şiddetin karşısında, Körfez Savaşı ve Gazze saldırılarına karşı yürüyüşte, hak aramanın yanında, hukuka aykırılıklarla mücadelede görüyoruz.

İstanbul Barosu’nun toplumsal olayların bu denli içinde bulunması nasıl değerlendirilmeli?

Baro yalnız avukatların mesleki sorunlarıyla ilgilenen meslek örgütü değildir. En yüce değer olan hakkı tesis etme yolunda yargısal görev yapan avukatın meslek teşekkülü olması nedeniyle hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunmak, korumak ve bu kavramlara işlerlik kazandırmakla da görevlidir. Bu yönüyle toplumun avukatlığını da üstlenir. Özgürlüklerin kısıtlanması avukatı doğrudan ilgilendirir.

Hukukun egemen olmadığı bir toplumda, gerçek anlamda avukatlık da yapılamaz. Savunma hakkı tam olarak kullanılamaz ise avukatın saygınlığı gider. Dolayısıyla hukukun üstünlüğü ve demokrasi savunulurken avukatlık da savunulmuş olmaktadır.

Hukuk devletinin egemen kılınması yolunda baroların mücadelesi dar anlamda siyaset olarak değerlendirilemez. Aksi durum baroların varlık nedenlerinin sorgulanması olur.

“İSTANBUL BAROSU’NA ‘DARBECİ’

DİYENLER DAHA SONRA DARBECİ ÇIKTI”

- 12 Eylül döneminde baronun kapatılmasından başkan ve yönetimlerinin soruşturulup yargılanması ve aynı ilde ikinci baronun kurulmasına kadar geçen süreçte ve İstanbul Barosu’nun duruşunu okuyucularımız için de anlatır mısınız?

İstanbul Barosu, içerisinde bulunan avukatların mücadelesiyle, toplumsal gelişme ve demokratikleşme için haksız ve adaletsiz düzenin karşısında durdu, ezilen ve sömürülenin yanında etkinliğini daha da arttırdı.

Bunun karşısında her dönem iktidarların hedefi haline geldi. Darbe döneminde kapatılarak kapısı mühürlendi. Faaliyetleri, başkan ve yöneticileri soruşturulup yargılandı.

12 Eylül darbesi, onun yönetimi ve Sıkıyönetim Mahkemeleri, Başkan Av. Orhan Adli Apaydın’ı cezaevine atarak hastalanmasına, sevk zinciri ve prangaya karşı çıkması nedeniyle tedavi olmasına dahi müsaade etmeyerek ölmesine neden oldu.

Barolar, Avukatlık Kanunu’nda düzenleme yapılmak suretiyle etkisiz kılınmakla tehdit edildi. FETÖ ve benzeri hukuk devletine kastetmiş anlayışlar doğrudan baroyu hedef aldılar. “Darbeci baro” diyerek önünde eylem yaptılar. Baronun yürüyüşlerinde binalardan afişler sarkıttılar. Daha sonra bunu diyenler darbeci çıktı.

Baroya sızma girişiminde bulundular. Olmadı, siyasi uzantıları ve yargısı marifetiyle baroyu hedef gösterdiler. Suçladılar. Yargıladılar. Görevden almaya çalıştılar.

Günümüzde ikinci barolar kuruldu. O da gerçeğin yerine geçemediği için tenkit edildi. Oysa hukuk ve demokrasi adına mücadele eden baronun güçlendirilmesi gerekiyordu.

Bir ülkede barolara müdahale edilmeye başlanmışsa, hukuk devletinin son kalesi yıkılmış, kimsenin hukuk güvenliği kalmamış demektir.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler