Arthur Rimbaud: Cehennemde Bir Mevsim! Ferda Fidan'ın yazısı...

Cehennemde Bir Mevsim (Hazırlayan ve Çeviren: Özdemir İnce / Can Yayınları) dâhi şair Arthur Rimbaud’nun (20 Ekim 1854 / 10 Kasım 1891) hayattayken ve kendi olanaklarıyla yayımlattığı tek yapıtıdır. Kahin’in Mektupları’nda (Çeviren: Ayberk Erkay / Sel Yayınları) ilkelerini açıkladığı şiirsel deneyimi nasıl hayata geçirmeye çalıştığını ve bu çalkantılı dönemde yaşadıklarını 9 düzyazı şiirden oluşan bu kitapta inceler. 1873’te şair dostu Verlaine ile yaşadığı firtınalı ilişki sonrasında kaleme aldığı ve “Lanetli defterim” diye betimlediği bu başyapıtta Verlaine’in deyimiyle, “olağanüstü bir psikolojik otobiyografi” ortaya çıkarmıştır.

Arthur Rimbaud:  Cehennemde Bir Mevsim! Ferda Fidan'ın yazısı...
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 10.11.2022 - 00:01


HUZURSUZ BİR DÖNEMİN ÖYKÜSÜ

Cehennemde bir Mevsim (Hazırlayan ve Çeviren: Özdemir İnce / Can Yayınları), başından itibaren genç şairin içinden yeni çıkmaya başladığı huzursuz bir dönemin öyküsü gibidir. Daha ilk satırlarda Rimbaud geleneksel güzellik kavramına savaş açtığı tuhaf bir buhrandan çıktığını bildirir: “Güzellik’i dizlerime oturttum bir akşam. -Ve acı buldum onu. - Ve sövdüm ona.”

Şair tarih, din, ırk ve aile kavramları arasında kendine bir kimlik arayışındadır. Her şeyi bırakıp başka ufuklara doğru yelken açmak arzusunu dile getirir: “Ayrılıyorum Avrupa’dan. Yakacak ciğerlerimi deniz havası, yağızlaştıracak derimi yitik mevsimler.”

İLKEL VE YABANIL BİR YAŞAMA

ÖZLEM DUYAR!

İnsanlığı soysuzlaştırdığını düşündüğü için uygarlıktan kaçmak ister, ilkel ve yabanıl bir yaşama özlem duyar: “Evet, gözlerim kapalı sizin ışığınıza. Bir hayvanım ben, bir Zenci.” Ama kaçış fikrinin gerçekleşebilecek bir hayal olduğundan kuşkuludur, zira “Zenci”nin sığınabileceği en ıssız adalar bile batılı sömürgecilerin tehditi altındadır: “Hiçliğe yuvarlanacağım günü kestiremiyorum bile, beyazlar karaya çıkınca”.

Hristiyanlığa şiirlerinde yaptığı tüm saldırılara karşın, din kavramına kayıtsız değildir. Lanetli olduğu fikrine takılıp kalmış ve inançsız olduğuna pişman gözükür: “İsa neden yardım etmiyor bana, soyluluk ve özgürlük bağışlayarak ruhuma? Yazık! Doldu vadesi İncil’in!”



‘DELİ BAKİRE VE ÇEKİLMEZ GÜVEY!’

“Sayıklamalar” başlığı altındaki iki bölüm farklı söylemler aracılığıyla iki eleştirinin ifadesidir. “Deli Bakire ve Çekilmez Güvey” adlı birinci bölümde Verlaine ile yaşadığı çılgın ilişkiyi anlatır.

Aslında Verlaine’in ağzından kendini betimler Rimbaud, zira Deli Bakire Verlaine’dir, Çekilmez Güvey de Rimbaud. Bu sıra dışı yöntemle, şair Kahinlik dönemindeki şeytani karakterini çizerken, Verlaine’in kadınsı ve zayıf yaradılışını yerer. Mesafeli bir itiraftır okuduğumuz: “Bir cehennem yoldaşının itiraflarını dinleyelim.”

Çekilmez Güvey, Deli Bakire’nin dediklerini aktarırken Deli Bakire de kocasının dediklerini anlatır. Bu bölümü Rimbaud’nun kendisiyle oynadığı bir ayna oyununa benzetebiliriz. Sonuçta düşlenen hayatın mümkün olmadığı açıktır: “Ne yaşam! Gerçek yaşam yok. Dünyada değiliz biz” der Deli Bakire ve kocasının dünyayı değiştirme hasretini anımsar: “Belki de yaşamı değiştirecek gizleri vardı? Hayır, diye yanıtlıyordum kendimi, bu gizleri arıyor yalnızca.”



‘SÖZÜN SİMYASI’

“Sözün Simyası” adlı ikinci bölümde ise Rimbaud giriştiği insanüstü Kahinlik deneyiminin bir sayıklamadan ibaret olduğuna hükmeder. 1871’de, “Kahin’in Mektupları”nda (Çeviren: Ayberk Erkay / Sel Yayınları) tasarlamış olduğu geleceğin şiiri “Bütün duyuların düzeninin uzun süre, sonsuzca ve bilinçle bozulması” kuralına dayanır ve bu mektuplar daha 17 yaşındaki genç Rimbaud’nun geleneksel şiiri bir çırpıda silip attığı ve yeni bir şiir arayışına giriştiği belgelerdir. Rimbaud bu yöntemi delice uygulamaya çabaladığını anlatır: “Dinleyin beni. İşte çılgınlıklarımdan birinin öyküsü.”

O dönemde, bir simyacı gibi uğraşmış, “bütün duyuların bozulması” kuralına uyarak, kendi istenciyle her türlü halüsinasyonun esiri olmuştur: “Alıştım basit sanrıya: bir fabrikanın yerine bir cami görüyordum düpedüz, meleklerin oluşturduğu bir davulcu topluluğu, gökyüzünün yollarında faytonlar, bir gölün dibinde bir salon.”

DELİLİĞİN VE ÖLÜMÜN EŞİĞİNDE!

Böylece deliliğin ve ölümün eşiğine gelmiştir: “Geliyordu büyük korku. Dalıyordum birkaç günlük uykulara ve kalkıp sürdürüyordum en kederli düşleri. Ölecek durumdaydım.”

Avrupa’yı terk etmeye kararlıdır ve Doğu bilgeliğiyle karşılaştırdığı Batı uygarlığına duyduğu nefreti ifade eder: “Cehennemin dibine diyordum, şehitlerin onur çelenkleri, sanatın ışığı, bulucuların gururu, yağmacıların şiddeti: Doğuya dönüyordum, ilk ve ölümsüz bilgeliğe.”

Daha sonra, bir ara dine döner gibi olduğunu ama hemen vazgeçtiğini yazar. Geçici bir istektir bu, hemen zihninden söküp atmıştır zira dinin temelindeki ölüm fikrini kesinlikle reddeder: “Hayır! Hayır! Başkaldırıyorum şimdi ölüme!”

Yapıtın sonunda, şiir yoluyla hayatı değiştiremeyeceğine göre, artık somut dünyayla yüzleşmesi gerektiğini kabullenmiş görünür: “Ben! her türlü aktöreden bağışık, müneccim ya da melek olduğunu ileri süren ben, toprağa geri döndüm, araştırıp bulunacak bir görev ve kucaklanacak kaba bir gerçeklikle!.”

Ve yürek burkan şu sözleri ekler: “Ama bir dost el yok! ve yardım için nereye başvurmalı?”




MALLERMÉ : ‘RIMBAUD, ‘KENDİNİ

ŞİİRDEN CANLI CANLI KOPARDI!’

500 adet basılan eser dağıtılamamış, okuyan birkaç yakını da değerini kavrayamamıştır. Rimbaud, yazdıklarının ne anlama geldiğini soran annesine şu keskin yanıtı verir: “Ne anlama geliyorsa o anlama… Hem sözcüğü sözcüğüne hem de her anlamda!”

Cehennemde bir Mevsim’den hemen sonra Illuminations’u da (Hazırlayan ve Çeviren Özdemir İnce / Can Yayınları) tamamlayarak, henüz 22 yaşında şiiri tamamen bırakmıştır. Bu yüzden, Mallarmé, Rimbaud’nun “kendini şiirden canlı canlı kopardığını” söyler.

Hayatının son bölümünde Aden ve Harar’daki ticari serüvenlerine atılır. Uzun yıllar sürecek ve çok zor koşullarda sürdürülen sıkıntılı bir yaşam sonunda dizinde kanserli bir tümörle Fransa’ya dönecektir. Marsilya hastanesinde sağ bacağı kesilir. Birkaç ay sonra, 10 Kasım 1891’de öldüğünde Rimbaud, 37 yaşındadır.

RIMBAUD: ‘HAYATIM GEÇTİ, ARTIK

HAREKETSİZ BİR KÜTÜĞÜM BEN!’

Son aylarında ona bakan kızkardeşi Isabelle’e söyledikleri ve yazdıkları yıllar sonra bile içindeki şairin ölmemiş olduğunu gösterir. Bacağı kesildikten sonra Isabelle’e bir mektup yazar: “Hayatım geçti, artık hareketsiz bir kütüğüm ben.”

Ölümün yaklaştığını hissettiği son günlerinde ise kızkardeşine söyle seslenir: “Ben toprağın altına gireceğim, ve sen güneşte yürüyeceksin!” Aslında bu son günlerini bile yıllarca önce Cehennemde bir Mevsim’de bir kahin gibi öngörmüştür: “Sıcak ülkelerden dönen kıyıcı sakatlara bakar kadınlar.”

Çoğu birbiriyle çelişkili kitaplar dolusu yorumlar yazılmıştır bu eşsiz şair hakkında, ama en doğrusu Yves Bonnefoy’nın söylediğini uygulamaya geçirmek olsa gerek: “Rimbaud'yu anlamak için Rimbaud'yu okuyalım, onun sesini ona karışmış olan bir sürü başka sesten ayırmayı arzulayalım.”


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler