“Kitaplar Adası”nın 20. yılı... M. Sadık Aslankara’nın yazısı...

“Cumhuriyet Kitap’ta Cevat Çapan’ın “Şiir Atlası”ndan sonra en uzun erimli başlık, sanırım “Kitaplar Adası” oldu: Yirmi yıl. Az zaman değil bu. Turhan Günay’ın çağrısıyla başladığım yazılarımda yüzlerce yazarın birkaç bin kitabı üzerine binlerce sayfa kaleme aldım diyebilirim.”

Yayınlanma: 17.02.2022 - 00:03
Abone Ol google-news

Sami Karaören’e, her zamanki minnetle,

Turhan Günay’a içten sevgiyle, hep…

Cumhuriyet’in eski yazarlarındanım. İmzalı ilk yazım yeniyetmeliğimin on altısında Cumhuriyet’te yayımlandı. 1965-67 arasında “Tartışma” köşesinde (ikinci sayfa) çok sayıda yazım yer aldı. Sonraları 1989-94 aralığında “Olaylar ve Görüşler” köşesinde yazmış, Pazar Dergi’de yine okur önüne çıkmıştım.

Cumhuriyet, baştan bu yana benim gazetem olsa da 1995’ten bugüne salt Cumhuriyet Kitap dergisinde göründüm. 20 Şubat 2003’te başlayan “Kitaplar Adası” yazılarımsa 2 Ekim 2014’e dek haftalık akışla sürdü. 2014’ün 16 Ekim’iyle birlikte iki haftalık yayın düzenine geçti, bu yazıyla artık yirminci yıla “Merhaba!” diyor “Kitaplar Adası”.

YAZINSAL ELEŞTİRİ DEDİĞİMİZ UZUN İNCE BİR YOL...

Pek çokları, yazarlığımı salt “eleştirmenlik”le ilişkilendiriyor. Buna karşı çıkmıyorum, ancak her yazımın “eleştiri” bağlamında alınması doğru mu? Elbet eleştirel öğeler, bununla örtüşen notlar, yaklaşımlar olacaktır yazılarımda ama bütününe “eleştiri” gözüyle bakılması olanaksız.

Hoş elli yıl önce 1973’te Yansıma’da “Nesnel Eleştirinin Kıstasları” başlığıyla delikanlı çalımıyla bir yazı kaleme getirsem de nitelemeyi kendime yakıştırıyor değilim. Yazı yelpazemde ilk sırayı kurmaca alıyor hep; öykü, roman, oyun. Ne var ki hiçbir yazar, “eleştiri”-“deneme”yle arasına uzaklık koyabileceğini aklına getirmemeli.

Bu iş iğnenin deliğinden geçme hüneri. Hüseyin Cöntürk, eleştiri yollamayanın ürünü yayımlamazdı Yordam’da. Meşakkati, karşılıksızlığı bir yana hafifsendiği bile söylenebilir bu işin. Ortak akıl diye diye sorgusuz sualsiz, ortak akılsızlığa varmış bir toplumun Anadolu aydınlanmasıyla ulaştığı uğrak bu mu olmalıydı?

Nurullah Ataç’ı ilginç kişiliği, Fethi Naci’yi popülerliği, Asım Bezirci’yi yanıklığıyla anan bir toplumdan ne beklenir? Dar bir çevrenin tanıdığı Cöntürk, Adnan Benk, Füsun Akatlı vb. adlar unutulanlar müzesinde değil mi?

Fethi Naci, benzersiz eleştiri yapıtı Reşat Nuri’nin Romancılığı (1995) ardından bu türde yeni kitaplar için kendisini hazırladığını ama yazarların ilgiyi hep kendilerine beklediği için hevesinin kaçtığını bu işten vazgeçtiğini yazmıştı.

SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR EDEBİYAT

Birkaç yıl önce edebiyat için de, dünyanın, yaşamın sürdürülebilirliğiyle uyumlu bir yaklaşımı düşünmek gerektiğini vurgulamış, “sürdürülebilir edebiyat” söylemi çerçevesinde birkaç yazı yayımlamıştım “Kitaplar Adası”nda.

Düşüncemi koruyorum. İdeoloji olarak hızın, tüm dünyayı, insanları teslim aldığı bir metaverse çağında, küresel iklim değişikliği, türsel yok oluş vb. dönüşümler zincirlemesinin apaçık etkimelerine karşın, doğanın dışındaymışız gibi yaşıyoruz neredeyse.

Antikçağın, düşünce üretimini etik-estetik haz kaynağı alan ardıllarından geriye ne kaldı? Bilimciler, düşüncüler, sanatçılar kolonisinin yaratıcılığı, yapay zekâyla mı eşleştirilecek?

“Sürdürülebilir edebiyat” derken öğütçü, vazedici söyleme dayalı, farklı bir büyük birader üvendiresiyle güdülen yazınsal eylemi kastetmiyorum. Edebiyat dediğimiz, diyalektik bütünlük içinde sürdürülen bir ilişki döngüsü; bunu doğasal-toplumsal-bireysel yaşam dışında almanın olanağı var mı?

Okuma aşkı başka bir tutku, okuduğum yüzlerce yazar, binlerce kitap bu tutkunun armağanı. Her kitabı yazmıyorum, yazdıklarım, beğendiklerim anlamına da gelmiyor. Söyleyebileceklerimin, yazabileceklerimin tümünü sığıştıramıyorum bu yazılara, kuşkusuz okur da ayırdında bunun ancak gerekli gördüğüm notları yazarla, okurla paylaşmaktan da geri durmuyorum.

GAMZE AKDEMİR’LE “KİTAPLAR ADASI” YOLCULUĞU

Her yazar, arada yayın yönetmeniyle oturur, yazı akışı, yaklaşımı, biçimi üzerine görüş derer. Gamze Akdemir, gerek gazetemizden gerekse Cumhuriyet Kitap dergiden yıllardır tanıdığım, söyleşilerini, yazılarını okuduğum gazeteci-yazar arkadaşım. Ama yazar kadrosunda yer aldığım dergimizin artık yayın yönetmeni.

Cumhuriyet’i yılda pek pek bir iki kez ziyaret edebiliyorum. Herkes koronavirüs nedeniyle korunaklı bir yoğunluk içinde çalıştığından görüşebilmek zorluğun ötesinde neredeyse olanaksızlaşıyor.

Yine de yakalayabildiğim uygunlukta hem yeni yayın yönetmenim olarak kutladım Gamze’yi, hem de “Kitaplar Adası” yazıları için düşüncelerini sordum. Baştan bu yana görüş alışverişimiz hep sürdüğünden, yayın yönetmenliği deneyimiyle Gamze, kısa da olsa okuru besler nitelik taşıyan, doyurucu özle birkaç kitabı işleyebildiğim yazıların daha yararlı olacağını duyurdu bana.

Eleştiri yapmaktan kaçınmadığımı, o zaman ancak tek kitabı ayrıntılı ele alabileceğimi de söyledim, ama yirmi altı haftada kaç kitaba ulaşabilirdim ki? Gamze, buna gerek olmadığını, yazılarımın bu biçimiyle iyi gittiğini, “Öyküdenlik”ime devam etmemi, “Dünya Damlası”nı da sürdürmemi istedi.

Bu başlıkları görmek isteyen okur kısa süre sonra yine buluşacak bunlarla; “Öyküdenlik”i birlikte yürüteceğiz, “Dünya Damlası”nı da…

2000’lerde doğan yazarlar geliyor artık kitaplarıyla. Henüz 2003 doğumlu bir yazarın kitabını okumuş, üzerine yazmış değilim. 2003’lülerin kitaplarını “Kitaplar Adası”nın yazın kardeşi olarak sevgiyle basacağım bağrıma. Aman Tanrım, ne güzel bir duygu bu!

O halde “Kitaplar Adası”nda yolculuğa devam…

www.sadikaslankara.com, her perşembe öykü-roman, tiyatro, belgesel alanlarında güncellenerek sürüyor.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler