Hangisi Sait Faik?

Edebiyat tarihince arşivlenmiş ama birçoğu kitap dergi sayfaları arasında ayrı kalıp unutulmuş, şimdilerde ise bir araya gelmenin ışıltısıyla gün yüzüne çıkan bir dolu anı… Dönemin edebiyat ortamı, edebiyat insanları, sanat, gazete kişileri… İstanbul, Beyoğlu, arka sokakları, Burgazada, vapur iskeleleri, gündelik hayat… Tüm bunlarla birlikte, çağın hem Türkiye’sine hem dünyasına mercek tutan bir kitap Anılarda Sait Faik (Varlık Yayınları).

Yayınlanma: 02.10.2021 - 00:02
Abone Ol google-news

YAŞAMI VE YAZINIYLA SAİT FAİK

Adil İzci’nin titizlikle hazırladığı çalışması Anılarda Sait Faik, usta öykücümüzün yaşamına ilişkin görüntüler dizisi sunarken edebi yönüne de kitaptaki anı sayısınca bakış atıyor. Geçmişe geleceğe ileri geri sararak...

Kitabın açılışını Nurullah Ataç yaparken son yazı Tahsin Yücel’den. İzci, anıları, 1898 ile 1933 yılları arasında dünyaya gelmiş, 1957 ile 2019 arasında dünyadan gitmiş yazarların doğum tarihine göre sıraya almış.

Her birinin hatırladığı, daha iyi bir deyişle her birinde izi kalan Sait Faik(ler) hem birbirine benzer hem de apayrı. Bunun nedeni en başta Sait Faik’in sağlam, estetik, derinlikli hikayeciliğine yaklaşımındaki ciddiyet ile renkli, canlı, yaşamın her şeyinden büyük bir iştahla beslenmek isteyen, yerinde duramayan coşkulu kişiliği olmalı…

Gülen Erdal’ın 1954 tarihli İzlerimiz dergisinde öykücümüzle yaptığı son söyleşide, Sait Faik’in kendisi de bunu doğrulamakta:

“Balık tutmak, kahvede oturmak, yanımda çok sevdiğim köpeğim, insan tanımak, Beyoğlu’nda bir aşağı bir yukarı dolaşmak, arada bir içmek, hikâye yazmak, velhasıl hiçbir şeye bağlanmadan avare gezmek bütün gün. İşte ben böyle hayattan zevk alırım, buna yaşamak derim.”

GÜNLÜK YAŞAMIN EDEBİYATTAKİ YERİ!

Öykücümüzün kimi zaman küsüp barıştığı yazar, şair, ressam, oyuncu, fotoğrafçı, yayıncı ve diğer arkadaşlarının onunla ilgili kaleme aldığı bu metinlerin birçoğunu sunan Anılarda Sait Faik, edebiyat ve eleştiri üzerine yönelttiği sorular ve açtığı parantezlerle de yaratıcı bir edebi okuma sağlıyor.

Bekir Sıtkı Kunt’un yazısındaki “Sait’in başucunda annesinin bulunuşu, Türk edebiyatının büyük şansı olmuştur” sözü ise kitaptaki birçoklarının farklı anılarla işaret ettiği bir meseleyi dikkatimize sunmakta: Gündelik yaşamın edebiyattaki yeri, önemi.

RASTLANTILAR EDEBİYATI NASIL ETKİLER?

Bir mesele de rastlantıların edebiyatı nasıl etkilediği. Bunu da Zeyyat Selimoğlu’nun yazısında anlattığı, ‘Sinağrit Baba’ öyküsünün yaratım süreci üzerinden tartışmaya açabiliriz.

Adada geçen, Selimoğlu’nun Burgazlı lise arkadaşından dinlediği bir anı bu:

Sait Faik’in de yakın arkadaşı olan bu genç ve yanında adalı biri daha, bir gün balığa çıkarlarken, Sait Faik ne kadar ısrar etse de onu kayığa almıyorlar. O gün balıktan iki sinağritle dönüp 30 liraya satıyorlar.

Ertesi gün rıhtımda karşılaştıkları Sait Faik, kendisini kayığa almayışları iyice içinde yer etmiş, alaycı bir gülümsemeyle onlarla şu konuşmayı yapıyor:

“Ne yaptınız balıkta?”

“İki sinağrit aldık, sonra da sattık.”

“Kaça sattınız?”

“Çiftini 30 liraya”

“Siz” diyor Sait Faik, kolunu kaldırıp alnınızı karışlayayım sizin işaretini yaparak, “beni almadan balığa çıkınca, ben de gittim, oturup ‘Sinağrit Baba’ diye öyküsünü yazdım sinağritin. Sizin gibi otuz değil, tam elli kâğıt kazanacağım karşılığında.”

Daha ilk sayfalarında, hiç başlamamış olana Sait Faik okumaya, okumuş olanlar için de yeni bir okuma yapmaya heveslendiren kitap, kimi okura da usta öykücümüze ilişkin sinema filmi çekme, oyun yazma esini de verebilir. Kim bilir? Sanata evet!


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler