‘Yüzellilik gazeteciler’ gerçeği!
Bu yıl 75’incisi düzenlenen Yunus Nadi Ödülleri’nde, Seçici kurulu Prof. Dr. Rona Aybay, Dr. Alev Coşkun, Prof. Dr. Barış Doster, Prof. Dr. Emre Kongar, Prof. Dr. Ahmet Mumcu, Prof. Dr. Örsan Kunter Öymen ve Doç. Dr. Deniz Yıldırım’dan oluşan Sosyal Bilimler Araştırması dalında ödülü “Yüzellilik Gazeteciler” adlı araştırma dosyasıyla Prof. Dr. Şaduman Halıcı kazandı. Yüzellilik Gazeteciler, Lozan Antlaşması’nca belirlenen Genel Af kapsamı dışında kalan 150 kişiden 22’sini konu alıyor. Bu 22 kişinin 13’ü, gazeteci kimlikleri ile listede yer alırken, diğer 9 kişi ise Milli Mücadele döneminde gazetecilik yapmalarına rağmen yaptıkları diğer görevleri nedeniyle listeye alınıyorlar. Prof. Dr. Halıcı çalışmasında, ismi geçen kişilerin, organize ve bilinçli bir biçimde Cumhuriyet karşıtı eylemlerin merkezinde olduğunu belgelerle gözler önüne seriyor.
- Gayet kapsamlı gözüken çalışmanızda hangi kaynaklardan yararlandınız?
Araştırma, inceleme eserlerinin dışında iki kaynak grubum var. İlki arşivler. Bunlar içinde de Cumhurbaşkanlığı Arşivi’nde yer alan belgeler ile Emniyet Genel Müdürlüğü Arşivi’nde yer alan istihbarat dosyaları öne çıkıyor. İkinci grubu gazetecilerin önce Millî Mücadele döneminde Türkiye’de, ardından sürgünde yaşadıkları ülkelerde çıkardıkları gazeteler oluşturuyor. Fransa’dan Yunanistan’a, Bulgaristan’dan Mısır’a kadar geniş bir coğrafyaya yayılan gazeteler bunlar.
SÜRGÜNDE İKİ FARKLI DURUŞ
- Bu gazeteciler sürgünde nasıl bir tavır sergilediler?
Sürgünde iki farklı duruş sergiliyorlar. Bir kısmı inançsızlıklarını; suçlamaya, hakarete hatta ne yazık ki yabancı devlet ve örgütlerle iş birliğine dönüştürüyorlar. Eleştirileri bilimsellikten çok uzak. Maddi ve manevi konumlarını kaybetmenin verdiği öfkeyle yoğrulmuş slogan cümleler, özel hayatlara müdahaleler, Türk kadınları ve anaları üzerinden yapılan çok küçültücü saldırılar gibi.
Dikkat çekici olansa; dünyanın farklı bölgelerine giden, birbirlerinden binlerce kilometre uzakta olan bu kişilerin suçlamaları, yaparken kullandıkları kelimeler, cümleler, kalıplar sanki tek bir kaynaktan çıkmış gibi. Birileri ellerine yazılı bir kâğıt vermiş, bu doğrultuda yazın konuşun demiş sanki.
‘TÜRKİYE’YE BİLGİ SATANLAR DA VAR’
- İkinci Gruptakiler kimlerdir?
İkinci gruptakiler Türkiye’ye muhbirlik yapanlardır. Birinci grupla olan yakın ilişkilerini kullanarak Türkiye’ye bilgi satmışlardır. Satmışlardır diyorum çünkü bu görevi para karşılığı yapmışlardır. Kimileri düzenli olarak maaşa bağlanmıştır, kimilerine verdikleri bilgi karşılığında ödeme yapılmıştır.
Kritik öneme sahip bilgiler de vermişlerdir. San-Remo’da Vahideddin’in yaptığı toplantılar, Atatürk’e suikast girişimleri, Kürtçü ayaklanmalar gibi..
Bu isimlerden bir kısmı samimidir. Yani yaşadıkları ülkelerde o güne kadar olan duruşlarının hata olduğunu kavramışlar, ilk grubun niyetinin Türkiye, Türklük değil kendi kişisel çıkarları olduğunu gözleri ile görmüşlerdir. Muhbir olanların bir kısmı çift taraflı çalışmıştır. Hem Türkiye’ye kendi arkadaşlarını gammazlamışlar hem de İngiliz, Fransız, Yunan ayırt etmeden yabancı istihbarat örgütlerine Türkiye, Türk ordusu hakkında bilgiler vermişlerdir. Bir masanın başına oturup uydurma raporlar hazırlayıp Türkiye’den para koparmaya çalışan da vardır.
‘DÜŞMANIMIN DÜŞMANI DOSTUM DİYENLER’
- Yüzellilik gazeteciler ile isyanlar arasında bir bağlantı var mı?
Evet. Kemalist Türkiye diye tanımladıkları Türkiye Cumhuriyeti’ni, onun yaşamasının tek dayanağı olarak gördükleri Atatürk’ü ortadan kaldırmak, saltanatı iade etmek, eski mevkilerini kazanmak için yabancı örgütlerle de iş birliği yapıyorlar.
Bu iş birliklerinden biri de 1926-1930 yılları arasında Ağrı ve çevresinde meydana gelen isyan dalgasında gerçekleşiyor. İngiliz, Fransız, Yunan destekli cemiyetler kuruluyor, gazeteler çıkarılıyor, para toplanıyor, Ermenilere toprak verilerek sözleşmeler yapılıyor. Görüşmeleri yapanlar arasında gazetecilerin yanı sıra Millî Mücadele tarihimizin önemli bir ismi de var üstelik.
Bu süreçle ilgili pek çok değerli çalışma ortaya konuldu. Ben de bu süreçte gazetecilerin rolünü ortaya koymak istedim. İsyan sürecinin yalnızca iç dinamikleri olmadığını, asıl kaynağın Ortadoğu ile Avrupa olduğunu, emperyalistler ve işbirlikçilerinde düğümlendiğini; din, dil, ırk fark etmeden Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmak hedefine yöneldiğini belgeleriyle ortaya koymayı amaçladım. Düşmanımın düşmanı dostumdur diyorlar özetle.
‘İÇERİDE HÂLÂ ADAMLARI VARDI!’
- Yüzellilik gazeteciler olayından bugüne çıkarım yapacak olursak, neler söylemek istersiniz?
15 Temmuz darbe girişimi sonrası darbeciler hangi ülkelere kaçtılar, hatırlayalım. Kaçanlar Türkiye ve Türk ordusu ile ilgili hangi bilgilere sahipti, hatırlayalım:
Millî Mücadele’ye karşı çıkıp kaçanlar da benzer ülkelere gittiler, benzer bilgilere sahiptiler. Sürgünde Türkiye ile ilişkilerini bir şekilde sürdürdüler. İçerde hâlâ adamları vardı. Adamları sözcüğünü bilerek vurguluyorum. Çünkü kendileri söylüyorlar. Bakanlıkları, Meclis’i işaret ediyorlar, Orduyu ele geçirmekten bahsediyorlar.
PROF. DR, ŞADUMAN HALICI: 1970 yılında Ankara’da doğdu. 1996’da Anadolu Üniversitesi, Açıköğretim Fakültesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışmaya başladı. 1998’de aynı üniversitede “Yüzellilikler” başlıklı tezi ile Yüksek Lisans, 2004’te “Yeni Türkiye Devleti’nin Yapılanmasında Mahmut Esat Bozkurt 1892-1943” başlıklı çalışması ile Doktora tezini veren Şaduman Halıcı halen Anadolu Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev yapıyor. Yayınlanmış dokuz kitabı, pek çok uluslararası makalesi bulunuyor.
En Çok Okunan Haberler
- Köyüne dönmek isteyene 5 gebe düve verilecek
- Barış Atay’dan Özgür Özel'e sert yanıt
- Gaga Bulut'tan skandal pedofili yayını!
- Yatak odasında yakalandı: Kaçarken balkondan düşüp öldü
- Rusya'dan, Bakan Fidan'ın Suriye açıklamalarına yanıt
- Bakan Yerlikaya'dan 'kayyum' açıklaması
- Cemal Enginyurt'tan, Soylu'ya büyük taş
- İstanbul'da AVM yangını: Çok sayıda itfaiye sevk edildi!
- AKP'li üst düzey isimden 'genel af' yanıtı
- Kürsüde Erdoğan'a çok sert 'İsrail' tepkisi