Yüksek gerilimli ziyaret
Yunanistan’daki genel yorum; bir sonraki ziyaret için de en az bir 65 yıl beklenmesi gerekeceği.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, 1952’de Celal Bayar’ın cumhurbaşkanı olarak gerçekleştirdiği resmı ziyaretten tam 65 yıl sonra Yunanistan’a gidişi, gerçekten de iki ülke ilişkilerinde “tarihi iz” bıraktı. Bu ziyaretin temelleri, Ankara tarafından, Batı Trakya Türklerinden olan Başbakan Yardımcısı, Bursa milletvekili Hakan Çavuşoğlu’nun yoğun diplomasisi ile atılmıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras’a da özel bir kişisel sempatisi vardı.
Beklenen neydi?
Ziyaret öncesi Ankara tarafından masaya konan gündem maddeleri, Atina’nın konuşmayı ve dayanışmayı hakikaten isteyeceği ekonomi ve mülteciler konusunda işbirliği ana başlıklarına odaklıydı. Ziyaretin ilk haberleri, 22 Kasım’da Türkiye’de medyada, “Atatürk’ün doğduğu Selanik’le İstanbul arasında sefer yapacak Yüksek Hızlı Tren (YHT) projesi için harekete geçiliyor” manşetiyle yer almıştı. Bir not olarak, bu projenin Davutoğlu başbakanlığı döneminde de gündeme sık sık getirildiğini anımsayalım. Yunan basını ise ziyaretten birkaç gün önce, “Erdoğan geliyor, gündem ekonomi ve mülteciler” ekseninde haberler yapmıştı. Ancak, “bir gece ansızın gelebiliriz” tarzında bir durum söz konusu oldu: Ziyaretten bir gece önce Kathimerini gazetesi ve Skai televizyonu için Alexis Papachelas’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yaptığı röportaj gündeme bomba gibi düştü. Zira, röportajda Erdoğan, kendisine yöneltilen soru üzerine “Lozan Anlaşması’nın güncellenmesi gerektiğini düşündüğü” ifadesini kullanıyordu. Bu noktadan sonra, Erdoğan daha gelmeden Atina’da gergin bir bekleyiş başladı. Zira, Yunanistan tarafının algısında “Lozan Anlaşması”, “Türkiye ile sınırları çizen uluslararası belge” demek; dolayısıyla “Lozan’ın gözden geçirilmesi”, “suyun öteki yakasında”, sınırları yeniden çizmek ile eş anlamlı kabul ediliyor. Gerginlik, daha Cumhurbaşkanlığı uçağı Yunanistan hava sahasına girerken de kendini belli etti. “Türk Cumhurbaşkanlığı uçağı pilotunun, Yunan F-16’ların güvenlik için eskort etmesini reddettiği” haberleri, Atina ziyareti daha yeni başlarken Yunan basınında yerini bulmuştu bile. Meçhul Asker Anıtı’nı ziyaret esnasında, folklorik kıyafetli Yunan askerleri geleneksel olarak, çiçekleri dış ülkelerden gelen temsilcilere sunarlar ve o kişi de, çiçekleri anıta bırakır. Ancak çiçekler bu kez doğrudan Yunan askerleri tarafından bırakıldı. Törenin geri kalanında da, ufak detaylar bile (Yunan Milli Marşı’ndan sonra İstiklal Marşı’nın teknik arıza nedeniyle anlık olarak geç başlaması gibi) gerilim vesilesi oldu. Neredeyse bütün kabinenin ağır toplarının ve First Lady Emine Erdoğan’ın katılacağı programda olan bazı gezilerin iptal edilmesi de, arada esen soğuk rüzgârlara bağlandı.
‘Lozan çıkışı’ gerdi!
Tabii, asıl “yüksek gerilim hattı”, Cumhurbaşkanları görüşmesinde yaşandı. Yunan Cumhurbaşkanı Prokopis Pavlopulos, kamu ve idare hukuku alanlarında çalışmış Paris Sorbonne mezunu bir akademisyen; sağ Yeni Demokrasi partisinden politikaya atılmadan önce uzun yıllar profesörlük yapmış. Mevkidaşı Erdoğan ile basın toplantısı için kameralar karşına geçtiklerinde, biraz da mazlum ifadeli bir karakter olarak nitelenen, “monşer” tipli Pavlopulos’tan “Lozan çıkışı” beklenmiyordu. Ama Pav- Yüksek gerilimli ziyaret Sezi n Öney lopulos, hem “Lozan güncellenemez” diyerek konuya bodoslama girdi, hem de “Ben hukuk profesörüyüm”, “Bizde cumhurbaşkanının böyle yetkileri yok”, “bir ülkenin Avrupa Birliği üyesi olması için insan haklarına saygılı olması lazım” gibi iğneleyici sözlerle, Erdoğan ile arasında “diplomatik üsluplu söz düellosuna” dönüşen bir ortamın fitilini ateşledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan da, “Ben hukuk profesörü değilim ama siyaset hukukunu iyi bilirim, siyaset adamıyım” gibi yanıtlarla, Yunanca’da “iğnelemenin” karşılığı olarak kullanılan deyimle “çivi attı”.
Muhatap sıkı
Tabii, bu arada tüm bu atışmalar ve Yunanistan ziyaretinden bağımsız olarak, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şu sözlerinin de ortaya koyduğu bir yapısal gerçek de var. Erdoğan’ın, Pavlopulos’a sarf ettiği şu sözlere dikkat çekelim: “Açmamış olsaydınız, Sayın Çipras’ın kabulünde bu konulara girerdik. Biz de çok sıkıntılar yaşadık, o yüzden sistem değişikliğine gidiyoruz. 2019’da Cumhurbaşkanlığı sistemine geçeceğiz.” Gerçekten de, Türkiye sistem değişikliğine giderken, dış ilişkilerde bir “mevkidaşlık” sorunu doğuyor: Dış ilişkilerde Beştepe’nin asıl diyalog ortağının, “icracı ve seçilmiş başbakan” mı, yoksa sembolik “cumhurbaşkanı mı” olacağı meselesi ortaya çıkıyor. Bu arada, Yunanistan Anayasa Mahkemesi de, Pavlopulos ile doğan krizin topuna girdi ve “hukuk üstünlüğüne yönelik hiçbir politik makamın, özellikle yüzlerce hukukçunun tutuklu olduğu bir dış ülkenin temsilcisinin kararlarına karışamayacağı” yönünde bir açıklama yaptı ki; o da ayrı bir kriz konusu. Son kertede, Yunanistan’daki genel yorum, bir sonraki ziyaret için de en az bir 65 yıl beklenmesi gerekeceği.
Gümülcine’de de ‘NATO’ hatırlatması
Yunanistan’ın başkenti Atina’daki resmi temaslarını tamamlayan ve Gümülcine’ye geçen Erdoğan, Batı Trakya’da yaşayan Türklere seslendi. Erdoğan, “AB içerisinde Yunanistan’ın destekleri var. Aynı şekilde NATO’da da Yunanistan bir ara çıkmıştı, ondan sonra biz destekledik ve tekrar NATO’ya Yunanistan kabul oldu. Bu dayanışmamızı geliştirmemiz lazım” dedi.
En Çok Okunan Haberler
- İstanbul'un 7 ilçesinde yarın su kesintisi uygulanacak
- 250 bin TL'nin getirisi ne kadar?
- İstanbul'da aile katliamı
- İktidarın '25 Kasım' korkusu
- AKP sayesinde bu düş de gerçek oldu!
- Malatya depremi: 'Endişe verici' diyerek uyardı!
- Hedefteki teğmenlerle ilgili yeni gelişme!
- Akalın'dan İYİ Parti'yi karıştıracak açıklama
- Türk ordusunun Kubilaysızlaştırılması
- Gökçek döneminde belediyeden geçen karar pes dedirtti!