Yeni kuşak ‘yeter’ diyor

Senarist, yazar ve eğitmen Feride Çiçekoğlu’nun son kitabı “İsyankâr Şehir” yayımlandı. Çiçekoğlu eserde Gezi Direnişi sonrası yapılan filmleri inceliyor.

Yayınlanma: 04.05.2019 - 23:11
Abone Ol google-news
Feride Çiçekoğlu’nun “İsyankâr Şehir - Gezi Sonrası İstanbul Filmlerinde Mahrem-İsyan” isimli kitabı mart ayında Metis Yayınları’ndan çıktı. “İsyankâr Şehir”, Çiçekoğlu’nun “Vesikalı Şehir” (2007) ve “Şehrin İtirazı” (2015) kitaplarının ardından çıkan, onların devamı niteliğinde yazılmış üçüncü kitap. Yazar, kadınların üzerlerindeki baskıya rağmen “şehre çıkmaları” Gezi Direnişi sonrası yapılan filmlere nasıl yansıdı, ya da kadınlar hanelerde sıkışıp kaldıklarında durumlarını nasıl sorguladılar gibi soruların cevabını arıyor. 

İlk olarak kitabın başlığındaki “Mahrem-İsyan” nedir sorusunun cevabıyla başlayalım. Çiçekoğlu, “Mahrem-İsyan” kelimesini “İçten isyan” olarak tanımlıyor. Daha da açarsak, kitaptan alıntıyla “Her birimizin bedenimizin farkına vardığımız, içimizdeki bastırılmış, geride kalmış, perdelenmiş yanımızı geri çağırdığımız, geçmişimizi, hafızamızı, anılarımızı ve anlamımızı yeniden kurduğumuz bir başkaldırıyı kastediyorum; bu isyanın hem mahrem bir yanı, hem de âleme ilanı nedeniyle toplumsal bir boyutu var” (a.d.y. sf. 19) diyor Çiçekoğlu. 
 
Meşhur ‘Türk aile yapısı’ lafı
 
“İsyankâr Şehir”in 3 bölümünden ilki “Zamanın Ruhu”; bu bölümde de “Sabiha’dan Aysel’e” isimli bir başlık da bulunuyor. Çiçekoğlu’nun “Vesikalı Şehir” kitabına ilham kaynağı olan Türkan Şoraylı (Sabiha) “Vesikalı Yarim” filmi ile 2012’de yayımlanmaya başlayan “Kayıp Şehir” dizisindeki Aysel (Gökçe Bahadır) karakterleri karşılaştırılıyor bu bölümde. Söyleşimiz de bu konu üzerinden ilerliyor. Çünkü “Kayıp Şehir”, baskılar nedeniyle ancak Mart 2013’e kadar devam edebildi. Örneğin, dizi bir trans karakter bulunması nedeniyle sansür görüyor. Çiçekoğlu, “Öyle bir karakter olmamasını talep etmişler, Türk aile yapısını kötü etkiliyor. Türk aile yapısı var ya her alanda önümüze sürülen...” diyor. Peki nedir o yapı? Çiçekoğlu anlatıyor: “Türk aile yapısı şu demek: Babanın egemen olduğu, annenin ve çocukların babanın sözünden çıkmadığı, geniş aile özelliklerini sürdüren, küçüklerin büyüklerin çizdiği çerçevenin dışına çıkamayacağı aile... Öyle bir ailede hiçbir yenilik yapamazsınız. Bireyin özgürlüğü olmaz. Türk aile yapısı denen budur. Bireyi ezen, yok eden geleneği sürdüren, kadının özgürlüğünü dikkate bile almayan, kadınla erkeği birbirine eşit görmeyen, onları mütemmim cüz (birbirinin tamamlayıcısı) gören, yani aynı haklara, eşit özgürlüklere sahip olamazlar, biri doğurtur, öbürü doğurur. Miras hakkının eşit olması bile istemeden kabul edilmiş bir şeydir. Türk aile yapısı bu demektir, bunun dışına çıkan şeyler sansür görür. Dolayısıyla burada da ‘Kayıp Şehir’, o nedenle sansür görmüştür.”

‘Baskı gitgide artıyor’
 
Ardından kitabın da konularından biri olan Gezi Direnişi’ni tetikleyen baskı ortamının hâlâ devam edip etmediğini sorduğumda ise Çiçekoğlu, “Artarak devam ediyor” diyor. Eğitimci ve yazar, “2011’de bir dönemeç var. Kadın ve Aile Bakanlığı’nın ismi Aile Bakanlığı olarak değiştiriliyor. Bu da şu demek: Kadının aile dışında kimliği, varlığı, adı yok... 2011’den önceki durum görece daha iyi, bazı konularda biraz daha açık bir tavır var. Ondan sonra giderek artıyor ve baskı soluk alınmaz bir halde devam ediyor. Tabii ki bunun karşıtı da, mahrem-isyan da oluyor. Hatta bu kitap ilk çıktığında yerel seçimler öncesiydi. ‘İsyankar Şehir’ başlığına bizim aile çevresi dahil karşı geldi, ‘Ne isyanı, herkes ne dayatılırsa kabul ediyor’ dediler. Hayır, öyle değil işte. Seçimde gördük. Demek ki insanlar her dayatılanı kabul etmiyorlar” diye konuşuyor. 

Çiçekoğlu, Gezi Direnişi’nde meydanlara çıkan kitleler hakkında da “Gezi’deki gibi gençlerin yerel seçimlerde daha çok sesinin çıktığını gördük. Kuşak değiştikçe eskisi gibi çerçeveye almak mümkün olmuyor. Bunu çok uzun süre iktidarda kalan herkes görür. 10, 20, 30 sene, hatta 40. En kötüleri Portekiz’de Salazar mesela. Şili’de Pinochet, 30 sene... Yeni yetişen kuşak, ‘Yeter artık’ diyor” yorumunu yapıyor. İktidarın “Dindar nesil yetiştireceğiz” söylemlerini hatırlattığımda ise “Türk aile yapısı denen şeyin içine sıkışmış bir kuşak yetiştirmek için zaten on yıllardır uğraşılıyor. Ona rağmen olmuyor. Şimdi yetişen kuşak çok daha açık fikirli olacak. Çünkü, zamanın ruhuna aykırı. İleri gidiliyor. İnternet var insanların elinde. Kızlar o tür bir baskı istemiyor üzerlerinde. Başörtülü öğrencilerim var benim, onlar da istemiyor. Mesleklerine sahip çıkmak istiyorlar” diyor Çiçekoğlu. 

Gezi Direnişi’nin kriminalize edilmeye ve izlerinin çalışıldığı bir ortam var, peki karşılığında ne yapılabilir? “İnsanların zihnini kontrol etmek mümkün değil. Zihnimizin içinde o anıyı yaşatacağız, ona dair yazacağız, konuşacağız” diyen Çiçekoğlu’na “Sizce yeterince yazılıp çizildi mi Gezi’ye dair” diye soruyorum. Şöyle yanıtlıyor: ‘Yeterli’ nedir, onu tartmak zor. Bir de bu tür büyük çalkantıların dönüştürücü olayların etkisi uzun vadede çıkar. Daha 6 sene oldu. Bu gibi süreler yeterli değil etkilerini görmek için. Mesela 68 olayları... Onların etkisini, yeni yetişen kuşaklar üzerindeki dönüştürü potansiyelini sonraki 10-20-30 senede gördük. Bugünden yarına olmuyor hiçbir şey.”
 
‘Kötü bilirdik’
 
80 Darbesi’yle günümüz karşılaştırmalarını ve “Bugün daha da kötü” yorumlarını sorduğumda şöyle yanıtlıyor Çiçekoğlu: “Daha kötü mü, ondan emin değilim. Ben askeri cezaevinde kalmış biri olarak şimdiki cezaevlerinin koşullarını bilmiyorum. Doğru dürüst bir iddianamesi bile olmadan uzun süre içerde kalan insanlar olduğunu biliyoruz. Çok büyük haksızlıklar olduğunu biliyoruz. Hukukun çiğnendiğini biliyoruz. Ama 12 Eylül’ün askeri cezaevlerindeki şartların da çok ağır olduğunu biliyoruz. Raci Tetik’i yeni defnetmişler. Yargılanmadı, hiçbir şekilde hesap vermedi. İlhan Erdost’un öldürülme emrini veren kişi olduğu biliniyor... Erdost’un kızı ‘Biz iyi bilmezdik’ demiş. Ben de ekliyorum, ‘Biz kötü bilirdik.’ Bizi şahsen coplamışlığı vardır.”
 
Feride Çiçekoğlu, ‘Film politik değildir’ diyen Tunç Başaran’a cevap verdi: 
 
‘Uçurtmayı Vurmasınlar’ politik bir filmdir
 
Feride Çiçekoğlu, söyleşinin sonuna doğru “Uçurtmayı Vurmasınlar” filminden alıntı yapıyor. Küçük Barış’ın uçurtmayı görüp “Niye uçmuyor İnci” diye sorduğu sahneyi ve İnci’nin verdiği cevabı hatırlatıyor; “Uçar bir gün...” Çiçekoğlu’nun aynı isimli romanından sinemaya uyarlanan ve Tunç Başaran’ın yönettiği film bir kült oldu. Roman, annesi hapishanedeyken onunla yaşayan Barış isimli bir çocuğun tecrübelerini ve Türkiye’deki hapishane koşullarını anlatıyor. Ancak Başaran, geçen yılın sonunda hükümete yakın bir gazeteye “Uçurtmayı Vurmasınlar” için “Politik bir film değil” yorumunu yapmıştı. 

Bunu hatırlatıyorum Çiçekoğlu’na. Bugüne kadar o yorumla ilgili hiç açıklama yapmayan Çiçekoğlu, bu kez şöyle konuşuyor: “Politik, herkesin algısına göre değişen bir şey, gerçekten. O film 30 sene sonra hâlâ Gezi Direnişi’yle ilgili bile gündeme gelebiliyorsa en uzun soluklu politik filmlerden biri olduğunun göstergesidir. Ama her izleyenin bakışına göre değişir. Bana göre politik bir film mi, evet. Tabii ki politik bir film ve uzun vadeli politik bir film. Söylediklerini kısa vadeli bir sloganla tüketen bir film değil.”

Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler